ABD Merkez Bankası FED’in, 2021 yılının sonlarında FED Başkanı Powell’ın söylemlerinde dile getirdiği parasal genişlemenin sonlandırılması politikasına 2022 yılı ile başladığına dikkat çeken Finans Uzmanı Murat Özsoy, “Bu politikayı bir yandan tahvil geri alımını yavaşlatma ile yaparken diğer yandan da politika faizini de artırma yoluyla da desteklemeye başladı. Özellikle politika faizini artırma tarafında Mayıs ayındaki toplantıda yapması beklenen 50bps artış ile bunu daha da kuvvetlendirmesi bekleniyor. Tahvil geri alımının sonlandırılması yoluyla parasal genişlemenin sonlanması, diğer tabirle bilanço küçültme operasyonu olarak adlandıracağımız bu politikanın ne olduğunu iyice anlamak için kısaca bilanço neden büyüdü ve neden böyle bir politika izlenmeye başlayacak hafızalarımızı tazelemekte fayda var. Ardından bunun piyasalara ne gibi etkisi olabilir bunu çok daha iyi anlayabiliriz” dedi.
PİYASAYA ENJEKTE EDİLEN LİKİDİTENİN GERİ ÇAĞIRILMASININ VAKTİ GELDİ
Tüm dünyada etkili olan Kovid-19 salgınından kaynaklanan likidite darlığına bir çözüm olması için, ABD Merkez Bankası FED önderliğinde başlayan parasal genişleme politikası, tahvil alımı yoluyla piyasaya likidite enjekte etmeye dayanıyordu diyen Özsoy, “FED açısından baktığımızda 2020 yılı Mart ayında 4 trilyon dolar olan bilanço büyüklüğü bugün geldiğimiz aşamada 9 trilyon dolar seviyesine dayandı. FED tahvil alımları sonucunda piyasaya sürdüğü bu paralar da bankalar kanalıyla şirketlere ve hane halklarına uygun şartlar içeren krediler olarak aktarıldı. Kovid-19 salgının etkisinin nerdeyse ortadan kalkması, normalleşmeye dönülmesi ve özellikle bol likiditenin yol açtığı enflasyonist ortam artık piyasaya enjekte edilen bu likiditenin geri çağrılması vaktini de getirmiş oldu. Ayrıca şunu da hatırlayalım. FED bu bilanço büyültme adımını atmaya başladığında -hatta Avrupa Merkez Bankası (ECB)’yi de dâhil edelim- tüm ekonomistlerin ve finans alanındaki uzmanların bu politikanın gelecekte enflasyon yaratma endişelerini dile getirmişlerdi. Ancak o zamanlar gerek FED gerekse ECB tarafından verilen yanıt : “Şu anda dünyada bir likidite sıkışıklığı var, öncelikle bunu çözmemiz lazım, enflasyon endişesi şu anda masamızda değil, likidite sorun çözüldükten sonra ona ayrıca bakacağız” şeklinde olmuştu” ifadelerini kullandı.
KÜRESEL EKONOMİYİ NELER BEKLİYOR?
İşte şimdi vakti geldi uyarısında bulunan Özsoy, “Tüm dünya şu anda yüksek enflasyon ile mücadele veriyor. ABD’den her ay açıklanan enflasyon oranı son 40 yılın verileri baz alındığında yeni rekorlar kırıyor. Bunun ardında çeşitli gerekçeler var. Tedarik tarafında yaşanan problemler, yüksek talebe yanıt veremeyen arz kısıtları, enerji ve gıda fiyatlarında hızlı yükselişler, Rusya ve Ukrayna savaşının sebep olduğu girdi maliyetlerindeki artışlar gibi. Yüksek enflasyon ile mücadele etmek için de Merkez Bankalarının elindeki en güçlü araç, faiz oranı. Merkez Bankaları enflasyon ile başa çıkmak için de ellerindeki bu faiz aracını kullanarak talebi dizginlemeye, ekonomiyi soğutmaya çalışır. Bunun sonucunda da enflasyonun gerilemesi beklenir” sözleriyle küresel ekonominin geleceğine ışık tuttu.
Ekonomist-Finans Uzmanı Murat Özsoy, faiz yükseltmenin yan ısıra bilanço küçültmenin ne anlama geldiğini, “ FED yukarıda anlattım Kovid-19 dönemi parasal genişlemenin aksi yönünde şimdi vadesi gelen tahvilleri kurumlara iade etmek suretiyle piyasadan dolar çekecek. Yani piyasadaki bol likiditeyi azaltmaya başlayacak. Bilanço küçültme operasyonun ardında aslında piyasadaki bol likiditeyi çekmenin yan ısıra başka bir gerekçe daha var. Hem ABD hem de küresel çapta gri ödenmesi mümkün olmayacak bir borçlanmaya gidilmesine de yol açmamış oluyor. Bilançonun Mart 2020’de 4 trilyon dolardan bugünkü 9 trilyon dolara ulaşmış olması da bu aşırı borçlanmanın ne boyuta geldiğinin net göstergesi. Böylece FED yüksek enflasyonist bir ortamda ayrıca küresel çapta aşırı borçlanmadan kaynaklı bir riskin de gündeme gelmesini önlemek istiyor” sözleriyle açıkladı.
MB FAİZİ SABİT TUTTU, TÜRK LİRASI’NI ZOR GÜNLER BEKLİYOR
Bu politikanın gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye açısından etkilerine baktığımızda da gelişmekte olan ülke para birimleri karşısında ABD dolarının daha da güçlenmesinden bahsedilebileceğini belirten Özsoy, “Özellikle Mayıs ayında beklenen 50bps faiz artışıyla da güçlenecek bu sıkı para politikası karşısında gelişmekte olan ülkeler de kendi içlerinde sıkı para politikasına giderek bir denge bulmaya çalışıyorlar. Bu kapsamda da Türkiye’de ekonomi yönetiminin henüz TL tam anlamıyla fiyat istikrarına kavuşma konusunda bir nefes alamamış iken sıkılaşmaya gitmemesi, yani TCMB politika faiz oranını yüzde 14 seviyesinde sabit tutmaya devam etmesi, TL’nin ABD doları karşısında özellikle Mayıs ayından itibaren başlayan süreçte hızlı değer kaybetme riskini taşıyor” sözleriyle Türkiye ekonomisini bekleyen zorlu günlere dikkat çekti.