CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM’de basın toplantısı yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Açıklamalarında Yargıtay’ın Man Adası belgeleri ile ilgili kararını anımsatan Özel, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belgelerin ispat edilmesi durumunda hem Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılacağını hem de siyaseti bırakacağını söylediğini anımsattı.
Özel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“YAPILACAK SEÇİMİN TARİHİ 1 MAYIS PAZAR GÜNÜDÜR”
Çok uzun süredir Türkiye’de, erken seçim olur mu, baskın seçim olur mu, olursa ne zaman olur, adaylar kimler olur tartışması sürüyor. Buradan kaçınılmaz olarak söylüyorum, henüz Anayasa birlikte yapılmasını gerektirmiyor, sadece Cumhurbaşkanı herhangi bir sebeple görevinden ayrılırsa 45 gün içinde Cumhurbaşkanlığı Seçimleri yapılması gerekiyor, Anayasa’ya göre. Buna göre 1 Mayıs Pazar günü Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Seçimleri yapılacak. Yapılacak seçimin tarihi 1 Mayıs Pazar günüdür. Bunu buradan ilan ediyoruz ve bekliyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu konu ile ilgili gerekli adımı atmasını bekliyoruz.
“ERDOĞAN’IN TEKRAR ADAY OLMAMASINI BEKLİYORUZ”
Seçimlere 1 yıldır az kalmadığı için Meclis seçimleri yenilenmeyecek. Meclis seçimleri, eğer öne alınmazsa gelecek sene haziran ayında yapılacak. Ancak 1 Mayıs Pazar günü Cumhurbaşkanı seçiminin yapılması gerekiyor. Ve orada Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar aday olmamasını bekliyoruz. Kendi açık beyanıdır, Man Adası belgeleri ortaya çıktığında sayın Genel Başkanımıza hitap ederek, ‘Bu belgeler sahte, ispat ettiğin anda ben Cumhurbaşkanlığı’nı bırakacağım, ben siyaseti bırakacağım’ demişti. Dün Yargıtay kararı açıklandı. Yargıtay kararında bütün açıklamaların olgusal bir temele dayandığı söyleniyor ve MASAK raporuna göre, Yargıtay kararında yer alan; ‘Man Adası’nda faaliyet gösteren Bellway Limited Şirketi’nin belirtilen banka şubesinde bulunan yüksek miktarda yabancı paraların bir kısım davacıların banka hesaplarına aktarıldığı ve yine Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın 22.12.2017 tarih ve 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketlerinin belirtilen banka cevabı yazısı ile aynı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu belgelerin sahteliği hususunda herhangi bir tespit bulunmamaktadır’ diyor.
“ERDOĞAN SÖZÜNÜ TUTSUN”
Bu Yargıtay’ın kararını dayandırdığı MASAK raporu ve Yargıtay kararında yer aldı. ‘Bu belgeler sahte’ diye Yeni Şafak bu kadar manşet atıyordu. ‘Bu belgeler sahte, ispatladığın anda ben Cumhurbaşkanlığı’nı da siyaseti de bırakırım’ diyordu. Bir ülkede bir belgenin sahte olup olmadığına Yargıtay, gördüğü mahkemede, Mali Suçları Araştırma ile ilgili olan ülkenin en yetkili, en etkili, en üst kurulunun raporuna dayanarak bu belgeler doğru diyorsa Recep Tayyip Erdoğan sözünü tutsun. ‘İstifa ederim, siyaseti bırakırım’ demişti. Man Adası belgeleri, Ağrı Dağı kadar gerçek. Bu artık MASAK raporu ile ispatlanmış, Yargıtay kararı ile de kayda geçirilmiş, Türk milleti adına da kararı alınmıştır.
“ERDOĞAN’A TAAHHÜDÜNÜ HATIRLATMANIN TAM ZAMANIDIR”
Cumhurbaşkanı’nın avukatı diyor ki ‘kesinleşen karar yok.’ Alt mahkeme, Cumhurbaşkanı’nın lehine karar vermişti, Yargıtay bu kararı bozdu ve MASAK’ın raporuna dayandırdı. Şu anda alt mahkemenin vereceği karar, Yargıtay’ın bozma kararından sonra o değiştirilmiş hakimlerin ne yapacağını göreceğiz. Ama elde kapı gibi MASAK raporu, Yargıtay kararı vardır. Bu karar, bu rapor artık Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ve siyaset görevini de bırakacağı ile ilgili taahhüdünü hatırlatmanın tam zamanıdır. Bundan sonra o makamı işgal etmesi düşünülemez.
“İSTİFA ETSİN, SİYASETİ BIRAKSIN”
Eğer sözünün eriyle çıksın istifa etsin, siyaseti bıraksın. Man Adası belgeleri ortaya çıktığında, oğlu, eniştesi, kardeşi tarafından ortak olduğu şirketin para hareketleri ortaya çıktığında Türkiye’de önce yer yerinden oynadı, sonra ‘yalan, mahkemeye vereceğiz’ dediler. Verdikleri mahkemenin başkanlarını, üyelerini kendileri belirlediler ama Yargıtay ve MASAK bu belgelerin doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu vakitten sonra mızrak çuvala sığmaz.
“BÜTÜN GAZETECİ ARKADAŞLARIMIZDAN BEKLİYORUZ”
Ayrıca Yargıtay kararında, ‘yapılan tartışmada bir kamu yararı olduğunu, kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığını ve davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturmadığından davalının tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiş, davanın tümden reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır’ diyor. Durum bundan ibarettir, bundan sonraki süreçte artık bütün gazeteci arkadaşlarımızdan Cumhurbaşkanı’na kameralarını yöneltip, mikrofonlarını uzatıp, ‘ispat edilirse istifa edeceğim demiştiniz, Yargıtay kararına, MASAK raporuna ne diyorsunuz’ sorusunu bekliyoruz. Bu gazetecilik görevini yapan, tüm meslektaşlarınızın, hepinizin sorumluluğudur.
“PARTİLERİNİ DEVLETİN YERİNE KOYANLARIN TÜRKİYE’YE YAPTIKLARINI İFŞA ETMEYE DEVAM EDELİM”
20 yılın sonunda bir parti devletine; devleti parti yerine, partilerini de devletin yerine koyanların Türkiye’ye yaptıklarını ifşa etmeye devam edelim. Suç işleri bakanı Süleyman Soylu, Abdulhamit Gül, damat Albayrak gitti, her kabine revizyonunda değişecek isim olarak söylenen kendisi ve bunun için ben muhalefete saldırayım, benim gibi kullanışlı bir müfteriyi, iftiracıyı, yalancıyı, hakaretçiyi, küfürbazı heba etmek istemezler. Ben en ağır şeyleri söyleyeyim, yerimi garanti edeyim telaşında olan birisi. Ancak şunu söyleyelim, AKP’nin seçmenlerine hatırlatalım; bu ülkenin ne ilk iktidardır AKP, ne de son iktidarı olacak. Herkes gelecek, geçecek. Ama bu iktidar, bakanlarının iftar sofralarında, kamu görevlileri ile birlikte oldukları noktada siyaset yaptığını hiç görmedi. Siz 2 Nisan’da Polis Akademisi öğrencilerini karşınıza alacaksınız, orada Meral Akşener’i kötüleyeceksiniz. Sayın Akşener’in İçişleri Bakanlığı dönemini küçümseyeceksiniz ve ona hakaretler edeceksiniz.
“BUNA TENEZZÜL EDEN BAKAN OLMADI”
Dün, 13 Nisan’da, Göç İdaresi personeli, onları karşınıza alacaksınız ve CHP’yi eleştireceksiniz, genel başkanımızı eleştireceksiniz. Süleyman Soylu’nun yaptığını bugüne kadar hiçbir Türkiye Cumhuriyeti bakanı yapmadı. Bakanların elbette partileri vardır, siyaset yaparlar, eleştiride de bulunurlar ama bunu yaparken Polis Akademisi öğrencilerini toplayıp yapmazlar. Bu bir tenezzül meselesi. Buna tenezzül eden bakan olmadı. Çok sert siyasi rekabetler oldu, çok sert siyasi tartışmalar oldu. Devlet adamı, devlet memurunu karşısına alıp siyaset yapmaz, buna tenezzül etmez.
“TODEX’TEN CANI YANAN BİNLER, ON BİNLER BEKLERKEN 11 AYDIR ONDAN DA SES YOK”
Süleyman Soylu’ya şunu hatırlatırız. Üzerinden tam 11 ay geçti. ‘Bir siyasinin Sedat Peker’den rüşvet aldığını, bunun bir milletvekili olduğunu’ söylemiştin. Biz 600 milletvekili arasında hak arayınca, ‘eski milletvekili’ demiştin, ‘partinizin MKYK üyesi olduğu’ noktasında çok ciddi iddialar var ama sen hala susuyorsun. O günlerde ‘söyleyeceğim, savcıya gideceğim bildireceğim’ demiştin, ne oldu? Yine üstünden 11 ay geçti. Bu ülkenin masum insanlarını kandıran bir TODEX dolandırıcısı var. Faruk Fatih Özer. Sen önce ‘tanımam, görmem, bilmem’ dedin, tak fotoğraf çıktı. Bütün suçlularla çıkıyor ya. Utanmadan, sıkılmadan; döndün sırf o tartışma bitsin diye, Mayıs 2021’de ‘nerede olduğunu biliyoruz, alacağız inşallah’ dedin. TODEX’ten canı yanan binler, on binler beklerken 11 aydır ondan da ses yok. O TODEX vurgununun neresindesin o ayrı tartışma konusu, önümüzdeki dönemde mahkemelerin üzerine çok gideceği bir konu ama getireceğin yok, hiç olmazsa o fotoğrafın hesabını vermek yerine bir yalanla umut vermeyi tercih ettin. Geldiğimiz nokta budur, Süleyman Soylu budur.
“YA ARKADAŞ, HUKUK MÜŞAVİRİ YOK, ONUN DA VEKİLİ VAR”
Övündüğü Göç İdaresi… Başkan yok, başkanvekili var. Başkan yardımcısı yok, başkan yardımcısı vekili var, Yabancılar Genel Müdürlüğü yok, vekili var. Uluslararası Koruma Genel Müdürü yok, vekili var. Düzensiz Göç ile Mücadele ve Sınır Dışı İşleri Genel Müdürü’müz yok, vekili var. Uyum ve İletişim Genel Müdürü’müz yok, vekili var. Yönetim Hizmetler Genel Müdürü yok, vekili var. Ya arkadaş, Hukuk Müşaviri yok, onun da vekili var. İşte Süleyman Soylu’nun devlet anlayışı, yönetim anlayışı… Atama yeterliliği olan, uygun kriterde bir kişi yok, yönetimde ta hukuk müşavirliğine kadar hepsi vekaleten yönetiliyor.
“EMEKLİLERİ, YOK VE YÜK SAYAN BU ANLAYIŞA EMEKLİLERİMİZ İLE BİRLİKTE İSYAN EDİYORUZ”
Anlaşılıyor ki emeklilerin bayram ikramiyesine bir iyileştirme yapmayacaklar. Bakanlar karşı çıkıyormuş. Maliye Bakanı karşı çıkıyormuş. Zenginlere, aman efendim, adına faiz demeden, faizin daniskasını vereceğiz, parayı faize koyun, banka vereceğini verir, kur ne kadar arttığıysa aradaki farkı garibanın cebinden biz sana öderiz diyen, yoksuldan zengine kaynak transferi yapan, kaymak tabakaya iyi bakan ama orta direği yoksullaştıran bu hükümet, her seferinde zenginlere vergi avantajı sağlayarak, vergi kaçırmalarına izin vermelerini sağlayan bu hükümet, emeklinin 1100 TL’lik bayram ikramiyesini enflasyon oranında dahi artırmayı çok görüyormuş, dengeleri bozarmış, enflasyonla mücadeleyi zora sokarmış. Emeklileri, yok ve yük sayan bu anlayışa bütün emeklilerimiz ile birlikte isyan ediyoruz.
“BU KİŞİ 111 KİLO UYUŞTURUCU İLE YAKALANMIŞ”
Ali Osman Akat… Aralık ayında 111 kilo uyuşturucu yakalanmış, alınmış hapse konmuş bir isim. Dün AKP’de neredeyse istisnasız bütün yöneticileriyle, bakanlarıyla fotoğrafları çıktı. Şirketinin adı L’actone. Bir yerden hatırlıyoruz dedik. Bir baktık burnumuzun dibinde. Pandeminin başından beri Tekirdağ menşeili L’actone firması Meclis’e kolonyası, dezenfektanı birçok ürünü çokça görüyoruz. Bu ürünlerin bu firmanın sahibi Meclis’e bu ürünleri satmış, ama bu kişi 111 kilo uyuşturucu ile yakalanmış. Bu nasıl bir ilişki bilmiyoruz. Bu firma derinlemesine araştırıldığında Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Ofisi tarafından ürettiği alkollü ürünlerde göz sinirleri için tehlikeli derecede metanol içerdiği için belli ülkeler tarafından iade edilmiş. Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Ofisi’nin raporunda da yer alıyor.
“ŞENTOP’TAN BİR AÇIKLAMA BEKLİYORUZ”
Şimdi Meclis Başkanlığı, bu Lactone firması ile ilişki nedir? Nasıl başlamıştır? İlk başlarda ihalesiz, hibe olarak alındı sözlerine, daha sonra bu Lactone firması bu kadar ürünü Meclis’e nasıl satmıştır? Avrupa’dan iade edilen ürünler, bu ürünlerin içinde midir? Meclis’in çalışanlarının, emekçilerinin, vekillerinin, ziyaretçilerinin hayatları tehlikeye atılmış mıdır? Bu uyuşturucu bağlantılı ve AKP’nin belli ki çok göz iş adamlarından bir tanesinin Meclis ile olan ilişkisi nasıl şekillenmiştir? Bu konuda sayın Şentop’tan bir açıklama bekliyoruz.”
“BİR SUÇ İŞLERİ BAKANININ, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MEŞGUL, İŞGAL ETTİĞİ DÖNEM BİTSİN”
Özel, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. “Cumhurbaşkanlığı’na adaylık kriterleri” ile ilgili soru üzerine Özel, şunları söyledi:
“Her gün aynı soru ve sürekli acaba Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde bir tartışma, bir çatlak olabilir mi? Bu gerçekten Türkiye’nin bu kadar önemli gündemleri, sorunlarını, yokluk, yoksulluk, işsizlik varken dönüp bunun tekrar gündemde tutulması meselesi belki birilerini yormuyordur ama Türkiye’deki insanları yoruyor ve üzüyor. Biz göstereceğimiz adayın 13’üncü Cumhurbaşkanı olacağından eminiz. Biz, göstereceğimiz adayın ittifakın ortak adayı olması gerektiğini söylüyoruz. Ancak, Temel Bey’in yaptığı açıklama gibi şartlar sürekli birileri tarafından değiştirilip manipüle edilirken en doğru yöntem ile seçime girilip Türkiye’deki bu harami düzeninin sona erdirilmesine yönelik arayışları, çalışmaları son derece değerli buluyoruz. Hiçbir seçeneği dışlamıyoruz, bir tek şeyi bekliyoruz. Bu ülkede artık bu sömürü düzeni bitsin. Bir suç işleri bakanının, İçişleri Bakanlığı meşgul, işgal ettiği dönem bitsin. 220’den fazla albay, amiral, generalin bu Milli Savunma Bakanı’na karşı biz şahitlik yapmak istiyoruz diye başvuruda bulunmuş bir Milli Savunma Bakanı’nın olduğu; Adalet Bakanı’nın bundan 4, 5 yıl önce bir gece yarısı tecavüzcüsüyle evlendirilirse eğer tecavüze uğrayan bu suçu işlemiş ne kadar kişi varsa hepsinin birden affa uğrayacağı bir gece yarısı önergesi getiren birinin yeniden Adalet Bakanı olduğu, bu Meclis’in iftiharla imza attığı İstanbul Sözleşmesi’nden bir kişinin imzasıyla bir gece çıkıldığı bir süreç bitsin istiyoruz. Yeniden demokrasiye dönülsün istiyoruz.”
“SAHİBİNDEN SATILIK CİNAYET DOSYASIDIR”
Özel, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ile ilgili yargılama dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesi ile ilgili soru üzerine ise şu değerlendirmeleri yaptı:
“Suudi Arabistan’dan özel uçakla gelen kişileri, akşam iki ayrı otele yerleştirip, daha sonra Suudi gazeteciyi kesip, parçalayıp, yok eden, ortadan kaldıran kişilerin ortaklarını, onlara ev sahipliği yapan diplomatı suçüstü yakalamışken ve suçüstü durumda diplomatik dokunulmazlık hiçbir işe yaramazken bırakırsa ve Suudi Arabistan’a dönmesine izin verirseniz, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın elindeki dinleme ve olayın olduğunu görme istihbaratına rağmen o kişilerin ülkeyi terk etmesini izlerseniz, elimde sanık yok derseniz buna kargalar bile güler. Sanık olabilirdi, siz saldınız, siz yolladınız. Kaldı ki yargılamayı yapıp, tamamlayıp, o kişilerin gerekli cezaları almasını sağlarsanız dünya önünde Türkiye Cumhuriyeti yargısı bu katliamı mahkûm edecekti. Şimdi siz aldınız dosyayı yolladınız ve böyle bir imkân ortadan kalktı. Suudi Arabistan, Doha’da Tayyip Erdoğan ile veliaht prensin görüşmesini bu şarta bağlıyorsa, Suudi Arabistan önümüzdeki günlerde Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyi bu şarta bağlıyorsa, içinde bulunulan darboğazda para arayışı buysa, Türkiye Cumhuriyeti’nde Suudi Arabistanlılar gelip, 250 bin dolara vatandaşlık satın alıyorlardı. Çok açık bir şekilde görülüyor ki bu da sahibinden satılık cinayet dosyasıdır.”