14 Temmuz 2021 günü Resmî Gazete’de yayımlanan 7332 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la gündeme gelen petshoplarda kedi köpek satış yasağı öngörülen bir yıllık geçiş sürecinin son bulmasıyla yürürlüğe girdi. Buna göre, petshoplarda kedi ve köpek gibi hayvanları bulunduranlara hayvan başına 2 bin 43 lira para cezası uygulanacak.
soL Haber’den Selin İzmirli bugünkü yazısında Resmî Gazete’de yayımlanan petshop kararının görünmeyen yüzüne değindi.
İşte Selin İzmirli’nin yazısı:
İlk bakışta oldukça sevindirici görünen bu uygulama maalesef oldukça göstermelik ve çıkış amacına aykırı olacak derecede eksik. Ülkemizde yıllardır petshoplarda hayvan satışına karşı yükselen tepkilerin altında yatan sebepler çeşitli. Bu tepkilerden en ön planda olanı, hayvanların küçücük camekânlarda canından bezmiş bir hâlde, yarı aç yarı tok, uyuduğu yere tuvaletini yapmak zorunda kalarak oyuncak gibi sergilenmesine karşıydı. Oldukça da haklı tepkilerdi bunlar. Nerede, ne koşullarda “üretildiği” belli olmayan hayvanlar annelerinden doğar doğmaz ayrılır -zira camekâna sığabilmeleri ve rağbet görebilmeleri için küçük olmaları gerekir- vitrini kirletip iş çıkarmamaları için çok az su ve mama verilir, aşıları hiçbir zaman yapılmaz, menşe şehadetnamesi, fatura zaten hak getire.
Annesinden türüne özgü davranışları öğrenme imkânı bulamayan zavallı yavrular sosyalizasyon sürecini tamamlayamadıkları için satın alındıktan sonra birçok problemli davranış sergiler, bunların en başında da tuvalet eğitimi gelir. Petshopta satışa çıkarıldığı günler boyu yattığı yere tuvaletini yapmayı öğrenmek zorunda kalan hayvan, yeni evinde de aynı davranışı sergilemeye devam eder ve bu süreç kendisini satın alan “insan”lar tarafından sokağa ya da barınağa terk edilmeleriyle sonuçlanır. Bir diğer senaryo ise aşıları yapılmadan apar topar bilinçsiz yeni “sahip”lerine iteklenen bu hayvanların gençlik hastalığı, kanlı ishal başta olmak üzere ölümcül hastalıklara yakalanıp yeni evlerinde, muhtemelen kendisine karne hediyesi olarak sunuldukları zavallı bir çocuğun gözlerinin önünde can çekişerek ölmeleridir.
Hayvanların çektiği acı ve ölümleri ayrı bir trajedi, bir canlıyı parayla satın almanın öğretildiği şanssız çocuğun bu acı dolu sahnelere ve travmaya maruz kalması ayrı bir trajedidir. Petshopa gidip durumu anlattıklarında alacakları cevap çoğunlukla “yenisini verelim”dir. Çünkü ölen hayvan petshopçuların gözünde defolu, ayıplı bir maldır. Eğer ki hayvanı satın alan kişiler bir nebze vicdan taşıyorsa şikâyet yoluna giderler fakat ellerindeki faturaya baktıklarında -eğer bir fatura varsa- kuş yemi ya da hayvan malzemesi faturası olduğunu görürler. Petshopçular yaş tahtaya basmaz. Doğru ya, bir de annesi var bu petshopta satılan yavrunun… Anne?
Aslında bir makine muamelesi yapılır anneye, yakın akrabalarıyla, gen havuzu hiçbir şekilde dikkate alınmadan zorla, defalarca çiftleştirilir, her altı ayda bir yavrulatılır; ara vermeksizin, memeleri buruş buruş olana, bir deri bir kemik kalana, ölene dek. Ve aslında hiçbir zaman gerçek bir anne olamaz, yavrularına annelik yapamaz çünkü kâr hırsından gözü dönmüş insan müsveddeleri yavrularını doğar doğmaz koparır ondan. Kim bilir içinde ne acılar yaşar, anlatamaz. En sonunda ya petshopçuların ellerinde can verir ya da rahim kanseri olur, sokağa terk edilir. Artık işe yaramaz bir maldır, besleyip, tedavi ettirip maliyetine katlanmanın bir anlamı yoktur. Perte çıkar, çöpe atılır.
Hikâyeyi buraya kadar dinlediğinizde, petshoplarda hayvanların fiziksel olarak bulundurulmasının yasaklanması, bakanlık denetiminde, ruhsatlandırılmış, bilimsel yöntemlerle çalışan üretim çiftliklerinin bayiliğini yapması kulağa hoş geliyor. Oysaki sorun sadece hayvanların bulunduruldukları kötü koşullar değil, artık çığırından çıkan sokak hayvanı popülasyonu! Sokak hayvanlarının büyük çoğunluğunu petshoplardan bir hevesle alınıp sokağa terk edilen hayvanlar oluşturuyor. Eskiden sokaklara, barınaklara baktığınızda karabaşlar, çomarlar, sarmanlar, tekirler görürdünüz. Şimdi bakıyoruz, goldenlar, terrierler, britishler, scottishler… Bildiğimiz sokak kedisi, sokak köpeği kalmadı artık, bakıyorsunuz hepsi bir ırkın kırması, hepsi “marka”! Nedenini düşündünüz mü? Tabii ki de pet shoplar, genel anlamda da evcil hayvan ticareti. Konunun uzmanları yıllardır hayvan ticareti yasaklansın, hayvanlar barınaktan, sokaktan sahiplenilsin diye yırtınıyorlar ama bir türlü seslerini duyuramıyorlar. Aslında bu ses basında, sosyal medyada, sokaklarda ve hatta Meclisin toplantı salonlarında, koridorlarında yankılanıyor ama devleti yöneten zat-ı muhteremler bir türlü ikna olmuyor. Çünkü onların gözleri doğanın değil, doların yeşilini görüyor. Çünkü aslolan canlıların yaşam hakkı, adil olan, vicdanlı olan, bilimsel olan değil; kâr hırsı, rant odakları, sermaye kesimi.
Ülkede yer yerinden oynasın, milyonlarca vatandaş ter ter tepinsin, doğası için, can dostları için sokaklara dökülsün, bir önemi yok. Ufak bir lobi grubu, -bu, günü gelir yunus parkı sahipleri olur, günü gelir avcılar, gün gelir petshopçular- bakanlıklarla, milletvekilleriyle görüşmeye gider, “aman efendim, ekmek paramız” der, konu kapanır. Aslolan kârdır. Ve bu düzende, her ne kadar kanunun gerekçesinde “hayvanlar mal değil, candır” diyerek aksini iddia etseler de, hayvanlar bal gibi de can değil, maldır. İşin en trajikomik yanı da ne biliyor musunuz? Güya bakanlık denetiminde sağlıklı koşullarda üretim yapılmasını sağlamak amacıyla bu uygulamaya geçilmiş! (Yer gök kedi köpekle doluyken daha niye üretim yapılıyor, o ayrı)
Peki, sağlıklı koşullarda “üretilen” bu hayvan sahibine neden kısırlaştırılmadan veriliyor? İki tane cins köpek alan bir kişinin, bunları çiftleştirip onlarca yavru üretmeyeceğinin, el altından bu yolla yüksek kârlar elde etmeyeceğinin bir garantisi var mı? Hayır, tam tersine, bu yöntemle resmen merdiven altı üretimde yüksek bir artışın garantisi var! Amaç neydi? Pet shopçular kötü koşullarda üretilen hayvanları satıyordu, bunu engelleyecektik. Sonuç ne oldu? Mantar gibi binlerce yeni çakma petshopçu türettiniz, kontrolsüz nüfus artışı, hastalıklar, ölümler tam gaz devam!
“Hayvanlar çiplenerek teslim edilecek, sahibi kayıt altına alınacak, terk etmelerin böylece önüne geçilecek.” diye demeç vermiş DKMP yetkilisi. Evet, bu da uzmanların yıllardır önerdiği bir yöntemdi ama “kısırlaştırma” şartıyla. İnsan düşünmeden edemiyor, neden bu önerilerin bir kısmı dikkate alınıyor da bir kısmı dikkate alınmıyor? Yoksa çip sistemi için daha kanun çıkmadan yandaşlara -adrese teslim- ihaleler hazır mıydı? Yasa yapıcıların, dernekler ve toplum tarafından yüksek sesle dillendirilen bunca talebin bir kısmına kulaklarının kapalı olup bir kısmına hararetle sarılmalarının başka bir açıklaması olabilir mi
Sonuç itibarıyla bu düzenleme, hayvanların -bir göz teması bile kurmadan- eşya gibi katalogdan seçilerek daha da metalaşmasını sağlayacak, gayriahlaki bir faaliyet olan evcil hayvan ticaretinin ve sokak hayvanı nüfusunun katlanarak artmasına sebep olacak. Sonra da sayıları sürekli artan ve sürüleşen açlık içindeki sokak köpekleri vatandaşa saldırdığında hayvan hakları savunucularını suçlar, “Bunlar köpekleri beslemese bu saldırılar olmazdı” der, işin içinden sıyrılıverirler. Her konuda yaptıkları gibi…