Öztrak’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
-Covid-19 salgınında üçüncü zirveyi yaşıyoruz. Lebalep parti kongrelerinin ardından, günlük vaka sayıları hızla ikiye katlandı. 26 binlerde olan vaka sayısı, Üç haftada 60 binin üstüne yerleşti. 84 milyon nüfuslu Türkiye, günlük vaka sayısında, 1,4 milyar nüfuslu Hindistan, 330 milyon nüfuslu Amerika Birleşik Devletleri ve 211 milyon nüfuslu Brezilya ile birlikte başa güreşiyor.
-İkinci doz aşısını olabilen vatandaşlarımızın sayısı nüfusun onda birinin altında… AK Parti’nin büyük kongresinin ardından, üç haftada 4 bin 569 vatandaşımızı kaybettik. Dün, tek günde 297 yurttaşımızı kaybettik. Ve artık her 100 ağır hastadan 10’unu kaybediyoruz. Bunlar korkunç birer rekor. Saray’ın kibirli başı, siyasi iflasını gizlemek için, pandemiye rağmen lebalep kongreler düzenledi.
-Kendi korkularını bastırmak için Milletin canını tehlikeye attı. Ortada hatalarının, ve sorumluluğunun farkında olmadan ülkeyi yönettiğini sanan bir Şahsım hükümeti var. Dünya salgında yavaş yavaş açılma sürecine geçerken, biz “yarım yamalak kapanma” sürecine geçtik. Bu beceriksizliğin, bu korkunç tablonun sorumlusu kim? Elbette artık ülkeyi yönetemeyen Erdoğan Şahsım Hükümeti… Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti salgın kontrolden çıkınca topu taca atıyor.
-Salgınla mücadelede sorumluluğunu, “Tek kişi hariç” 84 milyonun üstüne yıkmaya çalışıyor. Sanki partililerini otobüslere doldurup, göbek attırarak Ankara’ya getirenler bunlar değil. Sanki Gençlik Kolları Kongrelerinde, üst üste, alt alta deve güreşi yaptıranlar bunlar değil. Ama tüm bunları “tensip buyuran” tek kişi hariç, sorumlu, 84 milyon insanımız. İşler iyi giderse Erdoğan Şahsım Hükümeti’nden, kötü giderse milletten…
-Erdoğan Şahsım Hükümetinin yetkisi çok ama sorumluluğu yok. Böyle bir yönetim anlayışı dünyada yok. Bu komediyi gören milletimiz haykırıyor: “Dükkânı kapat dediniz kapattık. Sokağa çıkma dediniz, çıkmadık. Yemeği siz yediniz, Hesabı şimdi bize ödetiyorsunuz.” Bilim Kurulu derseniz… Adı var, kendi yok. Ne önerdiler, Erdoğan Şahsım Hükümeti ne kadarını uyguladı? Bilen yok. Erdoğan Şahsım Hükümeti, Bilim Kurulu’nu kendine dekor yaptı. En son İçişleri Bakanlığı, “Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda” dedi, ve “İki haftalık kısmi kapanma kararının” ayrıntılarını açıkladı. Ama alınan kararların neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
-65 yaş üstü vatandaşlarımız büyük ölçüde aşılandı. Ama yine bu yaş grubuna, Yeniden sokağa çıkma kısıtlamaları getirildi. Salgında en fazla hırpalanan yaş grubu maalesef 65 yaş ve üstü oldu. Alzheimer, Demans gibi hastalıkları olanların hastalıkları ilerledi. Yaş depresyonları başladı. Şimdi bu vatandaşlarımız isyanda…
-Yine yayınlanan genelgeye göre vatandaşlarımız kısıtlama saatlerinde, kendi aracıyla bir şehirden, başka bir şehre gidemeyecek. Ama toplu taşımayla gitmek serbest… “İş yerleri akşam saat 18.00’de kapanacak” deniyor. Sokağa çıkma yasağı 19.00’da başlıyor. Bir saatte işten nasıl çıkarsınız, vve nasıl gidersiniz, evin alışverişini nasıl yaparsınız..
-Özellikle İstanbul’da vatandaşlarımızın çakarlı makam araçları yok, korumaları yok. Kırımızda geçme imtiyazları yok. Bunlar milletin halini bilmeden, devleti yönettiklerini sanıyorlar.
-Erdoğan Şahsım Hükümeti, Ramazan ayında lokanta, kafeterya ve pastaneleri kapattı. Bunlar müşteri kabul edemeyecek. Bu işletmeler gel-al ve paket servisiyle ayakta kalmaya çalışacak. Biz, CHP Ekonomi Masası olarak, Yeme içme sektörü temsilcileriyle sık sık bir araya geldik. Türkiye’nin dört bir yanını geziyoruz. Lokantacılar, pastaneciler gel-al ve paket servisle, dükkânlarının dönemediğini söylüyorlar. Peki Erdoğan Şahsım Hükümeti, “Müşteri alma” dediği işyerlerine, Avrupa’nın yaptığı gibi, “Sana kaybettiğin ciro kadar destek vereceğim” dedi mi? Ne gezer… Kapattığı işyerlerinin kredi borçlarının, kapanma döneminde işleyen faizlerini bile silmiyor.
-Salgının bir diğer kaybedeni de turizm sektörü… Bütün dünya açılıyor, Ama AK Parti Kongreleri nedeniyle, Türkiye yeniden kapanıyor. Rusya, Haziran başına kadar, Türkiye’ye uçuşları durdurdu. ABD ve Almanya Türkiye’ye seyahat uyarıları yayınladı. Sadece Rusya’nın uçuşları durdurmasının turizm gelirlerinde, 1,5 milyar dolarlık kayba neden olacağı ifade ediliyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti, kısa çalışma ödeneğini de sona erdirdi. Turizmci iyice köşeye sıkıştı. Yaza ne olacağını bilemeyen turizmciler, “Sezonu kaybetmemek için bayramı kaybetmeye razıyız” diyorlar.
-Kimi sektör temsilcileri de, umudunu sezonun Kasım sonuna kadar uzamasına bağlamış. Ama artık bıçak kemiği delip geçmiş. Her yerden şikâyetler yükseliyor. Tıbbi cihaz sektörü kredi değil, “Kamudan tahsil edemediği alacaklarını” istiyor. KOBİ’ler matrah artırımı istiyor. Çekten hapse girecek esnaf, “Esnaf suçlu değil, borçlu” diye haykırıyor. İşveren örgütleri de artık üyelerinden gelen basınca dayanamıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bile İlk defa kamuoyu önünde Hükümetten; Kısa çalışma ödeneğinin yeniden başlatılmasını istiyor. Kamuya yapılacak vergi ve benzeri ödemelerin ertelenmesini talep ediyor. “Bize yeni kredi destekleri verin” diyor.
-Ülkeyi ve salgını yönetme kabiliyetini yitiren, Erdoğan Şahsım Hükümeti, işverenin, işçinin, işsizin sesini duymuyor. Milletin halini görmüyor. Onun işi gücü kendi itibarı, kendi şatafatı. Bir de milletin feryadını dile getiren, muhalefetin sesini kesmeye çalışmak. Millete bedava soğan, patates, Saraya en pahalısından üç Mercedes… Bir de sıkılmadan soğan, patates TIR’larına bayrak asıp, resmi karşılama töreni yapıyorlar. Fakir fukaranın karnının bu törenlerle doyduğunu sanıyorlar.
-TÜİK, ülkemizdeki gerçek işsiz sayısının 10 milyon 219 bin kişi, gerçek işsizlik oranının da yüzde 29 olduğunu açıklıyor. İşsizlerin sayısı yeryüzündeki 107 ülkenin nüfusundan fazla. Yani mızrak artık çuvala sığmıyor. Ama Saray’ın kibirli başı, “Algıyı yönetirsem, ülkeyi yönetirim” sanıyor.
-Gençlerle yaptığı bir sohbette, “İşsizlikte iyi bir noktaya geldik” diyebiliyor. Bu ülkede, taşı sıksa suyunu çıkaracak, 5,7 milyon gencimiz, ne bir işte çalışıyor ne de okuyor. Ev genci olarak anasının babasının eline bakıyor. Yine 1 milyonun üzerinde üniversite mezunumuz işsiz geziyor. Ama Şahsım Hükümetinin Başı; üniversite mezunu işsizlerin, “Kalifikasyon noktasında kendini ispatlayamadığı için” işsiz olduğunu söylüyor. Bunların partisinde çalışan büro elemanlarında, şoför ve danışmanlarında, atadıkları rektörlerde, Büyükelçilerde Nasıl bir kalifikasyon aradıklarını, Dünya, âlem gördü…
-Saray sosyetesinin büro elemanları, burunlarına pudra şekeri çekerken, şoförleri, danışmanları paranın altında ezilirken, eski vekiller, kırpılıp kırpılıp rektör ve büyükelçi yapılırken, sarayın çocukları ballı yönetim kurulu üyeliklerine atanırken, milletin çoluğu çocuğu, işsizliğin, umutsuzluğun, açlığın altında eziliyor. Milletimiz yaşanan bu çürümeyi, ağırlaşan kokuşmayı artık kaldıramıyor. “Patates, soğan; Güle güle Erdoğan” diye bağırıyor.
-Erdoğan Şahsım Hükümeti iş başına geldikten sonra Merkez Bankası kasasına girmesi gereken, 128 milyar dolar buharlaştı. Bunu ben demiyorum. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, yayımladığı veriler diyor. Döviz rezervlerini artıran işlemlerden, azaltan işlemleri düştüğünüzde, kasada olması gereken 128 milyar dolar yerinde yok. Dalgalı kur rejimi uygulayan, sermaye hesabı açık bir ekonomide, bu miktarda bir rezerv erimesinin izahı olmaz. Olamaz.
-Hele bir de milletin dövizleri, Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştıysa, bu dünyanın her yerinde skandal olur. Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankaları piyasalara son derece istisnai olarak ve çok kısa süre için müdahale ederler. Bunun da yolu yordamı bellidir. Ya ihale açılır, ya da doğrudan müdahale edilir. Yapılanlar da şeffaf bir şekilde açıklanır.
-Ülkemizde en son döviz müdahalesi kaydı 23 Ocak 2014’te, en son döviz satım ihalesi kaydı ise 27 Nisan 2016’da. Sonrasında hiçbir kayıt yok. Ama ortada; Merkez Bankası’nın arka kapısından çıkıp buharlaşan 128 milyar dolar var. Bir de bunu gizlemek için, Katar’dan, Çin’den, bankalardan, SWAP adı altında alınan kısa vadeli emanet dövizler var. Teşbihte hata olmaz… Baba evladına kasayı emanet etmiş, Evlat da babası yokken kasayı boşaltmış, babası duruma uyanmasın diye eşten, dosttan borç almış, kasaya koymuş. Kasada para var gibi göstermiş. Ama bu arada baba, Hem kasadaki paralardan olmuş, hem de borca batmış.
-Milletimiz de kasayı Erdoğan Şahsım Hükümeti’ne emanet etti ama Erdoğan, kasayı boşalttı, milleti de borca batırdı. Merkez Bankası’nın kapısına alacaklılar dayansa, Kasada para yok. Rekor açık var. Ayakta kalmak için başkalarının dövizine muhtaç olmuşsunuz. Bunu ben demiyorum. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Tablosu gösteriyor. Erdoğan şahsım hükümeti işbaşına geldikten sonra, sadece döviz rezervlerimizi eritmedi. Bu kifayetsiz yönetim son üç yılda, Ülkemizin milli gelirini de 142 milyar dolar eritti. Hem kasadaki döviz gitti hem de gelirimiz bitti. Milletimiz yoksullaştı.
-Biz aylar önce Merkez Bankası kasasındaki dövizlerin, neden, nasıl, hangi yöntemle, kim tarafından, kimlere verilerek buharlaştırıldığının peşine düştük. Soru önergeleri verdik. Araştırma önergeleri verdik. Cevap alamadık. Bunun üzerine doğrudan Erdoğan şahsım hükümetine, “128 milyar dolar nerede?” diye sorduk. İlkin duymazdan geldiler.
-Sonra Erdoğan çıktı, “Parayı salgında harcadık” dedi. Peki de, Rezervler 2019 da erimeye başlamış. 2019’da salgın yok. Ama ne var? Mahalli İdare seçimleri var. Tüyü bitmedik yetimin güvence parası 30 milyar dolar, Erdoğan Şahsım Hükümeti tarafından, 2019 Mahalli İdare Seçimlerini kazanabilmek için satılmış. Kaldı ki, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Ülkemizi karış karış geziyoruz. Görüyoruz ki bu paralar Esnaflarımızın, çiftçilerimizin, KOBİ’lerimizin, Emeklilerimizin, işsizlerimizin hesabında değil.
-Salgında tüm dünya yurttaşlarını paraya boğarken. Erdoğan Şahsım Hükümeti, milletimizi borçla boğmuş. Bunu artık herkes biliyor, görüyor. Tüm bu bahaneler tutmayınca Erdoğan ve yardımcıları, “128 milyar dolar kasada” demeye başladı. Bu söz doğru da Para kimin kasasında? Merkez Bankası kasasında yok. Dün açıklandı. 9 Nisan itibariyle Merkez Bankası’nın döviz kasası, 43 milyar dolar açık veriyor. Yani 128 milyar dolar kasada değil. Erdoğan’ın bu bahanesi de uymadı. Baktılar; Hazine ve Maliye Bakanı açıklama yapmıyor, Merkez Bankası’nın gıkı çıkmıyor, bu defa Bakanlık kapmak için sarayın gözüne girmeye uğraşan, AK Parti yöneticileri ortaya döküldü.
-Sosyal medyadan “Yok, 128 milyar dolar, cari açığın finansmanına gitti, Yok, altın ithal edildi, Yok, döviz tevdiat hesaplarına gitti” dediler. Arkadaş, 2019’da Türkiye ekonomisi, 7 milyar dolar cari fazla vermesine rağmen, Şahsım Hükümeti 30 milyar doları, neyi finanse etmek için buharlaştırdı? 2007 ile 2017 arasındaki 10 yılda, bu milletin döviz tevdiat hesabı 86 milyar dolar artarken, Merkez Bankası’nın net rezervleri, nasıl 23 milyar dolar arttı?
-Demek ki döviz mevduatı ile rezerv arasında da bir ilişki yok. Bu arada, AK Parti Grup Başkanvekilleri de cehalette yarışa girdi. Dün biri çıkmış, 1 Doları, 1 TL sanmış, “128 milyar TL nerede” diye soranlara, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan Yani işçi ve işverenin parasından Dağıtılan 51 milyar lirayı göstermiş. Cehaleti ortaya çıkınca da, Attığı tweeti de silmek zorunda kalmış.
-Bir diğeri de işi gücü bırakmış komplo teorilerine sardırmış. İşin içine IMF sosu katmaya kalkmış. Tabi kişi herkesi nasıl bilirmiş? Kendisi gibi bilirmiş. Arkadaş, biz, siz değiliz. Bizden oy avcılığı yapmak için cami avlusunda IMF’ye söven, sonra da Washington’a gidip, IMF politikalarına bağlılık yemini eden çıkmaz. Ama göze girmek için, cehalette bu kadar yarışırsanız, eminim sizlerin içinden birisi Bakan çıkar. Bir kez daha milletimize soruyorum: “Bunlar bu akıllarla, Bu devleti nasıl yönetiyor?” saray ve şürekasına sesleniyorum: Bir doğru, bin eğriyi düzeltir. Ne siz eğilip bükülün, ne de lafı eğip bükün. Onlarca tweet atıp, eğri büğrü gerekçeler üreteceğinize, sorularımıza cevap verin. 128 milyar doların hangi yöntemle, hangi kurdan, kimlere satıldığını açıklayın.
-Şurası çok açıktır. Milletin 128 milyar doları, görülmemiş bir ekonomik cehalet, ve siyasi hırs yüzünden buharlaştırılmıştır. Damat, kayınpederinin kerameti kendinden menkul, faiz sebep enflasyon sonuçtur, iddiasını ispatlamak için, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide, hem faizi, hem de döviz kurunu kontrol etmeye çalışmıştır. Hiçbir kurala, akla, mantığa uymadan, 128 milyar doları, dibi delik kovaya boşaltmıştır. Neticede ne faiz düşmüş ne de döviz ucuzlamıştır. Ama millet finans baronlarına teslim edilmiş, yabancı ülkeler Erdoğan Şahsım Hükümetine, parmak sallar hale gelmiştir.
-Tüm dünya bu beceriksiz hükümetin, ekonomimizi nasıl savunmasız hale getirdiğini görüyor. Dün Yunan Dışişleri Bakanının, Ankara’da yaptığı küstahlığın sebebi biraz da budur. Bu arada bu densizliği yapan Yunan Dışişleri Bakanı bilmelidir ki oradaki Müslümanlar aynı zamanda Türk’tür.
-Değerli Basın Mensupları, Erdoğan Şahsım Hükümeti, milletin 128 milyar dolarını Boş yere kumar masasına sürmüş, ve kaybetmiştir. Milletimiz bu 128 milyar doları yerine koymak için, her ay 100 milyon dolar biriktirse, gideni yerine koymak 107 yılımızı alacaktır. Çocuklarımız, torunlarımız, hatta onların torunları, bu iktidarın kumar borcunu ödemek zorundadır.
-Diğer yandan 5,5 – 6 liralardan satılan dolarların, kimlerin hesabında olduğu belli değildir. Bugün bu dövizleri yeniden satın almak için, en az 8 lira ödeyeceğiz. Yarın bunun nerelere çıkacağı ise belli değildir. Bu kumarı oynayanlar, çok büyük bir kamu zararına yol açmışlardır. Ortaya çıkan bu kamu zararının hesabını sormak da, bizim asli görevimizdir.
-Bu, dünya ekonomi ve finans tarihine geçecek bir skandaldır. Erdoğan Şahsım Hükümeti bizi dünyaya rezil etmiştir. Allah aşkına! Biz bu skandalın hesabını sormayacağız da, Neyin hesabını soracağız? İktidara gelmeden önce 2001 krizinde satılan, 5 milyar doların hesabını soran, geldiklerinde de, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurup, bunu araştırtan Erdoğan, Bugün 5 milyar doların 27 katı olan, 128 milyar dolarlık döviz satışının, hesabını sormamızdan neden rahatsız olmaktadır.
-Neden vesayeti altındaki AK Parti ve MHP gruplarına bizim verdiğimiz araştırma önergelerini reddettirmektedir. Çünkü Erdoğan, milletimizin dövizini buharlaştırmanın siyasi maliyetini, gayet iyi bilmektedir. Çok açık söylüyoruz: Şimdi bunun hesabını vermezseniz, sizden öncekilerin kurtulamadığı gibi, siz de bunun sandıkta siyasi bedelini ödemekten kurtulamayacaksınız. Merkez Bankası kasasındaki döviz rezervleri, Sayın Erdoğan’ın şahsi parası değildir. Döviz rezervleri milletimizin sigortasıdır, milletimizin güvencesidir. işte biz bunun için, buharlaşan döviz rezervlerinin hesabını soruyoruz. Hesabı da millet adına soruyoruz. Milli irade bize bu görevi verdiği için soruyoruz.
-Soruyu kime soruyoruz? Tabii ki, “Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim, ben” diyene… Hükümeti denetlemek için, Meclisin sunduğu tüm imkânları sonuna kadar kullandık. Ama ne yaparsak yapalım. Erdoğan’ın vesayeti, Meclis iradesine gölge düşürdü. Baktık normal yollardan cevap alamayacağız, “128 milyar dolar nerede?” diye afiş hazırladık. Bu seferde kamu görevlileri, “Bu, cumhurbaşkanına hakarettir. Çünkü afişte, sarayın çatısı var” dediler.
-Savcılar, Hâkimler, Sarayın çatısını, neden saraya hakaret kabul eder? Takdirini, milletimizin ferasetine bırakıyoruz. Sarayın Çatısı hakaret kabul edilince, Edirne’de İl örgütümüz afişlerden çatıyı kaldırdı, ama yine olmadı. Bu defa Edirne 2. Sulh Ceza Hâkimliği “128 milyar dolar nerede afişlerinin, toplumun farklı görüşlere mensup kısmının, tepkisine yol açıp, karşıt görüşlü grupların, karşı karşıya gelmelerine neden olabileceğini” değerlendirerek ffişlere el konulmasını onayladı.
-Bugün de il başkanımız sadece “128” diye afiş astı. Bu defa da mahkeme, “Cumhurbaşkanının pandemi için aldığı tedbirleri” gerekçe göstererek afişi indirme kararı aldı. Böyle uyduruk bir suç, hangi kanunda var? Kanunsuz suç icat etmek nerede var? Gece yarısı ana muhalefet partisinin İl ve ilçe başkanlıklarının kapısına vinçleri, zırhlı araçları dayayıp uzun namlulu silahlarıyla, özel harekât timleriyle baskın vermek Demokrasinin neresinde var? Tüm bunlar hukuk devletinin neresinde yazıyor? 20 Temmuz sivil darbesinin mahsulü, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin çirkin yüzü Artık ayan beyan ortadadır.
-Kaybolan 128 milyar doların üstünü örtmek için yaptıkları, bu hükümetin, 12 Eylül darbecilerinden de beter olduğunu tasdiklemiştir. Sarayın vesayeti altındaki yargıçlar ve valiler eliyle, Anayasa ve siyasi partiler kanunu, demokrasi hukuk devleti ayaklar altına alınmıştır. “FETÖ’nün siyasi ayağı nerede?” diye kitapçık hazırlatıyoruz. Toplatıyorlar. Saray’ın çok maaşlı beslemeleri hakkında, “Arpalıklar” broşürü hazırlatıyoruz, Onu da toplatıyorlar.
-Bugün de Zonguldak’ta “Tek Adam A.Ş. Elektrik ve Doğalgaz Faturası” broşürlerimizi dağıtan partililerimiz ifade için emniyete götürüldü. “128 Milyar dolar nerede?” diye afiş bastırıyoruz. Afişlerimize el koyuyorlar. Tüm bu yapılanlar Millet iradesinin serbestçe oluşmasına vurulan bir darbedir. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Biz, tüyü bitmedik yetimin hakkını yılmadan savunmaya devam edeceğiz. Değerli Basın Mensupları; Dün, Merkez Bankası faiz kararını açıkladı. Politika faizini yüzde 19’da sabit tuttu. Alınan bu karar, önceki başkanın, faizleri yüzde 19’a çıkardığı için görevinden alınmadığını göstermiştir. 132 gün görevde kalan Naci Ağbal’ın, 128 milyar doların encamını sorguladığı için, görevden alındığı artık netleşmiştir. Sabit tutulan yüzde 19 politika faizi, halen dünyanın en yüksek 7. politika faizidir. Rezervlerdeki hızlı erime yüzünden, ekonomimiz ne yazık ki bugün çok daha kırılgandır.
-Sermaye hareketlerinde ani duruş riski karşısında, Ekonomimiz bugün çok daha savunmasızdır. Buna bir de, Merkez Bankası başkanını görevden alma pespayeliği eklenince, ülkemizin risk primi, benzer ekonomilerin çok üzerine çıkmıştır. Bu da doğrudan faizlere yansımaktadır. Şımartılan faiz lobileri, Hazine’nin 2 ve 5 yıl vadeli, Son ihalelerinde yüzde 19 faiz almıştır. Çok açıkça uyarıyoruz. Bu tartı, bu sıkleti daha fazla çekmez. Metal yorgunu, içte ve dışta güven yitirmiş, tedbir alamayan Erdoğan Şahsım Hükümeti, ülkemizi maalesef kur ve faiz kıskacı arasına sokmuştur.
-Bu beceriksiz, ehliyetsiz kadrolar elinde, Ekonomimiz ne yazık ki Kırk katır ile kırk satır arasında kalmıştır. Faizleri çok hızlı indirmek, Türkiye’yi yeni bir ödemeler dengesi krizine sürükleyebilir. Döviz kurları, yeni rekorlar kırabilir. Diğer taraftan faizler düşmezse, Türkiye yeni bir borç krizi, ve ağır bir geri dönmeyen krediler sorunuyla karşılaşabilir. Bu kur ve faiz tuzağından çıkış, ancak dört başı mamur bir program, ve güven uyandıracak kadrolarla mümkündür. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin, bunu yapmaya takati de, isteği de yoktur.
-Bu buhrandan ve çıkmazdan kurtuluşun formulü “Üç Yeni”dedir: yeni kurallar, yeni kurumlar, ve tabii bunları yapabilecek yeni kadrolar. Milletimiz de artık bu ihtiyacı görmekte, ve daha fazla vakit kaybetmeden, sandığın önüne getirilmesini istemektedir. Milletimiz kesinlikle çaresiz değildir! Çiftçimize, işçimize, işsizlerimize, iş insanlarımıza, emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara sözümüzdür: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin sizden aldığı her şeyi, biz iktidara geldiğimizde sizlere geri vereceğiz Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılını, güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimle taçlandıracağız. Büyük bir kucaklaşmayı gerçekleştireceğiz. ülkemizin karartılan ufkunu, aydınlatacağız. Kaybolan huzuru sağlayacağız. Kardeşliğimizi pekiştireceğiz. Dayanışmayı kuvvetlendireceğiz. Ahlaklı, erdemli bir yönetim olacağız.
-Milletimiz, “Merkez Bankası kasasındaki 5 milyar dolar kime satıldı?” diyerek, bundan 19 yıl önce iktidara gelenlerin, bunun 27 katı döviz rezervini kuralsız, hukuksuz eritip, sonrada havaya bakarak ıslık çalmasına ssla müsaade etmeyecektir. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla, ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz artık sandığın, bir an evvel önüne gelmesini istiyor. Milletimiz, sandık önüne geldiğinde Erdoğan Şahsım Hükümeti’nden, Merkez Bankası kasasından buharlaştırdığı, 128 milyar doların hesabını soracaktır. Benim söyleyeceklerim bu kadar.