ABD, pandemi nedeniyle ülke içinde ciddi sorunlar yaşadığı bir senenin ardından, aşılamada hızlanarak normale dönüş çabası içinde. Ancak şu günlerde ABD basının gündeminde başka bir konu var: “Toplu sihalı saldırı” olaylarında ciddi boyutlara ulaşan artış. CNN ve New York Times gibi ABD medyasının önemli kuruluşları, “Amerika’da normale dönüş, şiddete dönüş demektir” yorumunda birleşen analizleriyle, hafta sonundan bu yana silahlı şiddet olaylarını mercek altına alıyor.
Geçtiğimiz hafta perşembe gecesi Indianapolis FedEx tesislerinde meydana gelen bir silahlı saldırıda 8 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından dikkatler bir kez daha konu üzerine yoğunlaştı.
CNN, geçtiğimiz ay 16 Mart tarihinde Atlanta’da üç masaj salonunda 8 kişinin öldürülmesi olayından, 16 Nisan’daki son FedEx saldırısına kadar geçen sürede Silahlı Şiddet Arşivi – Gun Violence Archive (GVA), yerel medya ve polis raporlarından alınan verilerin analizinden yola çıkarak hazırladığı haberinde, silahlı şiddetin sonuçlarını listelediği gibi, alınması beklenen önlemleri de konu ediyor.
Fail dışında dört veya daha fazla kişinin yaralandığı ya da öldürüldüğü saldırıları “toplu silahlı saldırı” olarak tanımlayan bağımsız kuruluş Silahlı Şiddet Arşivi (GVA), 2019’daki 417 raporlanmış olayın yanında, 2020’de bu tür 600’den fazla olay kayıt altına almış. Bu listeye ev içi ya da başka bir suç bağlantılı yaşanan silahlı vakaların dahil edilmediğini de ekleyelim. Söz konusu istatistiklere alınan olaylar genellikle herhangi bir görünür nedeni ya da ilişkiselliği olmayan, silahlı saldırganın tekil ve rastgele hareket ettiği düşünülen örnekler.
Peki bu yaşanan olaylar gerçekten nedensiz ya da bağlamsız mı? Önce veriler ve tablonun bütününe; ardından da konunun, en azından yakın tarihine ve bağlamına biraz daha yakından bakalım…
Pandemi gündemi altında geçen 2020’de ABD kamuoyunda, şiddet olaylarının azaldığı algısı hakimdi ancak veriler bir önceki seneye göre gözlenen yüzde 73’lük artışla, durumun bunun tam aksi olduğuna işaret ediyor.
Washington Post’un verdiği istatistiklere göre 2020 yılında 20 bini aşkın ABD’li silahlı şiddet olaylarında öldürüldü. 24 bin civarında ABD’li ise silahla intihar etti. Bu, 2020 yılında ABD’de günde en az 110 kişinin silahlı şiddete maruz kaldığı anlamına geliyor.
CNN baş editörü olan Chris Cillizza konuyla ilgili analiz yazısında, artık etrafından dolaşmanın mümkün olmadığı bu sorunun çapını daha çarpıcı bir şekilde ortaya koymak için “Bu ülkede silahla işlenen bir kitlesel şiddet salgınımız olduğuna dair hiçbir tartışma yok. Bu noktayı ortaya koyan veri yığınları var” ifadelerini kullanıyor.
CNN’in FBI’dan aktardığı verilere göre, 2019’da Amerika’daki tüm cinayetlerin yüzde 73’ünün silahlı saldırı kaynaklı olduğu görülüyor. Bu oranlar, Kanada’da yüzde 39, Avustralya’da yüzde 22 ve İngiltere ve Galler’de ise sadece yüzde 4 olarak tahmin ediliyor.
2020’de ABD’de satın alınan ateşli silah sayısı yaklaşık 23 milyon civarında ve CNN “bu yeni bir rekor” diyor. Ülkede toplamda 100 kişi başına ortalama 120,5 ateşli silah bulunduğu ve bu oranın listede, 100 kişi başına 52,8 ateşli silahla, kendisinden sonra gelen ülke olan Yemen’in iki katı olduğu vurgulanıyor. Haberde görülmeyen bir noktayı da biz vurgulayalım ve söz konusu oranın tam olarak neye denk düştüğünü bir de bu gözle değerlendirmeyi önerelim: Yemen, son 10 yıldır iç savaş ve işgal sarmalı içinde silaha ve çatışmaya boğulan bir ülke… Ülkenin yaşadığı bu sorundaki ABD hükümetlerinin sorumluluğu ise biraz sonra döneceğimiz bir başka boyut…
CNN editörü “Açık olan şey – hangi partiye yakın olursanız olun ya da bir silahınız olsun ya da olmasın – bir ay içinde 45 toplu silahlı saldırı yaşanması, bu ülkede bir sorunumuz olduğunu düşündürmeli. Ve bu hükümetimizin çözmenin yollarını bulması gereken bir sorun” diyerek ABD Kongresi ve Joe Biden’ın sorumluluğuna işaret ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden ise bir hafta önce bireysel silahlanmayla ilgili idari bir tedbir düzenlemesini duyururken “Bu ülkede silahlı şiddet bir salgın. Ve bu ‘uluslararası’ bir utanç” demişti. Biden’ın bu sözlerle, ABD’nin “uluslararası” alanda silahlı şiddeti bir politika enstrümanı olarak kullanma alışkanlığını ve meselenin bu konuyla ilişkisine işaret ettiğini düşünmek için önümüzde başka herhangi bir ipucu yok. Hatta bunun tam aksine Biden, ABD’nin dünyanın bekçisi rolünü değiştirmek bir yana, gittikçe geliştiriyor. Son dönemde Rusya’ya gözdağı vermek için Ukrayna sınırında girişilen silahlarını ve savaş gemilerini gösterme yarışı da bunun sadece yakın zamanlı bir örneği olarak görülebilir.
ABD ekonomik ve politik olarak sıkıştığı her noktada ve her dönemde sopa siyasetini halkların başına görülmemiş çoraplar örmek için kullandı. Üstelik bu aynı zamanda ABD hükümetlerinin ülke içinde de sık sık başvurduğu bir yöntem.
Geçtiğimiz yıl sonunda George Floyd adlı siyah yurttaşın, ABD polisi tarafından öldürülmesinin ardından yaşanan büyük protestoları yine polis şiddeti ile bastırma çabalarının ardından, son koz olarak ulusal muhafızlar sokağa indirilmişti dönemin başkanı Trump’ın kararıyla.
Brookings Enstitüsü de silahlı şiddetle ilgili raporunda bu bağa işaret ederek, “Silahlı şiddet ABD’deki ırk ayrımcılığı ve eşitsizliği kısır döngüsünün bir parçasıdır ve mevcut sosyal eşitsizlikleri yansıtır. Aynı zamanda özellikle genç siyahların yoksulluk ve şiddetten kaçmasını daha da zorlaştırır” notunu düşüyor.
Aslında geçtiğimiz birkaç on yılda her büyük silahlı saldırı olayından sonra, ABD’de bireysel silahlanma konusu tartışmaya açılıyor. Konunun söz ettiğimiz “ülke içinde ve dışında ABD hükümetlerinin silahlı saldırganlığı” boyutu da genellikle bu tartışmaların sıcaklığı içinde kendine yer bulamıyor. Ve yine silahlı şiddetin kimi dehşet verici örneklerinin ardından, belirgin olan politik bağlamları da çoğunlukla ikinci planda kalıyor.
1999’daki Columbine lisesi saldırısından sonra çok sık yaşanan okul saldırıları ile çocukların bu şiddet sarmalına nasıl dahil olduğu, 2016’da Orlando’da bir gece kulübünde eşcinsellerin hedef alınması ve 49 kişinin öldürülmesi ya da pandemi ile birlikte artan Asyalılara karşı ayrımcılığın son göstergesi sayılan Atlanta saldırısı gibi ırkçı ve cinsiyetçi toplu silahlı saldırıların sonrasında tartışmalar bu bağlamları genellikle ıskalamakla malul olmuştu.
The New York Times editörü konuyu “kalıcı bir Amerikan sorunu” olarak tarif ediyor ve şöyle devam ediyor: “Bazı toplu katliamlar; öldürülen insan sayısı, saldırganların motivasyonları, görünürdeki rastgelelik veya diğer faktörler nedeniyle (bunlar genellikle Columbine, Newtown veya Parkland gibi bir yer adıyla anılan vakalar) daha geniş halk kitleleri için unutulmaz olmaya devam ediyor. Ancak asla aynı düzeyde ilgi görmeyen birçok toplu cinayet yaşandı.”
Her büyük silahlı saldırı olayından sonra, ABD kamuoyu silah satışını ya da bir başka ifadeyle bireysel silahlanmayı kontrol edip etmeme konusunda tartışıyor. Bir yandan, silahlı şiddet tehdidiyle ilgili tartışma ve endişelerin birçok kişiyi, nefsi müdafaa için silah satın almaya yönelttiği verisi de bu noktada dikkat çekiyor. Bu veri de konunun on yıllardır bir kısır döngü içine hapsolmuş durumda olduğunu gösteriyor denebilir.
Diğer taraftan ABD kamuoyu artık sorunun çözümü için hiç olmadığı kadar genel bir ortak düşünceye sahip gibi görünüyor. Bir Gallup anketine göre, Amerikalıların yüzde 57’si ateşli silahların satışını kapsayan daha katı yasalar talep ediyor. ABD’li yetişkinlerin yaklaşık yüzde 34’ü silah yasalarının şu anda olduğu gibi uygulanmasını tercih ederken, yüzde 9’u daha az katı olmasını istiyor.
Yine de ABD Kongresi herhangi bir silah kontrol önlemi almak için ayaklarını sürümeye devam ediyor. Biden geçen hafta konuyla ilgili, “Kongre üyeleri, pek çok düşünce ve dua sundular, ancak silahlı şiddeti azaltmak için tek bir yeni federal yasa çıkarmadılar” dedi. “Şimdi Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin bir araya gelerek hayat kurtaracak bir yasa tasarısını geçirme zamanı” sesleri duyulsa da özellikle Senato’daki Cumhuriyetçiler, örneğin silah alıcılarının geçmiş kontrolüne tabi tutulmasına karşı çıkmaya devam ediyor.
Bu tartışmaların içinde silah tekelleri ve lobicilerinin çabalarının payını tam olarak tespit etmek belki politikacılar ve ana akım medya dışında, bağımsız araştırmacılara kalıyor.
Ancak görünen o ki, ABD halkı daha ciddi bir basınç oluşturana kadar, ABD medyası ve politikacılar bir sonraki silahlı saldırıya kadar konuyu tartışmaya devam edecek.
Selen Kartay
Yön Haber