Piyanist Fazıl Say, 18 bin 342 kişinin hayatını kaybettiği 74 bin 242 kişinin ise yaralandığı depremlerin ardından “Korku ve endişe dolu bir gelecek” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yazısında, beklenen İstanbul depremine de değinen Fazıl Say tedirginliğini “İstanbul’da sanki ‘ölümü bekleyin’ deniyor bize. ‘Yakındır geliyor’ deniyor. ‘Büyük olacak çok insan ölecek’ deniyor… Ne olacak hayatlarımız? Ölümü bekleyerek mi yaşayacağız?” ifadeleriyle dile getirdi.
“Olup biteni anlamaya, düşünmeye çalışıyorum.
Pek çok sorum var. Kaygılarım var.
Hayatlarımızla ilgili, geleceğimizle ilgili.
Naçizane;
Kendime, hepimize…
Bir Japon deprem uzmanının açıklamasını okudum; bu depremlerdeki yıkımın bu derece büyük olmasının başlıca sebebini ‘yüzeye yakınlığı’ olarak yorumluyordu. ‘Yüzeye aşırı yakın, büyüklüğü, şiddeti, uzunluğu… Tarihteki en ölümcül depremlerden biri’ diyor Japon uzman.
Enkaz altında, on binlerce, yüz binlerce insanımız var. Arama kurtarma günlerindeyiz.
Tüm toplum, tüm dünya, seferber olmuş durumda, çok insan yardım eli uzatmaya çalışıyor, herkes elinden gelen her şeyi yapmaya uğraşıyor. Akut, Ahbap gibi kuruluşlar çok yardımcı oldu yine.
Manevi olarak, sevdiklerimizin, kaybettiklerimizin, anıları, hikayeleri, düşünceleri… Bunu anlamak, yaralı yüreklerimizde taşımak, travması, psikolojisi, çok uzun yıllar sürecek.
Bu şehirlerin anıları, tarihi… Tüm bu bölgenin (10 il! İlçeler ve köyler az konuşuluyor, yıkım Suriye’de de çok büyük, az konuşuluyor) yeniden yapılanması nasıl olacak? Her şeyi ile bu yerleşim yerleri nasıl bir daha kurulacak?
Toplum öfkeli aynı zamanda. ‘Devlete onca vergi verdik deprem ile ilgili, o para başka yere harcanmış’ açıklamaları var, ‘nerede organizasyon?’ diye soruyor herkes… Elbette sormakta haklılar.
Birbirimize girdik şu yıkım halinde bile.
Televizyonlarda dramatik görüntüler…
Bir de;
En çok da ‘İstanbul’da olacak deprem’ konuşuluyor.
Televizyonda bilim insanları. Tamam anladık, 25 yıldır biliyoruz; evlerimiz binalarımız sağlam değil.
Travma üstüne travma senaryosu oluşuyor.
Tabii; evimiz çok güvenli bir zeminde, sağlam bir semtte olacak, çelik konstrüksiyon, altı raylı, az katlı olacak. Yoksa; öyle büyük bir İstanbul depreminden hiçbirimiz kurtulmayız, deniyor.
Biliyoruz. Peki ne yapalım?
Şimdi ne yapalım?
İstanbul’da sanki ‘ölümü bekleyin’ deniyor bize. ‘Yakındır geliyor’ deniyor. ‘Büyük olacak çok insan ölecek’ deniyor… Ve tut ki çok çok sağlam bir evde yaşıyoruz, e peki, ama hep evde yaşamıyoruz ki dostlar? Sürekli bir yere de gidiyoruz. Ve deprem ne zaman nasıl olacak bilmiyoruz…
Ne olacak hayatlarımız?
Ölümü bekleyerek mi yaşayacağız?
Bunları sordum kendime.”