Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TBMM’de; “Geldiğimiz noktada bölücü örgüt Türkiye’de silahlı varlığını kaybetmiş, ülke içindeki faaliyeti minimum düzeye indirilmiştir. Örgüt (PKK) artık Türkiye’den daha çok Suriye’nin ve Irak’ın milli güvenlik tehdidi haline gelmiştir. KYB’nin (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Süleymaniye ve mücavirinde PKK’ya alan açması örgütün bu bölgede giderek güçlenmesine neden olmuştur. Aidiyeti ihtilaflı bölgelerde Peşmerge, sahadaki varlığın azalması da bir takım Iraklı bazı milis kuvvetlerle PKK arasında taktiksel ilişkiler kurulması sonucunu vermiştir. KYB’nin Suriye’deki PKK -YPG unsurlarına eğitim verdiği Irak’ın kuzeyinde düşen SDG helikopterleri ve Arbad havalimanı hadiseleri ile iyice açığa çıkmıştır. Bu durum KYB ile PKK arasındaki ilişkinin boyutlarını da ortaya koymaktadır. Süleymaniye’ye yönelik yaptırımlarımıza rağmen KYB, PKK’ya tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz. Suriye’nin kuzeyinde bir terör devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. PKK ile Suriye sahasında mücadele etmeye kararlıyız. Irak makamlarıyla istişare sürecimiz devam ediyor, Irak yönetiminin PKK’ya yönelik evrilmekte olan anlayışını tahkim etmek üzere çalışmalarımız titizlikle sürdürülmektedir. Suriye’de rejim karşıtlığı üzerinden kurulan uluslararası koalisyon, zaman içerisinde DEAŞ ile mücadele kisvesi altında PKK ile işbirliğine çevrilmiştir. PKK, günümüzde tarihin bir ironisi olarak yine Suriye’de Amerika ve batıyla işbirliği yaparak Suriye’yi bölmek için çalışmaktadır. Bizler PKK ile doğduğu yer olan Suriye sahasında sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız” dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yaşanan son terör saldırılarına yönelik TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirdi. Fidan’ın Genel Kurul’da yaptığı konuşma şöyle:
“Devletimizin terör belasını kati suretle bitirme yönündeki azmi ve kararlılığı her şeyin üzerindedir. Meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde PKK/YPG ve destekçileriyle sınır ötesindeki mücadelemiz, son terör odağı etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecektir.
“TÜM KOMŞULARIMIZIN VE MÜTTEFİKLERİMİZİN BÖLGEDEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELEMİZE SAMIMIYETLE DESTEK VERMESI BIR ZARURET HALİNE GELMİŞTİR”
Her zaman söylediğimiz gibi bölgemizde barış ve güvenliğin güçlendirilmesi, milli güvenlik sistemimizin parçası olan dış politikamızın önceliklerinin başında yer almaktadır. Bu stratejinin bir parçası olarak tüm terör örgütlerinin kalıcı olarak kökünün kazınması elzemdir. Bu, yalnızca milletimizin değil tüm bölge ülkelerinin barış, huzur içerisinde güvenli ve müreffeh bir şekilde yaşamalarının olmazsa olmaz şartıdır. Bu nedenle tüm komşularımızın ve müttefiklerimizin bölgedeki terör örgütleriyle mücadelemize samimiyetle destek vermesi bir zaruret haline gelmiştir.
Uluslararası mücadelede kullanılan en klasik araçlardan biri bildiğiniz gibi vekil unsurlar ve terör örgütleridir. Özellikle soğuk savaş döneminde nükleer caydırıcılıktan dolayı birbirleriyle savaşamayan kamplar, vekil unsurlar aracılığıyla mücadeleye girişmiştir. Türkiye’de halen mevcudiyetini devam ettiren silahlı terör örgütlerinden PKK ve DHKPC başta olmak üzere aşırı sol terör örgütleri esasen soğuk savaş döneminin birer ürünleridir. Soğuk savaş sonrasında bölgemizdeki ülkelerin teker teker terör, iç savaş ve işgale doğru süründüklerini gördük. Aynı senaryoları Türkiye’de de uygulanmaya çalışıldığını müşahede ettik. Ancak hesaba katılmayan bir şey oldu son 21 yıldır halkımızın teveccühü ile hizmet eden Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğindeki hükümetlerimiz terörle mücadelede ezber bozarak Türkiye’ye giydirmeye çalışılan esaret gömleğini yırtıp atmıştır.
“ÜLKEMIZİN HER BÖLGESİ EMNİYET VE GÜVEN DUYGUSU İÇERİSİNDE YAŞANIR HALE GELMİŞTİR”
Türkiye, uzun yıllar bölücü terör örgütleri ile hükümetimiz, hükümetlerimiz döneminde mücadele etmiştir. Bu mücadeleyi sürdürürken özgürlük, güvenlik dengesinde adeta altın orantı yakalayan bir yola başvurmuştur milletimizin hak ettiği demokratik adımlar atılırken teröre zemin oluşturan toplumsal şartlar ortadan kaldırılmış, eş zamanlı olarak askeri ve istihbari alandaki yöntemler gözden geçirilerek yeni bir anlayış ve strateji ile uzun soluklu bir mücadele başlatılmıştır. Geldiğimiz noktada bölücü örgüt Türkiye’de silahlı varlığını kaybetmiş ülke içindeki faaliyeti minimum düzeye indirmiştir. Ülkemizin her bölgesi emniyet ve güven duygusu içerisinde yaşanır hale gelmiştir. Örgüt artık Türkiye’den daha çok Suriye’nin ve Irak’ın milli güvenlik tehdidi haline gelmiştir. Peki bütün bunlar nasıl oldu? Ülkemizin yıllardır karşı karşıya kaldı terör tehdidi diğer pek çok ülkenin karşılaştığı tehdidin çok ötesindedir. Zira ülkemizi hedef falan PKK FETÖ, DHKPC farklı ideolojileri sahip olmakla birlikte birbirleriyle etkileşim halindedir. Bu örgütler yeri geldiğinde hedefleri doğrultusunda işbirliği de yapabilmektedir. Terör örgütleri üçüncü ülkelerden temin ettikleri lojistik eğitim ve silah destekleri ile varlıklarını devam ettirmektedirler. Türkiye’de zemin kaybeden PKK faaliyetlerini ağırlıklı olarak sınır ötesine taşımak zorunda kalmıştır. Biz de sınır ötesinde yürüttüğümüz terörle mücadelesi stratejimizde de önemli ve yeni adımlar attık bunların bir çoğunu detaylı az önce Milli Savunma Bakanımız arz ettiler. Bu strateji doğrultusunda terörü kaynağında bertaraf ediyoruz. Suriye ve Irak ayrımını ortadan kaldırdık nereden gelirse gelsin örgütü her iki alanda da aynı anda hedef alıyoruz. Uluslararası alanda tanınma çabalarını örgütün terör bağlantısını ortaya koyan belgelerle boşa çıkarıyoruz. Irak ve Suriye sahasındaki operasyonlarımız her zaman Birleşmiş Milletler şartını 51. maddesinden doğan meşru müdafaa hakkını doğrultusunda, komşularımızın egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılı olarak sivillerin zarar görmemesi için her türlü tedbir alınarak kesin istihbarat ve keşif bilgilerine dayanan nokta atışlarla icra edilmektedir.
“SÜLEYMANİYE’YE YÖNELİK YAPTIRIMLARIMIZA RAĞMEN PKK’YA TUTUMUNU DEĞİŞTİRMEZSE DAHA İLERİ TEDBİRLER ALMAKTA TEREDDÜT ETMEYECEĞİZ”
Dışişleri Bakanlığı olarak diğer kurumlarımızla işbirliği halinde terörle mücadele diplomasimizi hassasiyetle ve kararlılıkla yürütmekteyiz. Terörle mücadele diplomasimizi PKK’nın Suriye, Irak ve İran’da silahlı varlığı bulunduğu ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede siyasi ayağı olduğu gerçeğini dikkate alarak şekillendirmekteyiz. Bu bağlamda PKK’nın Suriye ve Irak‘taki mevcudiyetini yok etme gayretlerimizi, bölgesel ilişkilerimizin merkezine konumlandırmaktayız. Zira örgüt Suriye ve Irak’ta güç ve siyasi bölünmüşlükten istifade ile zemin kazanmıştır. Irak sahasında Kandil, Metina gibi dağlık bölgelerin yanı sıra Sincar, Mahmur, Süleymaniye ve Kerkük’teki sivil yerleşim alanları da terör örgütünün varlık gösterdiği bölgeler haline gelmiştir. PKK ayrıca DEAŞ’ın Irak’ta mevcudiyetini kaybetmesi ile oluşan güç boşluğu istismar etmiş, kendi nüfusunda bu alanlara kaydırmıştır. DEAŞ’la mücadele kisvesi altında Kerkük’e davet edilen PKK’nın bu şehirde bilahare mevcudiyetini geliştirmesi ve DEAŞ’tan kurtarılan Sincar’a yerleşmesi bu anlamda öne çıkan gelişmelerden olmuştur. PKK’nın bir yandan DEAŞ’ın boşalttığı alanlara yerleşirken diğer yandan da da kısmi işbirliğini sürdürür de görülmektedir. Terör örgütleri arasında Kerkük mücaviri başta olmak üzere aidiyeti ihtilaflı bölgelerde herhangi bir çatış çatışma yaşanmaması bu durumun en açık kanıtıdır. Merkezi Irak Hükümeti ile Erbil arasındaki uyuşmazlık bölgede üstü kapalı devam eden Sünni ve Şii ayrışması PKK tarafından istismar edilen Irak’taki başlıca konulardan. Ayrıca KYB’nin Süleymaniye ve mücavirinde PKK’ya alan açması örgütün bu bölgede giderek güçlenmesine neden olmuştur. Aidiyeti ihtilaflı bölgelerde Peşmerge, sahadaki varlığın azalması da bir takım Iraklı bazı milis kuvvetlerle PKK arasında taktiksel ilişkiler kurulması sonucunu vermiştir. KYB’nin Suriye’deki PKK -YPG unsurlarına eğitim verdiği Irak’ın kuzeyinde düşen SDG helikopterleri ve Arbad havalimanı hadiseleri ile iyice açığa çıkmıştır. Bu durum KYB ile PKK arasındaki ilişkinin boyutlarını da ortaya koymaktadır. Süleymaniye’ye yönelik yaptırımlarımıza rağmen PKK’ya tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz.
“IRAK YÖNETİMİNİN PKK’YA YÖNELİK OLAN ANLAYIŞI TAHKİM ETMEK ÜZERE ÇALIŞMALARIMIZ TİTİZLİKLE SÜRDÜRMEKTEDİR”
Bölücü örgüt, Irak içinde siyasi nüfuzunu da arttırma gayreti içerisindedir. PKK bağlantılı siyasi görünümlü bazı oluşumların Irak ve parlamentolarında farklı isimler altında seçimlere gitme teşebbüslerinde bulunduğunu görüyoruz. Irak’ta tüm yetkili aktörlere kapsayıcı şekilde yaklaşarak temaslarımızı sürdürmekteyiz. Bu bağlamda Ağustos 2023’teki Irak ziyaretimizde her kesimden yetkili ve siyasi aktörlerle görüşme fırsatımız oldu. PKK varlığının her şeyden önce Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi egemenliğine tehdit oluşturduğunu en açık dille ifade ettik. Bu konuda herhangi bir itiraz duymadık. Esasen Sudani hükümeti terörle mücadelede daha yapıcı bir tavır sergilemektedir. PKK dahil silahlı örgütlerinin Irak’ın egemenliği refahı için büyük bir tehdit olduğunu kabul etmektedir. Sahadaki kararlılığımız terör örgütüne yönelik altyapı ve üst yapının hedef alınacağına ilişkin yaklaşımımız Irak makamlarında da karşılık bulmaktadır. Bu kapsamda Irak dışişleri ve Savunma Bakanlarıyla 19 Aralık 2023 tarihinde Ankara’da istihbarat ve güvenlik birimlerimiz de katılımıyla bir güvenlik toplantısı gerçekleştirdik. Irak toplantı sonucunda ilk defa yazılı bir metinde PKK‘yı tehdit olarak kabul etmiştir. Irak makamlarıyla güvenliğin tüm boyutlarını ele almakta olduğumuz temas ve istişare sürecimiz devam etmektedir. Irak yönetiminin PKK’ya yönelik olan anlayışı tahkim etmek üzere çalışmalarımız titizlikle sürdürmektedir. Örgütün Suriye ve Irak arasındaki geçişgenliği her iki sahada da etkisiz kılınması zaruriyetini göstermektedir. PKK, Suriye ve Irak’ta kendi ideolojik ve otokratik anlayış benimsemeyen Kürtleri ve diğer etnik grupları sindirmeye çalışmaktadır. Zorla silah altına alma gibi baskılar nedeniyle Kürt Süryani Arap aileler çocuklarını ülkemize batı ülkelerine göndermeye çalışmaktadır.
“SURİYE’DE REJİM KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN KURULAN ULUSLARARASI KOALİSYON, ZAMAN İÇERİSİNDE DEAŞ İLE MÜCADELE KİSVESİ ALTINDA PKK İLE İŞBİRLİĞİNE ÇEVRİLMİŞTİR”
Bakanlığımızın bütçesini genel kurula sunulması vesilesiyle yaptığım konuşmada belirttiğim üzere Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğiz. Türkiye olarak birleşmiş milletler kararları çerçevesinde Suriye halkının meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı bir siyasi çözümü ve ülkenin birliği ile toprak bütünlüğünü desteklemekteyiz. Bölücü terör örgütünün sınırlarımıza ve Suriye geçici Hükümeti’nin kontrolündeki bölgelere yönelik taciz ve saldırı girişimlerinin sürdüğü, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle destekçileri üzerinden edindiği yetenekleri çeşitlendirmeye çalıştığı, uluslararası kamuoyunun dikkatinin Gazze’ye odaklandığı bir ortamda kendi zehirli gündemini ilerletmek için faydalanmaya gayret ettiğini görmekteyiz. Suriye’de rejim karşıtlığı üzerinden kurulan uluslararası koalisyon, zaman içerisinde DEAŞ ile mücadele kisvesi altında PKK ile işbirliğine çevrilmiştir.
Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin Esat rejimine Beka Vadis’nde kurdurduğu Marksist bir örgüt olan PKK, günümüzde tarihin bir ironisi olarak yine Suriye’de Amerika ve batıyla işbirliği yaparak Suriye’yi bölmek için çalışmaktadır. Mevcut çatışma ortamı ve yabancı ülkelerin müdahalesi sonucunda örgüt, Suriye’nin üçte birini kontrol hale gelmiştir. Suriye sahasında birbiriyle rekabet içerisinde olan aktörler, kendi menfaatleri doğrultusunda PKK varlığının devamından yana tutum sergilemektedir. Bizler bu işbirliğinin milli güvenliğimize yarattığı tehdidi ortaya koyarak bu çarpık ilişkiyi sona erdirmeye ve PKK ile doğduğu yer olan Suriye sahasında sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Amerika Birleşik Devletleri DEAŞ ile mücadele bahanesiyle örgüte teknoloji ve askeri tesisat desteği vermektedir. Amerika’nın faaliyetlerine bazı Avrupa ülkeleri de ayrıca destek vermektedir. Rusya diğer taraftan Fırat’ın batısında özellikle Tel-Rıfat ve Mümbiç’te PKK varlığına göz yummaktadır. İran sınırı boyunca silahlı örgüt kaplanı varlığı ve İran içerisinde PKK uzantıları bulunması İran ile terörle mücadele diplomasimizi her düzeyde yürütmemizi zaruri kılmaktadır. Birbirleriyle rekabet halindeki farklı egemen güçlerle ilişki içerisinde olan PKK, çeşitli taahhütler altına girmekte ve bu güçlerin taşeronluğuna soyunmaktadır. Örgütün kararları da bu güçlerin talepleri üzerinden şekillenmektedir. Öte yandan örgüt operasyonlarımız karşı da yürüttüğü dezenformasyon kampanyasıyla uluslararası kamuoyunu etkileme gayret etmektedir ancak umduğu desteği bulamamaktadır.
“PKK’NIN FİNANS KAYNAKLARININ KURUTULMASI AMACIYLA DA HER TÜRLÜ ÇABAYI YÜRÜTMEKTEYİZ”
Türkiye’nin mücadele edegeldiği terör örgütlerinin tek ortak noktası istisnasız hepsinin yurt dışında kendine ait bir alanı ve bağlantısının olması. PKK finansman bağlamında Avrupa sahası ile etkileşim içindedir. Avrupa birliği içinde ve dışında Türkiye karşı odaklarla da bağlantılıdır. PKK’nın finans kaynaklarının kurtulması amacıyla da her türlü çabayı yürütmekteyiz. Nitekim PKK’nın uzun yıllar boyunca güvenli liman olarak gördüğü ülkelerce kısıtlı da olsa örgüte karşı adli ve idari adımların atılması sağlanmıştır.
Bu çerçevede son yıllarda Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde tutuklamalar gerçekleşmiştir.
Öte yandan, Finlandiya ve İsveç’in Üçlü Muhtıra’dan bu yana attığı adımların, örgüt çevrelerini rahatsız ettiğini görmekteyiz. Girişimlerimize kararlılıkla devam edeceğiz. Sosyal projeler ve devletimizin herkesi kucaklayan yaklaşımlarının katkısıyla gençlerimiz artık örgütün sahte söylemlerine kanmamaktadır. Bu sayede, Türkiye içinden eleman devşirmekte zorlanan PKK, artan şekilde Suriye ve İran üzerinden vasatını genişletmeye yönelmektedir.
PKK’nın Suriye’de zorla silah altına aldığı çocukların durumu, Birleşmiş Milletler raporlarına yansımıştır. Örgütün, DEAŞ iltisaklıların Suriye’de zorunlu tutulduğu kamplardan rüşvet karşılığında çıkışlara müsaade ettiğini, Türkiye’de yakalanan şahısların ifadelerinden biliyoruz. Keza PKK’nın, ailelerini salıverme karşılığında, elindeki DEAŞ’lıları Türkiye ve Suriye’de eylem yapmaya sevk ettiği de bilinen gerçeklerdendir.
Yüce Meclisimizin terörle mücadele konusundaki kararlı tutumu, bundan sonraki çalışmalarımızda bize güç verecektir. Terör örgütünün son kullanma tarihi geçmiştir.
Ülkemize kasteden bölücü terör örgütüne, sınırlarımız boyunca ve ötesinde kendisini güvende hissedebileceği hiçbir alan bırakmayacağız. Sınırlarımıza mücavir toprakların, hain emellerin planlanıp icra edildiği, dokunulmaz sahalar olmasına izin vermeyeceğiz.
Terörle mücadele konusunda “tek ses, tek yürek” olan Milletimizden aldığımız kuvvetle, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, terörle mücadele diplomasimizi, devletimizin tüm kurumlarıyla birlikte sürdüreceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyor, bir kez daha tüm Milletimize başsağlığı diliyorum.”