CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, AKP’li bazı isimlerin koronavirüs aşısı olmaya başladığı iddialarıyla ilgili konuştu. Öztrak, “Ortada çok ciddi iddialar var. Aşıların saray sosyetesine ve AK Partililere bir süredir zaten yapıldığı söyleniyor. Milletvekilimiz bu iddiaları Sağlık Bakanı’na sordu. Bakan bu iddiaları net bir şekilde yalanlayamadı. Yuvarlak cevaplar verdi. Bu konu, yuvarlayarak geçiştirilecek bir konu değil. Hiç olmazsa aşıda partizanlık yapmayın. Bari aşıda yandaşlık olmasın. Torpil olmasın” diye konuştu.
Öztrak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dinlendiğine yönelik yaptığı açıklamalarla ilgili AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Seni kim nerede ne zaman dinlemiş, yargıya anlat” sözlerine şöyle yanıt verdi:
Bugün tüm muhalefet partilerinin neredeyse tamamında böyle bir endişe var. Onları bırakın milletimizin tamamında var. Bu ülkede telefonlar hukuksuz bir şekilde dinlenmedi mi? O telefon tapeleri üzerinden insanlar hapislere atılmaya kalkışılmadı mı?
Öztrak’ın konuşmasından satır başları:
“Vaka sayıları da gerçeği yansıtmıyor”
Hükümetin salgınla mücadele edemediği, süreci çok kötü yönettiği her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Gerçek vaka sayılarını uzunca bir süre milletten sakladılar.
Sonunda gördük ki; saray, salgınla mücadele etmemiş. Vaka sayılarını eğip bükerek gerektiğinde de gizleyerek milletimizden gerçekleri saklamış. Artık mızrak çuvala sığmayınca vaka sayılarını açıklamaya başladılar.
Türk Tabipleri Birliği, “Bu vaka sayıları da gerçeği yansıtmıyor, vaka sayısı çok daha fazla” diyor. Ama bu iskontolu rakamlarla dahi, günlük vaka sayılarında Türkiye, Avrupa’da birinci, Asya ülkeleri içinde ikinci, Tüm dünyada ise dördüncü.
Dünkü istatistiklere göre, 330 milyon nüfuslu ABD’den, 211 milyonluk Brezilya’dan ve 1,3 milyarlık Hindistan’dan sonra en yüksek vaka sayısı Türkiye’de… Herhalde bu noktaya bir günde gelinmedi. Ne zaman günlük vaka sayıları 10 bini geçti, ne zaman 20 bin eşiği aşıldı, bu eşikler aşıldığında hangi tedbirler önerildi?
Bu konuda Bilim Kurulu’ndan bir açıklama bekliyoruz. Ve hükümet önerilen tedbirlerin hangilerini uyguladı, hangilerini uygulamadı? Neden uygulamadı? Ağustos böceği gibi türküyle, şarkıyla zaman geçirmek yerine yaz boyunca neden gerekli önlemler alınmadı? Bunları hepimiz öğrenmek istiyoruz.
Dün nihayet toplam vaka sayısı açıklandı. Gördük ki, ülkemizde toplam vaka sayısı 1 milyon 750 bine dayanmış. Bu vaka sayısı ile dünyada ilk on ülke arasına girmişiz.
Peki, Bakanlığın Dünya Sağlık Örgütü’ne raporladığı toplam onaylanmış vaka sayısı kaç? 872 bin 93. Arada iki kattan fazla fark var. Bu yapılan hem milletimize hem de dünyaya karşı büyük bir ayıptır. Bu skandal Türkiye’nin resmi verilerine güveni bitirecek ağırlıktadır.
Diğer taraftan vaka sayısı bir gecede 1 milyon 750 bine dayanırken, başka hiçbir veri değişmedi. Her şey aynı kaldı. Akıl var, izan var… Bu mümkün mü?
İtalya ve İngiltere’de de toplam vaka sayısı 1 milyon 700 bin civarında. Yani bizdeki toplam vaka sayısına çok yakın. Her 100 vaka başına vefat oranı ise, İtalya’da 3,48. İngiltere’de 3,54. Bizde ise yeni açıklanan bu vaka sayısıyla Türkiye’de her 100 vaka başına vefat oranı binde 9.
Türkiye, Kovid’le mücadelede mucize bir ilaç veya tedavi yöntemi bulmadıysa bu kadar fark olmaz. Çok açık söylüyoruz; bugüne kadar hiçbir hükümet resmi istatistiklerle böylesine oynamadı. İstatistikleri bu kadar itibarsızlaştırmadı.
“Aşı konusu, şeffaf şekilde yürütülmüyor”
İtibar oturulan saraylarla; milyarlarca dolarlık uçak filolarıyla, lüks araç konvoylarıyla sağlanmaz. İtibar, saydamlıkla, hesap vermeyle en başta kendi vatandaşlarına gerçekleri söylemekle sağlanır. Saray iktidarına tavsiyemiz; gerçek vefat sayılarını da vakit yitirmeden açıklayın. Ülkemizin verilerine duyulan güveni daha fazla yıpratmayın, halkımızın Korona’yı küçümsemesine neden olmayın.
Vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmesine neden olmayın.
Ülkemize duyulan güveni sarsan, milletimizin canını tehlikeye atan bu durumun sorumlusu, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanıdır. Sorumluluğunun gereğini yapmalı ve istifa etmelidir.
Saray, salgın sürecini saydam bir şekilde yönetemedi. Bari aşı sürecini şeffaf bir şekilde yönetse… Ancak burada da işler şeffaf şekilde yürütülmüyor. Tüm ülkeler aldıkları aşıları, ödedikleri paraları, aşılama protokollerini açıklıyor. Bizde ise bunlar yeterince açık değil.
“Torpil olmasın… takipçisi olacağız”
Ortada çok ciddi iddialar var. Aşıların saray sosyetesine ve AK Partililere bir süredir zaten yapıldığı söyleniyor. Milletvekilimiz bu iddiaları Sağlık Bakanı’na sordu. Bakan bu iddiaları net bir şekilde yalanlayamadı. Yuvarlak cevaplar verdi. Bu konu, yuvarlayarak geçiştirilecek bir konu değil. Hiç olmazsa aşıda partizanlık yapmayın. Bari aşıda yandaşlık olmasın. Torpil olmasın. Biz bunun da takipçisi olacağız.
İşsizlik
Salgında tüm hükümetler vatandaşlarına yardım gönderdi. Saray ise vatandaşlarımıza İBAN numarası gönderdi. Millete beş maskeyi bile dağıtamadı. Devlete 40 yıl vergi veren esnaflarımıza salgında 40 gün bakamadı. Şu zor dönemde çiftçilerimizin tarlasına, traktörüne, ineklerine haciz koydular. Salgınla mücadele edeceklerine, verilerle mücadele ettiler. Canla başla çalışan CHP’li belediyelerle mücadele ettiler. Aşevlerinin parasına bile el koydular.
Beşiktaş’ta terör şehidi gencimizin babasına, bağlaya bağlaya 121 lira maaş bağladılar. Aradan geçen zamanda, bu aylık da ola ola, 192 lira 59 kuruş oldu. Kendilerine ise maaşlarının dışında, 18 bin liralık hakkı huzur takdir ettiler. Ama Cumhurbaşkanı Yardımcısı devlette kimin ne aldığından haberdar değil.
“Sarayın beslemeleri 47 milyon dolarlık Fransız jeti aldı, bir vatandaşımız, eline “iş, aş” yazarak yaşamına kıydı”
Yetmedi dün de Tunus’a 5 milyon dolar hibe verdiler. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Sarayın beslemelerinin 47 milyon dolarlık Fransız jeti aldığı gün, Samsun’da 45 yaşında bir vatandaşımız, eline “iş, aş” yazarak yaşamına kıydı. Millet artık cinnet getiriyor.
Salgında milletimizin payına acı reçete, el âleme, milyonlarca dolarlık çekler keşide… Hep diyoruz “bunlar el iyisi” diye… Milletin vergileriyle, duran, uçan, kaçan saraylarda oturup milletimizi unuttular. Tüm bu kibri, tüm bu şımarıklıkları milletimiz görüyor. Saray sosyetesinin ve beslemelerinin notlarını veriyor. Milleti unutanları evlerine göndermek için, sabırsızlıkla gün sayıyor. O gün geldiğinde de bunlara yerlerini gösterecek.
Salgında sadece vaka ve vefat istatistiklerine karartma uygulanmıyor. İşsizlik rakamlarına da karartma uygulanıyor. Dün Eylül dönemi iş gücü ve istihdam verileri açıklandı. Geçen yılın aynı dönemine göre 733 bin yurttaşımız işini kaybetmiş.
Aynı dönemde “gerçek çalışanları” gösteren işbaşında olanların sayısı da 1 milyon 186 bin kişi düşmüş. Buna karşın, işsiz sayısı önceki yıla göre 550 bin kişi azalmış. Bu nasıl bir hokus pokustur ki millet işini yitirirken işsiz sayımız düşüyor? Çünkü; artık umudunu yitirip iş aramaktan vazgeçenleri TÜİK işsiz saymıyor. İşsizi işsiz saymayınca işsiz sayısı da 550 bin kişi azalıyor.
Eylül’de iş aramadığı halde çalışmaya hazır olan, eksik, yetersiz ve mevsimlik çalışanlarla beraber gerçek işsiz sayımız ise 10 milyon 249 bin. Son bir yılda; gerçekten işsiz olan yurttaşlarımızın sayısındaki artış 2 milyon 266 bin kişi. Gerçek işsiz sayısı son altı aydır 10 milyonun üzerinde seyrediyor.
Bir de istihdamda göründüğü halde “iş başında olmayan” 1 milyon 963 bin yurttaşımız var. Bunları da dâhil etsek işsiz sayısı 12,2 milyona ulaşıyor.
“Korkunç bir tablo”
Türkiye çok ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya… Verilerin hali meşhur Afrika atasözünü hatırlatıyor. “Aslan, ceylan, sırtlan ve zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.” Eylül’de de “işgücü”, “işsizlik” ve “istihdam” verileri de aynı anda düşüyor. İşgücü piyasasındaki yangın sönmüyor. Böyle bir tabloyla daha önce hiç karşılaşmadık.
İşsizlik, gençlerimizi de ezip geçiyor. 20-29 yaş arası gençlerimiz içinde,
Ne eğitimde ne de istihdamda olanların sayısı son bir yılda 218 bin kişi artarak, 4,5 milyonu aştı. Ama Saray’ın milletvekillerine sorarsanız, “Memlekette işsizlik yok, Millet iş beğenmiyor.” Tarım Bakanına sorsanız, “Çiftçi son iki yıldır rekor gelir elde etmiş…” Milletten o kadar koptular ki… İşveren örgütlerinin yaptırdığı güncel bir araştırmaya göre; işsiz gençlerimizin yüzde 64’ü, “Sadece yemek ve yol masrafım karşılansa yeter, çalışırım” diyor. Gençler, yol-yemek parasına bile razı. Yeter ki bir iş bulsun.
Bir ekonomi yönetiminin başarısı; çalışmak isteyen yurttaşlarına ne kadar iş yarattığıyla ölçülür. Bıraktık yeni işler yaratılmasını, son 24 ayın 21’inde insanlar çalıştığı işini kaybetti. Eylül’de, kayıt dışı çalışanların sayısında da büyük bir çöküş var. Son bir yılda, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışan 1 milyon 319 bin yurttaşımız işini kaybetti.
Kayıt dışı çalışan yurttaşlarımızın ne kısa çalışma ödeneğinden ne ücretsiz izin uygulamasından ne de kamu bankaları eliyle dağıtılan ucuz kredilerden yararlanma imkânı var. Yani, 1 milyon 319 bin çalışanımız salgında bir başına bırakılmış. Bu korkunç bir tablo…
Biz işte bunun için ısrarla, “İş yerini kapat dediklerinize doğrudan gelir desteği verin” dedik. Aile Destekleri Sigortası bugünler için var. “Şu yasayı beraberce çıkaralım” dedik. Saraydakiler sesimizi duymadı. Ama binlerce kilometre ötedeki İspanyollar duydu. Aile Destekleri Sigortası’nı ülkelerine getirip, kurdular.
Ülkemiz bir yandan, tek adam vesayet rejimi projesinin neden olduğu devlet kriziyle, diğer yandan da Erdoğan yönetimlerinin ekonomiyi borçla şişirme stratejisinin yol açtığı ekonomik krizle boğuşuyor.
Buna bir de çok kötü yönetilen salgın da eklendiğinde ortaya Cumhuriyet tarihinin en büyük buhranı çıkıyor. Ülkemiz bu buhranla boğuşurken; Dünya, “Salgın sonrasında işsizlik sorununu çözecek politikaları” konuşmaya başladı bile. Salgınla beraber hızlanan dijitalleşme ve emekten tasarruf eden teknolojik dönüşümleri de dikkate alarak teknoloji kullanımında yeni düzenleyici denetleyici çerçeveyi,evrensel vatandaşlık ücretini, yeni Sosyal Refah Devletini tartışıyor.
Ülkemiz, küresel yarışta geri kalmamak için bir yandan salgının yaralarını sararken, devlet krizini, büyüme modeli krizini aşmak için de, yeni, yatırım ve istihdam dostu politikalara odaklanmak zorunda. aksi halde zaten ağırlaşmış ekonomik ve sosyal sorunlarımızın daha da ağırlaşması kaçınılmaz.
Sansür
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın, Ulaştırma Bakanı ve 23 isim hakkında yolsuzluk dosyalarını mahkemeye taşıması haberlerine erişim engeli getirildi. Hukukta reform böyle mi yapılacak? Yolsuzluk dosyalarına erişim engeli getirilerek mi işler düzelecek? Biz onun için “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyoruz.
Yaptırım iddiaları
Saray rejimi sadece ekonomide değil, dış politikada da ülkemizi büyük bir zaafın içine soktu. En haklı davalarımızı bile savunamaz, anlatamaz hale geldik. Atlantik’in öte yakasında, Birleşik Devletler’de de yaptırım rüzgârları esiyor. NATO bünyesinde de ortak olduğumuz müttefiklerimizin sonuçta Türk halkını cezalandırmaya dönük girişimlerini doğru bulmuyoruz. Bu arada Erdoğan’ın esen rüzgârlara göre nasıl yön değiştirmeye çalıştığını da ibretle izliyoruz.
Bir yandan, “Biden ile evinde çay içmişliğini, arkadaşlığını” hatırlatılıyor, diğer yandan, Türkiye’nin ABD Büyükelçisinin yerine apar topar bir eski milletvekilini atayarak güven tazelemeye çalışıyor. Yine İsrail ile el altından görüşmelerin sürdüğü, ikili ilişkileri normalleştirmek amacıyla, yakın zamanda İsrail’e büyükelçi atanacağı haberleri uluslararası medyada dolaşıyor.
Zamanlama manidar olsa da, biz saray rejiminin uzunca bir süredir unuttuğu diplomasi dilini, yeniden hatırlamaya başlamasını olumlu buluyoruz. Umarız sırada Mısır ve Suriye de vardır. Saray’ın dışarıya göstermeye başladığı ılımlı ve pozitif dili, içeride de görmek istiyoruz.
“Hesap ödemeden kaçma niyetindesiniz. Yok öyle…”
AK Parti Genel Başkanı partisinin İl Başkanları Toplantısında, CHP’ye yönelik nefret dilini en ağır şekilde kullanmaya devam etti. Ama yaptığı konuşmada; siftah yapamayan, “Bari ekmek verin” diyen esnaflarımız var mıydı? Hayır. Tarlasına, traktörüne, ineklerine hükümetin kredi kuruluşunun haciz koyduğu çiftçilerimiz var mıydı? Hayır.
12 milyonu aşkın işsizimizin ıstırabı var mıydı? Karın tokluğuna, yol parasına çalışırım diyen gençlerimiz var mıydı? Hayır. Salgınla ilgili istatistikleri saklaması sonucunda yaşamını kaybedenlerin ailelerine bir özür var mıydı? Hayır. Özelleştirilmedi deyip özelleştirdiğiniz Tank Palet Fabrikası’nda, 18 ayda üreteceğiz deyip de üretemediğiniz tankların hesabı var mıydı? Hayır.
Şu buhranda milletin elinden giden malın mülkün hesabı var mıydı? Hayır. Merkez Bankası’nın kasasından buharlaşan 128 milyar doların hesabı var mıydı? Hayır. Anlıyoruz Tarzan zorda… Masayı devirip hesap ödemeden kaçma niyetindesiniz. Yok öyle… Hesabı son kuruşuna kadar milletimize ödeyeceksiniz.
SORULAR
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik “Seni kim nerede ne zaman dinlemiş, yargıya anlat” açıklaması… HDP’nin dinleme cihazı açıklaması…
Bugün tüm muhalefet partilerinin neredeyse tamamında böyle bir endişe var. Onları bırakın milletimizin tamamında var. Bu ülkede telefonlar hukuksuz bir şekilde dinlenmedi mi? O telefon tapeleri üzerinden insanlar hapislere atılmaya kalkışılmadı mı? 17 yıldır devleti yöneten kişinin böyle bir rahatsızlığı gördüğü andan itibaren re’sen soruşturma açması lazım. Geçtiğimiz hafta telefon dinlemek ahlaksızlıktır diyen İçişleri Bakanı daha birkaç yıl önce dinlenmedi mi?