Gonca Vuslateri, Sabah gazetesinden Tuba Kalçık’a açıklamalarda bulundu. Kalçık’ın soruları ve oyuncunun yanıtlarından bir kısım şöyle:
Son bir yıldır sağlığınızla ilgili talihsizlikler yaşadınız. Bu süreci biraz anlatır mısınız?
Türkiye’de vaka sayısının yükseldiği dönemde yakalandım virüse. Aslında dikkatli davranıyordum. Dizi setlerinde de çok iyi tedbirler alınıyordu ama yine de kaçamadım. Zor bir süreçti. Çok halsiz hissediyordum kendimi. Evde karantinadayken nefesimi açmak için kafama havlu atıp yüzümü buhara tutmak istedim. Kaynar su dolu tencereyi yatağıma koydum. Yatağıma oturmamla birlikte tencere bacaklarımın üzerine döküldü. Saniyesinde yandım ve derim çok büyük hasar gördü. O anda tamamen içgüdüsel olarak ilk müdahalemi yaptım. İnsan hayatta kalmaya çok dirençli bir varlık. Bunu o gün çok daha iyi anladım.
Hastaneyi aramak, ambulansı aramak aklıma bile gelmedi. Ama tam o sırada beni Sağlık Bakanlığı’ndan aradılar. Beni Covid-19’dan dolayı kontrol için aramışlar tesadüfen. Telefondaki kadın beni çok sakinleştirdi. “Adım adım gidiyoruz” deyip, ambulansın gelmesi için beni yönlendirdi. Acile girene kadar da telefonda konuştuk. 6 dakikada ambulans geldi. Ve 35 günlük hastane serüvenim başladı.
“TÜRKİYE TEDAVİLERDE ÇOK İYİ BİR SAĞLIK SİSTEMİNE SAHİP”
Evet. Canım o kadar yanıyordu ki, acile götürüp hemen müdahale ettiler. Hastanedeyken herkese söyledim; Türkiye müdahalelerde, tedavilerde çok iyi bir sağlık sistemine sahip. Covid-19 sürecinde de bunu gördüm. Yurt dışında acilde 6-7 saat bekleyebilirsiniz. Bizde bu konuda çok hızlı müdahale ediliyor. Acile giriş yaptıktan sonra hemen operasyona girdim. Açıkçası iz kalır mı diye hiç endişem de olmadı. Çevremdekiler iz kalır mı diye daha çok endişelendi. Güzellik anlayışım da farklı benim. Obje olarak görmem insanları. Ben insanların manzarasına bakarım.
“ASLA MUHALİF OLARAK GÖRMÜYORUM KENDİMİ”
Muhalif bir sanatçı olarak algılanıyorsunuz. Kendinizi muhalif olarak tanımlıyor musunuz?
Yanlış bir algı. Asla muhalif olarak görmüyorum kendimi. Etiketlerin ve kalıpların ardına saklanmam. Her zaman söylerim; sanatçının sokağı olmaz. Ben bir mahalleye ya da bir kesime ait değilim. Sanatçı lokomotif bir zaman dilimi içerisinde insanların kendileriyle bağ kurabileceği hikâyeler anlatır. Halkın her kesiminden insanla temas içindeyim.
Onların hikâyelerini anlatıyoruz. İdeolojik farklılıklarım olabilir ama makamsal düşmanlığım olamaz. Son on yıldır toplumsal olarak gerilimler yaşadık. Bu gerilim beni çok üzüyor, artık bitirmeliyiz. Benim kimseyle bir derdim yok. Her gazeteye, her televizyona da röportaj veririm. Ortak değerlerde buluşmaktır benim için önemli olan, bu ülke hepimizin. Beğenmediğim ya da rahatsız olduğum bir şey olursa da sosyal medyamda özgürce bunu paylaşıyorum.
Mesela bu aralar, en çok sosyal medyamda telif haklarını dile getiriyorum. Bir sanatçı olarak telif haklarının lehimize düzenlenmesini istiyorum. Sosyal medya üzerinden insanların birbirlerine öfke ve nefret kusmasını çok yanlış buluyorum.
Unutmamak gerekir ki, Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu bu ülke için çok büyük emek verildi. Biz de hep ileriye bakıp, ülkemizi daha da iyi bir noktaya taşımak için mücadele etmeliyiz. Bu açıdan ben gençlerimize çok güveniyorum. Eşimin elini tutarak ölmek isterim.
Hayvanseverliğinizle de tanınıyorsun. Emine Erdoğan’ın da gündeminde olan hayvan hakları yasası önümüzdeki günlerde Meclis’e gelecek. Neler söylemek istersiniz?
Hayvanlarla ilgili acı deneyimler yaşadık. Biz hayvanlarla aynı havayı ve doğayı paylaşıyoruz. Onları koruyacak bu yasanın bir an önce çıkmasını istiyorum. Ülkemizin uluslararası alanda prestijini de yükseltecek bir yasa. Emine Erdoğan’ın da hayvan hakları yasasının çıkması için öncülük etmesini çok önemsiyorum. Sanatçılarımız da uzun süre mücadele etti yasa için. Umarım en kısa sürede yasa çıkar.