CHP Sözcüsü Faik Öztrak gerçekleştirdiği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Faik Öztrak’ın açıklaması şöyle oldu:
Baharın müjdecisi Nevruz Bayramını dün kutladık. Nevruz, yenilenme demektir. Tabiatın dirilişi demektir. Sevgi ve umutların büyüyüp, yeşermesi demektir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Milletimizin Nevruz Bayramını bir kez daha kutluyor, güzelliklerin, iyiliğin, sevginin, hoşgörünün, bu toprakların dört bir yanını çiçek dalları gibi sarmasını diliyoruz.
Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde, gün geçmiyor ki devlet krizi yeni bir zirve yapmasın. Ekonomideki yangına benzin dökülmesin. Yönetilemeyen salgın her gün daha da azmasın. Tüm bunlara bağlı olarak da, Milletimiz, Erdoğan’ın şahsım hükümetinin elinde, Görülmemiş bir buhranı yaşıyor. Dünya siyaset tarihinden öğrendiğimiz bir gerçek var. Bir yönetimin kibri artarsa, zulmü de artar. Anadolu irfanının buna bakış açısı ise son derece açıktır. Zulmü artanın, zevali de yakındır.
Kibrinin esiri olmuş Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde Türkiye, yönetilmiyor, Oradan oraya savruluyor.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti; Ucube rejim elinde “Anayasal bir devlet” olmaktan çıkmıştır. Kâğıt üstünde “Anayasalı bir devlet” haline gelmiştir. Keyfilik, kuralsızlık had safhadadır. Milletimiz Cuma geceleri, Huzur içinde yastığa baş koyamamaktadır. Ülkemiz, her Cumartesi yeni bir kargaşaya, Yeni bir kaosa uyanmaktadır. Geçtiğimiz hafta sonu da, Sabah uyandık, Resmi Gazete’ye bir baktık.
Bir el; Ülkenin altını, üstüne getirmek için, elinden geleni ardına koymamış. Bir de hafta içinde yaşadıklarımız var. Erdoğan vesayeti altındaki Meclis Başkanını, Ve vesayeti altındaki yargıyı araç olarak kullandı. Bir milletvekilinin vekilliğini düşürdü. Anayasa Mahkemesi’ne HDP için kapatma davası açtırdı.
İttifakın küçük ortağının ağzına bir parmak bal çaldı. Sarayın sadık bekçisinin kongresinde elini güçlendirdi. Hafta sonunda da, kendi partisinin kongresine giderken, Bir parmak balı da, Partisinin içindeki kanatların ağzına çalmayı unutmadı.
10 yıl önce, Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek için hazırlanan, İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Yetmedi; “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasına İdeolojik körlükle inanan kesimleri memnun etmek için, 4,5 ay önce atadığı Merkez Bankası Başkanı’nı Bir gece yarısı kurban etti. Faizleri sanki kendisinden habersiz artırmış gibi, Başkanı görevden aldı.
Böylesine keyfi bir yönetim, Dünyanın neresinde var? Dünyaya pes dedirten Bu tür ucubelikler ancak, Cumhur ittifakının, Adını Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi koyduğu, Ucube Tek Adam Vesayet Rejiminde olur.
İyi işleyen demokrasilerde tek bir kişinin imzasıyla, Meclisin yetkileri gasbedilmez. İyi işleyen demokrasilerde, Milletin kahir ekseriyetiyle inatlaşılmaz. Sırf kendi ideolojik tabanını tatmin etmek için, Tek adam iradesiyle, Kadınlar, çocuklar, şiddet karşısında korumasız bırakılmaz. İyi işleyen demokrasilerde yöneticiler “emin” olur. Milletin istikbalini ve ikbalini parti kongrelerine meze yapmaz.
Sürekli çark etmez. Ama ne yazık ki, Kibir ittifakının kendi ikbali söz konusu olunca, Milletin refah ve huzurunun hiçbir kıymeti harbiyesi kalmıyor. Erdoğan’ın kendisinin ve ortağının parti kongrelerinde, Ellerini rahatlatmak için yaptığı bu operasyonlar, Milletimize çok ağır bedeller ödetiyor.
Dün gece yarısından itibaren piyasalar, Bir kez daha yangın yerine döndü.
Dolar Asya piyasalarında 8 lira 40 kuruşu gördü. Kamu Bankalarının Hazine birimleri 4,5 ay aradan sonra, Yeniden fazla mesaiye başladı. Piyasalara damat usulü arka kapıdan müdahale söylentileri, Yeniden konuşulur oldu. Faizi yüzde 17’den yüzde 19’a çektikten iki gün sonra, Türk Lirası’nın tek bir günde yüzde 10’un üzerinde, Değer yitirmesine sebep olmak. Yüksek faizle milleti ezerken, Türk parasını pul etmek, Milleti pahalılığa ezdirmek, Görülmemiş bir beceriksizliktir. Bunun müellifi de, sorumlusu da, Erdoğanın Şahsım Hükümetidir. Şahsım Hükümeti sebep, Buhran, sonuçtur. 10 Temmuz 2018’de göreve başlayan Erdoğan Şahsım Hükümeti, Bugün 987. gününü doldurdu. Bu 987 günde Erdoğan’a, Merkez Bankası Başkanı dayanmadı.
Erdoğan en son bu hafta sonu, Dördüncü Merkez Bankası Başkanını atadı. Yani Erdoğan, her 246 günde bir, Merkez Bankası Başkanı değiştirdi. Son başkan sadece 132 gün koltuğunda oturabildi.
Eskiler birine beddua etmek istediğinde; “Padişaha vezir olasın” dermiş. Artık bu beddua, bu ucube rejim sayesinde, “Erdoğan’a Merkez Bankası Başkanı olasın” oldu.
Erdoğan; İlk başkanı faizi indirmediği için hal etti. İkinci başkanı faizi artırmadığı için hal etti. Üçüncü başkanı faizi artırdığı için hal etti. Dördüncü başkanı faizleri indirsin diye getirdi. Ama o, Daha ilk toplantısında, “Yakın zamanda faiz indirimi yok” mesajı verdi. Yetmedi, “Görevden alınan Naci Ağbal’ın, Bıraktığı yerden devam edeceğini” söyledi.
Madem önceki başkanın bıraktığı yerden devam edilecekti, O zaman Başkan neden görevden alındı? Kimse milletin aklıyla alay etmesin. Bir insanın fikri neyse zikri de o olur. Madem faiz artıran Merkez Bankası Başkanını, Bir gece yarısı kararıyla azledecek kadar acil bir durum var, Yapılacak iş bellidir. Bir an önce Para Politikası Kurulunu olağanüstü toplantıya çağırmak Ve faizleri düşürmek. Sonra da bunun sonuçlarıyla yüzleşmek. Ardından gerekeni yapmak, Ve sandığı milletin önüne getirmek.
Bu milletin çarçur edilecek, Bir 128 milyar doları daha yoktur. 12 Mart itibariyle, Merkez Bankasının döviz bilançosu, 43 milyar dolar açık veriyor. Sayelerinde Merkez Bankasının kasasında,
Kendine ait dövizi kalmadı. Hepsi emanet, yani başkasına ait. Bugün Dolar kurunu 7,80’lerde tutabilmek için, Birilerinin yoğun şekilde döviz sattığını gördük. Ama Doların ateşi düşmedi. Çok açık söyleyeyim. Eğer bugün kamu bankaları eliyle, Arka kapı operasyonlarıyla, Eldeki emanet rezervler de yakıldıysa, Bunları da 128 milyar doların üzerine koyar, Hesabını da ilgililerden sorarız. Ayrıca döviz kasası açık vermişken, Çok ciddi sonuçları olacak “sermaye kontrolü” gibi Şüyu vukuundan beter fikirleri Aklınızdan dahi geçirmeyin.
Bugün döviz piyasasındaki yangın, Milletimizin cebini yakıp, kavuruyorsa, Sebebi kayınpeder damat ikilisinin Emsali olmayan beceriksizlikleridir. Biz buharlaşan 128 milyar doların hesabını sordukça,
Erdoğan; “Başınıza damat kadar taş düşsün” diyerek, beddua etmişti. Bedduası tuttu, Ne yazık ki milletin başına, damat kadar taş düşmüştür. Bunun sorumlusu da Erdoğan’ın kendisidir.
Artık Türkiye’de değiştirilmesi gereken, Merkez Bankası Başkanları, Hazine ve Maliye Bakanları değildir. Değiştirilmesi gereken, Milletin sesini değil, sadece yandaşının sesini dinleyen, Metal yorgunu, beyin ölümü gerçekleşmiş, Erdoğan Şahsım Hükümetidir.
Erdoğan Şahsım Hükümetinin, Millete zarardan başka verecek bir şeyi kalmamıştır. Sözü de, yolu da tükenmiştir. Bu sabah açıklanan 2020 yılı işgücü ve istihdam verileri de, Bunu açıkça göstermiştir. Bir ekonomi yönetimin başarısı, Çalışmak isteyen yurttaşlarına ne kadar iş verebildiğiyle ölçülür. Bıraktık yeni iş vermeyi, Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti son iki yılda, İşi olan yurttaşlarımızın işini elinden aldı. Böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadık.
2020’de iş, güç sahibi olan, 650 bini erkek, 618 bini kadın, Toplam 1 milyon 268 bin yurttaşımız işini kaybetti. Son iki yılda işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı ise, 1 milyon 926 bin kişiye ulaştı. 2020’de iş gücüne dâhil olmayan, Ama iş bulsam çalışırım diyenlerin sayısı ilk kez, Resmi işsiz sayısını geçti.
“İş bulsam çalışırım” diyenler, Eksik ve yetersiz çalışanlar Ve mevsimlik çalışanlarla beraber, gerçek işsiz sayımız, 2020’de 2 milyon 312 bin kişi artarak, 10 milyon 287 bine ulaştı. Bu tarihimizde görülmemiş kötü bir rekor! Gerçek işsizlik oranı,
2020’de 6 puandan fazla artarak, Yüzde 29,2’ye sıçramış. Bu da berbat bir rekor!
Sayın Erdoğan eseriniz ortada.
24 Haziran seçimlerinden önce,
“24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin,
Ondan sonra bu faizle,
Şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dediniz.
Faizin, doların bugün nerelere geldiğini gördük.
Türkiye dünya üzerinde,
En yüksek faiz uygulayan 7. Ekonomi oldu.
Türkiye’nin risk primi, yani CDS’leri,
Bir günde 158 puan birden sıçradı, 466’ya yükseldi.
Bunu siz yaptınız.
Bu sizin eseriniz Sayın Erdoğan.
Meydanlarda;
“Bu ekonominin sorumlusu benim, ben!” diye bağırdınız.
Şimdi TCMB başkanlarını ve bakanlarınızı yiyerek,
Bu sorumluluktan kurtulamazsınız.
Bu ülkede Dolar rekor üstüne rekor kırıyorsa,
Millet her gün daha da fakirleşiyorsa,
Son iki yılda yaklaşık 2 milyon yurttaşımız işinden olduysa,
Esnaf, çiftçi, KOBİ, ev gençleri, ev kadınları, emekliler
Ne yapacaklarını şaşırdıysa,
Bunun sorumlusu Erdoğan’dır.
Yapılması gereken de bellidir.
Erdoğan emaneti sahibine teslim etmeli,
Sandık milletin önüne gelmelidir.
Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti bunu yapamaz,
Onun yerine sürekli çark eder.
Koskoca ülke,
George Orwell ’in “1984” romanına döndü.
Tıpkı romandaki gibi,
Dün kara denen bugün ak,
Dün dost denen, bugün düşman oluveriyor.
Erdoğan’ın koltuğunu korumak için her şey mubah.
Koltuk için harcamayacağı hiçbir kişi, söz, ilke, değer yok.
Koltuk onda kalsın da, ülke varsın yansın.
Umurunda bile değil.
(Erdoğan’ın 2011’deki tweeti)
Erdoğan, 10 yıl önce ne diyor?
“Kadına şiddet, artık bir insan hakları ihlali.
Sözleşme Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı.”
İstanbul Sözleşmesi imzalandıktan sonra yapılan bu paylaşım.
İstanbul Sözleşmesinin terk edildiği gün,
Tüm dünyaya şu mesajı verdi:
“Kadına şiddet, artık insan hakları ihlali değildir.”
Artık kadınlara, çocuklara şiddet uygulamak caizdir.
İstanbul Sözleşmesi’nin temel amacı neydi?
Kadınlara yönelik şiddet,
Ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmak.
Kadın cinayetleri ve kadına şiddet,
Toplumumuzun her kesiminin kanayan yarasıdır.
Töre, namus, kıskançlık, adına ne denirse densin.
Hiçbir kadın cinayeti mazur görülemez.
Ama sadece son 10 yılda,
Ülkemizde 3 bin 116 kadın cinayete kurban gitti.
Caniler kadınların hangi partiye mensup olduğuna bakmadı.
Yine bu yılın ilk iki ayında 51 kadın cinayeti yaşandı.
(OECD Grafiği Gösterilir)
Şu grafiğe herkesin çok iyi bakmasını rica ediyorum.
Buna göre;
Türkiye’de her 100 kadından 38’i, yaşamının bir döneminde,
Eşinin, sevdiğinin şiddetine maruz kalmış.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na üye,
37 ülke var.
Ve Türkiye,
Kadına şiddet konusunda birinci sırada.
Bu tabloya bakıp, hepimiz utanmalıyız.
Ama en çok da, bu ülkeyi 19 yıldır yönetenler utanmalı.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülkedir.
Ve bu sözleşme Parlamentomuzdan oy birliğiyle geçmiştir.
Tüm partiler bu sözleşmenin şerefine, onuruna ortak olmuştur.
Bugüne kadar 45 ülke bu sözleşmeyi imzalamış,
İmzacı ülkelerden 34’ü Parlamentolarından onay almıştır.
İstanbul,
Böylesine anlamlı bir uluslararası sözleşmenin isim babasıdır.
Dünya üzerinde kendi şehrinin ismiyle anılan,
Ve ilk imzacısı olduğu bir sözleşmeden,
Bu şekilde ayrılan başka bir ülke var mıdır bilemiyoruz.
Ama bugünden sonra,
Kadına şiddet ve aile içi şiddet nedeniyle mağdur olacak,
Tacize, tecavüze uğrayacak,
Şiddet nedeniyle yaşamını yitirecek her kadının,
Her çocuğun vebalinin,
Erdoğan Şahsım Hükümetinin omuzlarında olduğunu biliyoruz.
Erdoğan sadece bununla değil,
Ülkemizi;
Demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan
Medeni dünyadan koparan imzasıyla,
Başka bir vebalin daha altına girmiştir.
Ülkemizi;
Sözüne, imzasına güvenilmez konuma sürüklemiştir.
Ülkemize yatırım yapanların tedirginliği bu kararla daha da artmıştır.
Bunun faturası milletimize daha fazla işsizlik,
Daha fazla pahalılık,
Daha fazla yoksulluk olarak çıkacaktır.
Tüm bunların vebali iki cihanda da ödenmez.
Milletimiz yapılmak istenenin farkındadır.
İstanbul Sözleşmesinden ayrılmaya,
Toplumun kahir ekseriyeti karşıdır.
Bu yapılanla verilen mesajın içeriği kadar,
Mesajın veriliş şekli de düşündürücüdür.
Bu, Milletimize verilmiş açık bir gözdağıdır.
Bu, tek bir imzayla,
“Tüm kazanılmış haklarınızı elinizden alırım” tehdididir.
Böyle tehdit ve gözdağı verilen bir ülkede,
Hiç kimsenin ne can, ne de mal güvenliği vardır.
Bu yol bir kez açılırsa,
Erdoğan bir başka Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden de pek ala çıkabilir.
Hatta Şahsım Hükümeti kendi kendine çıkardığı,
9 sayılı kararnameyle,
Yani kendi kendisine verdiği yetkiyle,
Ülkemizin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasından,
Montrö Boğazlar Sözleşmesinden bile ayrılabilir.
Ne de olsa Erdoğan’ın koltuğunu korumak için yapacaklarını sınırı,
Artık uzay boşluğudur…
Erdoğan koltuğunu korumak ve kendi partisindeki,
Bazı kafaları tatmin etmek için bu imzaları atmıştır.
Şunu artık herkes görmüştür.
Bu ülke artık,
Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önleyen
Uluslararası bir Sözleşmeyi,
“Tek imzayla feshettim” diyebilen,
Sarayın kibirlisine emanet edilemez.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Vatandaşlarımızın insan olmaktan kaynaklanan her türlü hakkının,
Ve hakkı, hukuku, adaleti arama mücadelesinin yanında olacağız.
Bizim bu meselelere bakış açımız ve vizyonumuz,
İlk ve ebedi Genel Başkanımız,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerinde saklıdır:
“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,
Dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.
En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur.
Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
(…)
Bir toplum, bir millet,
Erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur.
Kabul edilebilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını yükselttirelim.
Diğerini görmezlikten gelelim de,
Kitlenin tamamı yükselebilsin?
Olabilir mi ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?”
Türk kadını,
Erdoğan’ın ayaklarına vurmak istediği zincirleri,
Elbette kıracaktır.
Değerli Basın Mensupları;
Erdoğan Şahsım Rejiminin iflasını ilan ettiği bir başka alan,
Kovid-19 salgınıdır.
Son dört gündür, günlük vaka sayıları,
Yeniden 20 binin üzerine yerleşti.
88 gün aranın ardından böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyoruz.
Yine tam 41 gün sonra,
Günlük vefat sayısı da yeniden 100’ün üzerine çıktı.
Türkiye’nin dört bir yanı kırmızı alarm veriyor.
Ama Sağlık Bakanı hala,
“Yarın bugünden tedbirli olalım” diye tweet atıp,
Sorumluluğu millete yıkmaya çalışıyor.
Yine aşılamada da ciddi sıkıntılar var.
İlk doz aşısını yaptıranların sayısı günde 8 binli rakamlara düştü.
Toplumsal bağışıklık için en az 55 milyon yurttaşımızı aşılamamız gerek.
Ama iki doz aşı olabilen yurttaşlarımızın sayısı,
5 milyonun biraz üzerinde.
Yani hedefin yüzde 10’u bile henüz yakalanamadı.
Apartman görevlilerimiz,
Down sendromlu vatandaşlarımız ciddi risk gurubunda.
Mutlaka bu iki risk grubuna aşılamada öncelik verilmesi gerekiyor.
Ama ülke yangın yerine dönmüşken,
Lebalep kongreler devam ediyor.
Bu Çarşamba AK Parti Kongresi var.
Türkiye’nin dört bir yanından taşınan AK partililer,
Kongre salonunda virüs değiş tokuşunda bulunacak.
Ve diğer tarafta lokantacılar, restoranlar akşam saat 7’de,
Dükkân kapatmaya devam edecek.
Böyle bir farklı muamele,
Ne görülmüş, ne de duyulmuştur.
AK Parti kongresinde virüs bulaşmaz
Ama lokantada her türlü önlemi alarak,
Sosyal mesafeye uyarak yemek yersen,
O da saat 7.00’den sonra bulaşır.
Sayın Erdoğan,
Ülkeyi yönetemediğiniz gerçeğiyle artık yüzleşin.
Bu milletin medeniyet yürüyüşünün önünde takoz olmayı bırakın.
Çarşamba günü yapacağınız Kongrenizi,
Millet için bir hayra dönüştürün.
Artık milletin canını daha fazla yakmayın.
Milletin Cüzdanını daha fazla boşaltmayın.
Size bırakılan son mektubu da açın.
Sizden sonra geleceklere bırakmak üzere,
Üç mektup da siz hazırlayın.
Emaneti sahibine milletimize iade edin.
Milletin hakemliğinden kaçmayın.
Bu millete Çarşamba günü vereceğiniz en hayırlı haber,
Erken seçim kararıdır.
Artık sizin yapabileceğiniz tek reform budur.
Sandığı biran önce milletin önüne getirin.
Ak koyun, kara koyun kimmiş millet karar versin.
Milletimiz yerel yönetim seçimlerinde çoban ateşlerini yaktı.
Şimdi de bu aydınlığı tüm ülkeye yaymak,
Demokrasiden hukukun üstünlüğünden yana dostlarımızla beraber,
CHP kadrolarını işbaşına getirmek için sabırsızlanıyor.
Erdoğan terk ettim dediklerine çiçek attı. Erdoğan için yaklaşıyor yaklaşmakta olan. Başta kadınlar Erdoğan’a gerekli sandıkta en sert cevabı verecektir.
CHP insan hakları ihlal edilen kadınların ve çocukların yanında olmaya devam edecektir.