DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yarın yapacağı ilk toplantı öncesinde DİSK’in asgari ücret raporu ve taleplerini açıkladı. Açıklamada, “Asla tutmayan ve sürekli revize edilen afaki enflasyon hedeflerine göre bir artış asla kabul edilemez. Bir yandan geçtiğimiz yıl işçiler için, dar gelirliler için gerçekleşen enflasyon karşısındaki kayıplar giderilmeli, bunun yanı sıra büyümeden ve milli gelir artışından hak ettikleri pay çalışanlara mutlaka verilmelidir. Asgari ücret bir işçinin değil, uluslararası standartlara uygun olarak işçinin bakmakla yükümlü olduğu hane halkı ile birlikte geçinebileceği bir ücret olarak belirlenmelidir. Açlık ve yoksulluk sınırları göz ardı edilmemelidir” denildi.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Yönetim Kurulu, asgari ücrete ilişkin taleplerini bir basın toplantısıyla duyurdu. Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ve ekonomist Mustafa Sönmez’in de katıldığı toplantıda Yönetim Kurulu adına açıklamayı yapan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Ekim 2024’te açlık sınırının 20 bin 860 TL ve yoksulluk sınırı ise 72 bin 156 TL olduğunu vurguladı. Çerkezoğlu, “Asgari ücretin enflasyon karşısında korunacağı iddialarına rağmen 2024 yılında asgari ücret resmi enflasyon artışın bile altında ezildi. Asgari ücretin Temmuz 2024’te yeniden artırılmaması nedeniyle asgari ücretin alım gücü 2024 yılında enflasyon karşısında ciddi biçimde eridi. 2024 yılı resmi enflasyonu tahmin edildiği gibi yıl sonunda yüzde 44 olarak gerçekleşirse asgari ücretteki kayıp 7 bin 481 TL’ye yükselecek. Asgari ücretle çalışanın 2024 yılı boyunca enflasyon karşısında toplam kaybı ise 55 bin TL’ye yaklaştı” dedi.
3 ÖLÇÜT SIRALANDI
“Eğer hükümet hedef enflasyon veya gerçek enflasyondan düşük zamda ısrar ederse asgari ücretin enflasyon karşısındaki kaybı kalıcılaşacak. O nedenle 2025 yılı asgari ücret ücreti belirlenirken üç kriter asla göz ardı edilmemelidir” denilen açıklamada kriterler şöyle sıralandı:
“1-Asla tutmayan ve sürekli revize edilen afaki enflasyon hedeflerine göre bir artış asla kabul edilemez. Bir yandan geçtiğimiz yıl işçiler için, dar gelirliler için gerçekleşen enflasyon karşısındaki kayıplar giderilmeli, bunun yanı sıra büyümeden ve milli gelir artışından hak ettikleri pay çalışanlara mutlaka verilmelidir.
2-Asgari ücret bir işçinin değil, uluslararası standartlara uygun olarak işçinin bakmakla yükümlü olduğu hanehalkı ile birlikte geçinebileceği bir ücret olarak belirlenmelidir.
3-Açlık ve yoksulluk sınırları göz ardı edilmemeli; bir evde iki kişi çalıştığı zaman o eve bir yoksulluk sınırı kadar gelir girebilmesi asgari ücret ile garanti altına alınmalıdır.
AŞIRI KARLAR ENFLASYON ÜZERİNDE ÇOK DAHA FAZLA ETKİLİDİR
Asgari ücret belirlenirken, bu üç temel kritere uyulmaması için hiçbir haklı, hukuki, vicdani ve adaletli bir gerekçe bulunmamaktadır. Asgari ücreti ortalama ücret haline getirip, onu da açlık sınırının altında tutanların tek gerekçesi ‘enflasyonla mücadele’dir. Ücret artışlarının yaşadığımız yüksek enflasyon üzerindeki etkisinin oldukça minimal olduğu bilinen bilimsel bir gerçektir. Son dönemlerde yayımlanan çok sayıda araştırma göstermektedir ki aşırı kârlar enflasyon üzerinde çok daha fazla etkilidir… Dolayısıyla ücretleri baskılayarak enflasyonu düşüreceklerini iddia edenler yanlış bir teşhis ile yanlış bir tedavi uygulamaktadır. Bu yanlış teşhis ve tedavinin faturasını ise Türkiye işçi sınıfı ve aileleri ödemektedir.”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ne geçilmesiyle birlikte yaşanan değişimin özetlendiği açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
ASGARİ ÜCRET MESELESİ MEMLEKET MESELESİDİR
“Asgari ücretin belirlenmesi süreci ülkemizde devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme sürecidir. Dolayısıyla bu sürecin demokratikleştirilmesi ve asgari ücretin işveren ve hükümet eliyle belirlenebildiği bu işleyişin değiştirilmesi gerekmektedir.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı tüm konfederasyonların katılımıyla demokratikleştirilmeli ve asgari ücret tespit süreci uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içeren gerçek bir toplu pazarlığa dönüştürülmelidir. Fakat maalesef bu sürecin demokratikleştirilmesi bir yana, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile beraber Asgari Ücret Tespit Komisyonu da devre dışı bırakılmış, asgari ücret de, memleketteki tüm meseleler gibi tek kişinin iradesine teslim edilmiştir. Bu açıdan asgari ücret ve genel olarak ücret meselesi, ülkemizdeki demokrasi krizinden doğrudan etkilenmektedir. Özetle, asgari ücret meselesi memleket meselesidir…
ASGARİ ÜCRET ENFLASYONUN SEBEBİ DEĞİLDİR
Asgari ücret enflasyonun sebebi değildir. Ücret-fiyat sarmalı (spirali) iddiası günümüzde de sık sık özellikle ana akım iktisat çevreleri ile hükümet ve işveren örgütleri tarafından sık sık tekrarlanıyor. Oysa ücret-fiyat sarmalından söz etmek mümkün değildir. Tersine fiyat ücret sarmalı (spirali) söz konusudur. Çünkü işçilerin enflasyon karşısında ücretlerini kendiliğinden artırma olanağı yoktur. Fiyatlar serbestçe artarken işçiler alım gücündeki kaybı telafi etmeye çalışırlar. İlişkinin yönü ücretlerden enflasyona doğru değil, enflasyondan ücretlere doğrudur. Türkiye’de 2005-2023 arası dönemde birçok yıl asgari ücrete resmi enflasyonun üzerinde reel artışlar yapıldı. Ancak bu durum enflasyonu tetiklemedi. Örneğin, 2012’de asgari ücrete yüzde net 11,8 oranında zam yapıldı. Bir önceki yılın (2011) enflasyonu yüzde 10,5’ti. 2012’de enflasyon yüzde 6,2’ye geriledi. Benzer durum 2016 için de geçerlidir. Asgari ücrete AKP döneminde en yüksek reel artışın yapıldığı 2016’da enflasyon bir önceki yıla göre düştü.
YÜKSEK ENFLASYON ÜCRETLERİN ALIM GÜCÜNÜ DÜŞÜRÜRKEN YÜKSEK ŞİRKET KARLARINA YOL AÇMAKTADIR
Öte yandan, yüksek enflasyon ücretlerin alım gücünü düşürürken yüksek şirket kârlarına yol açmaktadır. İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 Büyük şirket araştırması verilerine göre şirket kârları enflasyondan daha hızlı artarken ücret-maaş gelirleri yüksek enflasyon dönemlerinde düşmektedir. Yani ücretlerin enflasyona yol açtığı verisi doğru olmadığı gibi, enflasyon şirketlerin kar artışına neden olmaktadır. Bu ilişkiyi ters yüz etmek, çarpıtmak sınıfsal bir tercihtir.
Asgari ücret artışına karşı yapılan bir diğer itiraz ise (asgari) ücret artışlarının istihdamı düşüreceği ve işsizliği artıracağı yönündedir. Oysa, asgari ücretin artış oranları ile yıllık işsizlik ve istihdam oranları arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten daha yüksek arttığı dönemlerde dahi işsizlikte belirgin bir artış ve istihdamda azalış olmadığı görülüyor. Örneğin asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten yüksek arttığı (yıllık ortalama yüzde 104) ve yılda iki kez zam yapıldığı 2023 yılında dar tanımlı (resmi) işsizlik oranı yıllık yüzde 10,4’ten yüzde 9,4’e gerilemiş, istihdam oranı ise yüzde 47,5’ten yüzde 48,3’e yükselmiştir.
TÜRKİYE AVRUPA’NIN EN DÜŞÜK ASGARİ ÜCRETLİ ÜLKELERİNDENDİR
Asgari ücrete dair bir diğer çarpıtma da Türkiye’de asgari ücretin görece yüksek olduğudur. Oysa Türkiye Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkelerindendir. 2014’te Avrupa’da Türkiye’den düşük asgari ücretli olan 11 ülke varken, 2024 yılında sadece 4 ülke vardır. (Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan) Üstelik AB ülkelerinde çalışanlarının yaklaşık olarak sadece yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücretlerle çalışmaktadır.”
DİSK Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada asgari ücret tespit sürecinden beklentiler ve talepler ise şöyle sıralandı:
“1-Asgari ücret değil, toplu iş sözleşmesi kapsamı genişletilmeli: Asgari ücret civarında çalışanların kapsamı çok yüksektir ve asıl mesele asgari ücretle çalışanlarının kapsamını daraltmak ve ücret düzeylerini toplu pazarlıkla belirlemektir. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için Aralık 2024’te sadece asgari ücret değil, Türkiye’de sendikalaşma ve toplu pazarlığın kapsamını artıracak adımlar da ilan edilmelidir. Bunun için 6356 sayılı Kanun’da yer alan antidemokratik unsurlar, barajlar, engeller ortadan kaldırılmalıdır. Çalışma Bakanlığı sendikalara bizzat kendi verdiği toplu iş sözleşmesi yetkisine sahip çıkmalı; işverenlerin açtığı ve yıllar süren yetki tespit ve itiraz davalarının toplu is sözleşmesi sürecini durdurmayacağı, bekletici sebep olmayacağı açıklanmalıdır. Yine 6356 sayılı yasada yer alan teşmil mekanizması işletilmeli, 2025 yılında toplu iş sözleşmelerinin sendikasız iş yerlerine de uygulanacağı iş kolları duyurulmalıdır.
2-Asgari ücretin tespitinde asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği dikkate alınmalı: Asgari ücret ülkemizde en düşük ve istisnai bir ücret değildir ve hızla ortalama ücret haline dönüşmektedir. Asgari ücret, milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalıdır.
3-Asgari ücret artışında resmi enflasyon değil, kişi başına GSYH artışı esas alınmalı: Asgari ücret baskılanmış ve güdümlü resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Dar gelirlilerin gıda enflasyonu ile kişi başına ekonomik büyüme asgari ücret artışında esas alınmalıdır.
4- Asgari ücret yüksek enflasyon koşullarında yıl içinde tekrar belirlenmeli: Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları kayba uğratmaktadır. Bu nedenle enflasyon tek haneli oranlara düşünceye kadar asgari ücretin yılda birkaç kez belirlenmesi zorunludur.
5-Asgari ücret belirlenirken geçim şartları göz önünde bulundurulmalı:
Asgari ücret artışında yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve hanede iki kişi çalıştığı varsayılarak, haneye en az yoksulluk sınırı kadar gelir girebilmesi sağlanmalıdır.
6- Asgari ücret uluslararası standartlara uygun saptanmalı, işçinin kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu hane halkı hesaba katılmalı: Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor. Asgari ücret tespitinde işçinin ailesi hesaba katılmıyor. Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret hesabında sadece işçinin kendisi değil, uluslararası standartlara uygun şekilde işçinin geçindirmekle yükümlü olduğu aile bireyleri de esas alınmalıdır.
7- Asgari ücret sonrası ilk gelir vergisi oranı yüzde 10’a düşürülmeli: Asgari ücrete sağlanacak vergi muafiyeti ve desteği yanında asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Böylece asgari ücrete yakın çalışan işçilerin daha az vergi vermeleri sağlanmalıdır.
8- Gelir vergisi tarife dilimleri (Asgari ücret artışından az olmamak kaydıyla) yeniden değerlenme oranında artırılmalı: Gelir vergisi tarife dilimleri adil biçimde düzenlenmediğinden çalışanların üzerindeki vergi yükü artıyor. Gelir vergisi tarife dilimleri, asgari ücret artışından az olmamak kaydıyla, yeniden değerleme oranında artırılmalıdır.
9- Asgari ücret istisnası vergiden değil, matrahtan indirim yoluyla uygulanmalı:
Ücret gelirlerinin asgari ücret kadar kısmı gelir vergisinden istisna edilmiş olmasına rağmen istisna uygulamasının matrahtan indirim yerine vergiden indirim yoluyla yapılması nedeniyle ücretli çalışanlar asgari ücret vergi istisnasından gerektiği gibi yararlanamıyor. Asgari ücret vergi istisnası, vergiden değil, matrahtan indirim yoluyla uygulanmalıdır.
10- İşverenlere uygulanan 5 puan SGK primi desteği çalışanlara da uygulanmalı:
Bütçeden karşılanan 5 puanlık SGK desteği halkın, emekçilerin vergileriyle işverenlerin finanse edilmesi anlamına gelmektedir. Bütçeden işverenlere 5 puanlık SGK prim indirimi sağlanmasına karşın aynı uygulama işçiler için söz konusu değildir. İşçiler için de 5 puanlık SGK prim desteği bütçeden/Hazine’den sağlanmalıdır.
11- Çağdışı damga vergisi kaldırılmalı: Çağ dışı damga vergisi kaldırılarak ücretliler lehine bir düzenleme yapılmalı, böylece çalışanların gelirleri artırılmalıdır.
12- En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmeli: 2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı yasadan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. Günümüzde emekli aylıkları Hazine tarafından karşılanan farkla 12 bin 500 TL’ye tamamlanmaktadır. Emekli aylıklarında alt sınır geçmişte olduğu gibi asgari ücret olmalıdır.
13- Asgari ücret bütün işçiler ve memurlar için ortak saptanmalı: Devletin özel sektördeki işçilerle kamu işçileri ve kamu görevlileri arasında ayrım yapması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle en düşük işçi, memur ile emeklilerin ücret ve maaşları aynı olmalıdır. DİSK olarak asgari ücret tespit sürecinde masada olmamıza rağmen Türkiye’nin asgari ücretliler ülkesi olmaktan kurtulması için, insanca yaşanacak bir ücret için, gelirde adaletin, vergide adaletin, ülkede adaletin sağlandığı Emeğin Türkiye’si için iş yerlerinden meydanlara emeğimize, ekmeğimize, memleketimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
KAYNAK: ANKA