Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. 8 Mart, kadınların emek mücadelesinin tarihten günümüze kadar gelen simgesi…
Anadolu’da ise kadınların emek temelinde ilk örgütlenmesi 13. Yüzyıla kadar gidiyor. Ahilik Teşkilatı’nın kadın kolu Bacıyan-ı Rum, dünyadaki ilk kadın örgütlenmesi olarak kayda geçiyor.
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Miyase İlknur da bugüne özel olarak Bacıyan-ı Rum örgütlenmesini yazdı:
Avrupa’da Sanayi Devrimi öncesinde nitelik gerektirmeyen ve çoğunlukla da aile içi işletmelerde vasıfsız içi olarak çalışan kadınların bir ücret karşılığı işgücüne katılması ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Emek yoğun işlerde ucuz içgücü olarak yararlanılan kadınların örgütlenmeleri de ancak 19. yüzyılla birlikte mümkün olacaktır. Oysa Anadolu’da kadınlar daha 13.Yüzyılda kendi başlarına iş kurabilme, ara mal üretme, ürünlerini kadınların kurduğu çarşılarda satma ve çalışan kadınlarla dayanışma amaçlı örgüt kurarak dünyadaki ilk kadın örgütlenmesini de gerekleştirme başarısına imza atmıştır. Ancak ne hazindir ki, Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) örgütünden bırakın dünyayı, bu topraklarda bile konu ile ilgili bir avuç akademisyen dışında haberdar olan yok.
Bu konuda yurtiçinde çalışma yapanların sayısı o kadar az ki, yabancı bilim adamları, Âşık Paşazade’nin ilk kez söz ettiği Bacıyan-ı Rum örgütünün varlığına şüphe ile bakmış, olsa olsa bunun yanlış okuma ya da yanlış kayda geçme ihtimali üzerinde durmuşlar. Alman Şarkiyatçı Taescner, 1200’lü yıllarda bir kadın orgütlenmesini imkânsız görmüş ve Bacıyan-ı Rum örgütü diye alıntılanan tamlamanın Hacıyan-ı Rum olabileceğini öne sürmüştür.
Dünyada Ahilik teşkilatı ile birlikte kooperatifçiliğin de ilk örneğini oluşturan Bacıyan-ı Rum, sadece mesleki bir teşkilat değil aynı zamanda siyasi faaliyetlerin de yürütüldüğü bir kadın örgütlenmesidir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin halkın yaşamını zorlaştıran kimi uygulamalarına karşı direndiş gösterdiği gibi Moğol istilasına karşı da bulunduğu şehri teslim etmek istemeyen Ahi Teşkilatı’yla birlikte amansız bir direniş göstermiş, bunun bedelini de canlarıyla ödemişlerdir.
DİNSİZ TÜRKMENLER DENİLDİ
Bacıyan-ı Rum örgütü, siyasi kimliği ve ortodoks Sünni din anlayışını reddeden batıni tasavvuf eğilimi nedeniyle o günden ne devlet katında ne de akademi dünyasında gereken ilgiye mazhar olamamıştır. Âşıkpaşazade tarihi, Bektaşi manakıpnameleri ve seyyahlar dışında kalan tarih yazılımı kasıtlı ve karalayıcıdır. Saray tarihçilerinin yanında Ahmet Eflaki gibi Mevlevi tarihçileri Ahi Teşkilatı ve Bacıyan-ı Rum örgütü hakkında “dinsiz Türkmenler, Babai, Hasan Sabbah artıkları, mülhid, zındık” gibi suçlamalara yer vermiştir. Mevlevi tarihçilerinin Ahi Teşkilatı ile Bacıyan-ı Rum örgütünü hedef almasının arka planında Moğol işgali karşısında farklı tutum almaları yatmaktadır. Ahiler ve Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rum) Moğollara direnirken Mevleviler ise Moğollara koşulsuz biat etmekle kalmayıp Ahilerin ve Bacılar’ın tekke ve medreselerinin kendilerine verilmesini talep etmiştir.
BACILARIN LİDERİ FATMA BACI
Bacıyan-ı Rum örgütünün lideri Fatma Bacı, Ahilerin lideri Ahi Evran’ın eşidir. Sadece eşinden dolayı değil dönemin ünlü mutasavvıflarından Evhadüddin- Kirmani’nin de kızı olması nedeniyle büyük saygınlığı vardır. Ona olan derin saygı Alevi-Bektaşi kitleler nezdinde bugün de sürüyor. Ancak bugün ona duyulan saygı, başında bulunduğu örgütten, verdiği mücadeleden ve Ahi Evran’ın eşi olmasından dolayı değil, Moğolların elinde 14 yıllık esaretten ve eşi Ahi Evran’ın katletilmesinden sonra sığındığı Hacı Bektaş Veli’nin evlatlığı ve onun felsefesini ve ilmini öğrettiği vârisi olmasından dolayıdır. Hacıbektaş’ın evlatlığı ve ilmi varisi olan Fatma Bacı’nın adı da o tarihten sonra “Kadıncık Ana” olarak anılmaya başlamıştır.
Kadınların kurduğu bu sosyal, kültürel, ticari ve siyasi örgüt Ahilik teşkilatından ayrı düşünülemez. Sonuçta Bacıyan-ı Rum örgütü Ahilik teşkilatının bir nevi kadınlar koludur. Ahilik teşkilatının bütün ilke ve kararları Bacıyan-ı Rum örgütü için de geçerliydi.
KADINLI ERKEKLİ YEMEKLER
Ahilik Teşkilatı’na bağlı belli malları satan tüccar ve üretim atölyeleri bugünkü sanayi siteleri gibi belli çarşılarda toplanmıştı. Ahi Evran debbağların piri olarak tarihe geçmiş olsa da 32 çeşit sanatkâr kolunun da lideridir. Şehirlerde kurulan sanayi sitelerinde kadınların üretimlerini pazarladıkları dükkan ve atölyeleri bulunmaktaydı. Kayseri’de dericiler ve bakırcılar çarşısının yanında bulunan Külahduzlar (Örgücüler) çarşısında da kadınlar debbağların tabakladığı derilerdeki yünleri ip haline getirip örgücülükte kullanıyor ve bunları kendilerine ait çarşıda satışa sunuyordu. Külah, halı, kilim, kumaş ve diğer dokumacılık kollarında faaliyet gösteren Bacıyan-ı Rum örgütüne mensup kadınlar, Ahilik Teşkilatı’nın güçlü olduğu Kayseri, Kırşehir ve Konya gibi şehirlerden sonra Moğol istilasının ardından çekilmek zorunda kaldıkları uç bölgelerde de bu faaliyetlerini sürdürürler. Yeniçerilerin giydiği akbörkün ve diğer giysilerin de Bacıyan-ı Rum mensuplarında üretildiği söylenir.
Ahi Evran, göçebe Türkmenlerin şehirleşmesinde onları piri olduğu teşkilat aracılığıyla sanatkâr yaparak katkı sunarken eşi Fatma Bacı da benzer işlevi Türkmen kadınları iş sahibi yaparak gerçekleştirmiştir.
Diğer İslam coğrafyalarında ve Avrupa’da kadının çalışması ve hele kendine ait bir işyerinin olması hayal bile edilemezken Anadolu’da Bacıyan-ı Rum örgütü sayesinde gerçekleşmiştir. Bacıyan-ı Rum üyesi kadınlar Ahilerle birlikte mesleki eğitim kursları düzenliyor ve bazı akşamlar kadınlı erkekli yemekler düzenliyordu.
KANLA BASTIRILAN DİRENİŞ VE DAĞILMA
Ahilik Teşkilatı’nın kurulması ve yagınlaşmasında sultan Alaaddin Keykubad’ın verdiği desteğin payı büyüktü. Alaaddin Keykubad’ın, oğlu II. Gıyaseddin Keykubat tarafından zehirlenmesi, Ahiler ve Türkmenler üzerinde sarsıcı etki yarattı ve o nedenle yeni sultana karşı direnişe geçtiler. II. Gıyaseddin Keykubat, Ahilerin birçoğunu öldürdü. Sultanın kötü yönetiminden faydalanan Moğollar Anadolu’ya akınlar başlattı. Kösedağ’da Selçuklu ordusunu yenilgiye uğratan Moğollar, Tokat ve Sivas’ı hiçbir direnişle karşılaşmadan aldılar. Dönemin en önemli ticaret merkezi olan Kayseri’ye girmek istediklerinde Ahiler ve Bacılar şehri teslim etmeyip direnişe geçtiler. Ancak Kayseri Subaşısı, Moğollara yol göstererek su yolundan onları şehre soktu. Ahiler ve Bacılar kılıçtan geçirildi Liderleri esir alındı, örgütleri dağıtıldı (1241).
Celaleddin Karatay’ın Moğollarla anlaşması sonrası Ahilik ve Bacıyan-ı Rum örgütü yeniden faaliyete geçtiyse de Selçuklu şehzadelerinin taht mücadelesi sonrasında Moğollar yeniden Anadolu’ya girdi. I. Kılıçarslan’ı tahta oturtan Moğollar üç kişilik bir vezir kadrosuyla ülkeyi yönetmeye başladılar. Bu üçlü yönetim döneminde Ahilerin ve Anadolu Bacılarının sahip olduğu her şey Mevlevi ve Kalenderi dervişlerine verildi. Ahilerin mülkleri ellerinden alınmaya başlanınca Ahi Evran, “Agaz u encam” adlı risalesinde sitemini şöyle dile getirir: “Bu zamanın kurt tiynetli yöneticileri, kişilerin mallarına el koymaktadır. Şeriatın hükümleri büyük ölçüde ortadan kalktı. İslam’dan sadece bir ad kaldı.”
Ahiler ve Bacılar Kırşehir’de direnişe geçtiler. Direnişe geçen Ahiler arasında babası ile arası açık olan Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi de vardı. Mevlananın müridi Kırşehir Emiri Nurettin Caca, bu direnişi kanla bastırdı. Ahi Evran, Mevlana’nın oğlu ve Ahilerin çoğu kılıçtan geçirildi. Ahi Evran öldüğünde 90 yaşındaydı. Ankara, Denizli, Çankırı, Aksaray ve Tokat’ta da direniş kanla bastırıldı. Mevlevi tekkesine bağlanmayı reddeden Ahiler ve Bacıyan-ı Rum mensupları uç bölgelere göçtü.
Bacıyan-ı Rum örgütü böylece dağıtıldı. Fatma Bacı da Hacıbektaş’ın yanına, Suluca Karahöyük’e sığındı. Hacı Bektaş’ın evlatlığı olan Fatma Bacı burada İdris Hoca adlı biri ile evlendi. Hacıbektaş’ın nefes evladı olup, onun ilminin ve felsefesinin Abdal Musa ile birlikte günümüze kadar ulaşmasını sağladı.