Sedat Peker ve ağabeyi Atilla Peker’in öldürülen Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı cinayetine dair itiraflarını değerlendiren eski kıdemli yargıç ve avukat Tacan Reyhan, dönemin görevli polislerine baskı yapıldığını öne sürdü.
Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde kıdemli yargıç iken 2018 yılında istifa eden Reyhan, Mezopotamya Ajansı’nın Adalı dosyasıyla ilgili iddialar ve Kıbrıs’ta nasıl bir hukuksal sürecin yaşandığına dair sorularını yanıtladı.
‘OLAYDA KİMLERİN OLDUĞUNU DEVLETİN GÖREVLİLERİ BİLİYORDU’
Tacan Reynar, 1996 yılında Kutlu Adalı cinayetine ilişkin Meclis’te bir soruşturma komisyonunun kurulduğunu ancak bu komisyonun bir sonuca ulaşmadığını hatırlattı. Şu an sadece gazetecilerin o dönemin tanıklarına ve görevli polis memurlarına ulaşmaya çalıştığını, olayın nasıl cereyan ettiğiyle ilgili bilgi toplamaya çalıştığını aktaran Reynar, “Kıbrıs’ta devletin, polislerin yaptığı bir şey yok. Sadece gazeteciler bir uğraş içinde. Şu an aldığımız bilgiler o dönem görevli olan polislere, ‘Bu olayın üzerine gidilmesin, üstü kapatılsın, görev yerlerinden ayrılın’ gibi beyanlar ve taleplerde bulunulduğunu biliyoruz. Şimdi ortaya çıktığı gibi olayda kimlerin olduğunu, o dönem devletin görevlileri biliyorlardı. Kutlu Adalı’nın katledilmesinin derin devletin işi olduğunu zaten Kıbrıslılar biliyor ve konuşuyordu. Bizim için yeni olan isimlerin net olmasıdır” dedi.
‘FAİLLER TÜRKİYE’DE VE TÜRKİYE’DE BİR SONUCA ULAŞILMALI’
Tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış cinayete dair Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs yargısında bir hareketlenmenin olmadığını ve işleyişin başlangıç yerinin Ankara olduğunu ifade eden Reynar, şöyle konuştu:
“Maalesef gerek kolluk kuvvetleri gerekse de savcılık ayağında bir girişim henüz yapılmış değil. Yapılabilir mi diye medyamız da soruyor. Gündemimiz bu aslında. Kuzey Kıbrıs’ta bilgilere ulaşma, olayın aydınlatılması için bir şeyler yapılabilir mi, diye düşünüyoruz. Aslında olayın Türkiye ayağı önemli. Ne kadar samimi olunacak? Sonuca odaklı bir tutum olacak mı? Onu zamanla göreceğiz. Fakat failler Türkiye’de ise ve bu suç işleme olayı Türkiye’de tasarlandıysa, tabii ki de Türkiye’de çözülmesi önem arz ediyor. Bu isimler Türkiye’de, dolayısıyla da faillere ulaşılmalı ve kovuşturma başlatılmalı, ki başlatıldı ve sonucu getirilmeli. Kıbrıs ayağında şu aşamada çok bir şey olacağını düşünmüyoruz. Çünkü Kıbrıs’ta o dönem görev yapan polisler dışında çok konuşacak bir kimse yok. Failler Türkiye’de ve Türkiye’de bir sonuca ulaşılmalı.”
‘POLİS ASKERE BAĞLI, ASKER ANKARA’YA BAĞLI’
Avukat Reynar, Kuzey Kıbrıs’ta bütün polis ve askerin Türkiye’ye bağlı olduğunu hatırlatarak, Kıbrıs’taki yargısal sürece dair şunları kaydetti:
“Türkiye’nin Kıbrıs’ta bulunan askerine bağlı. Emir komuta zinciri bu şekilde. Şu an tahkikatı yapmakla hükümlü polis, askere bağlı. Tabii Anayasa’da geçici bir 10’uncu madde var. Bu maddede bütün güvenliğin Türkiye tarafından sağlanacağı söyleniyor. Dolayısıyla bu noktada Kıbrıs Türklerinin hiçbir söz hakkı olamıyor. Türkiye’de tahkikatları savcı yürütüyor, fakat Kıbrıs’ta bütün tahkikat sorumluluğu polisin elinde. Polis, askere bağlı. Asker Ankara’ya bağlı. Dolayısıyla bu emir komut zinciri içerisinde adalet aramak, beklemek mümkün olmuyor Kıbrıs’ta. Adalet ayağında ciddi sorunlar var.”
‘TÜRKİYE’DE İKTİDARIN NE ŞEKİLDE EVRİLECEĞİNE BAĞLI’
“Biz yıllardır söylüyoruz; Kuzey Kıbrıs şu anda Türkiye’nin bir arka bahçesi haline gelmiş, getirilmiş durumda ve bu bilinçli bir tercih. Kutlu Adalı cinayetinde Türkiye taraf ve Türkiye yetkin bir soruşturma yapmadığı için AİHM’de mahkum ediliyor. Etkin soruşturma yürütecek olan kim? Yine Ankara’ya bağlı olan polis teşkilatı. Bugüne kadar yapılması gerekenler yapılmamışken bundan sonra yapılacak mı, bunu göreceğiz. Türkiye’deki iktidarın ne şekilde evirileceğine bağlı. Bu ifşaatlar nereye gidecek? Kimler kurtulacak? Kimlerle ilgili incelemeler yapılacak? Bu çok önemli. Bundan sonra gerçekten adaleti bulacak mıyız? Soru işaretleri var ama umarım yanılırız ve adalete bir şekilde ulaşılır.”
‘KIBRIS’TA PKK’NİN HİÇBİR ZAMAN ETKİN OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM’
Avukat Tacan Reynar, Adalı cinayetinin faili olarak işaret edilen isim olan Korkut Eken’in o dönem Kıbrıs’ta bulunma sebebini “PKK faaliyetlerine” bağlamasını da değerlendirdi. Avukat Reynar, bu konuda şunları söyledi:
“O dönemin koşullarına bakıldığı zaman Kıbrıs’ta PKK’nin hiçbir zaman etkin olduğunu düşünmüyorum, kişisel görüşüm bu. Buna ilişkin verilere baktığımız zaman, mahkemelere yansıyan çok nadir yargılamaların yapıldığını görüyoruz. Denildiği gibi elle tutulur ‘terörist faaliyetler’ değil, bayrak taşıma, kitap bulundurma gibi öğrenci faaliyeti. Onun dışında bir şey yok. Dolayısıyla Korkut Eken’in ifadesi enteresan. ‘Biz oraya PKK için gittik, soruşturma yapacaktık, buna yönelik istihbarat vardı’ gibi bir şeyler söyledi. Bunların konuşulduğu yer ise Sivil Savunma Başkanlığı. Sivil Savunma Başkanlığı dediğimiz Türkiye ile aynı. Sivil savunma; savaş, deprem zamanlarında insanlara yardımda bulunan, bunlara müdahale eden bir birim. Ama Kuzey Kıbrıs için başka bir anlamının olduğunu da öğreniyoruz. Son zamanlarda aynı şeyi FETÖ için de yapıyorlar ama biz Kuzey Kıbrıs’ta ciddi yakalanma ya da yargılamaların yapılmadığını görüyoruz. Kuzey Kıbrıs’ta derin devlet dediğimiz yapı, pis işlerini bir şekilde milliyetçi kişilere, ‘Bunlar terörist faaliyetler içerisindeler’ gibi iddialarla asıl Kıbrıslıların ülkelerine dair gayelerinin önüne geçmeye çalışmaktır. O yüzden Kıbrıs halkının mücadelesi, Kürt halkının mücadelesi ile eşleştiriyorum ve aynı tutuyorum.”
‘YAVRU VATANDAN YAVRU ÇUKURA DÖNÜŞTÜ’
Kıbrıs hakkında Türkiye’de herkesin fikir yürüttüğünü ama birçoğunun yanlış bilgilere sahip olduğuna vurgu yapan Tacan Reynar, sözlerini şöyle tamamladı: “Kıbrıs bir nevi Türkiye’nin laboratuvarı. Biz ‘garantör ülke’ değimiz Türkiye’nin asker, polis teşkilatının bir şekilde derin devlet işlerine karıştığını maalesef görüyoruz. Ülkemizde gazetecileri öldüren insanların olduğu ortaya çıkıyor. Bu derin işler, kumarhaneler, insan ticareti, fuhuş için de geçerli. Yurdumuz maalesef artık Türkiye’nin bir arka bahçesi haline gelmiş durumda. Geçen gün bir gazete ‘yavru çukur’ diye manşet atmıştı. Yavru vatandan yavru çukura dönüştü.” (MA)