Prof. Czerkawski, “Salgın, gelişmiş ülkeleri, gelişmekte olan ülkeleri, herkesi temelinden sarstı. Bugün Amerika’da 15 milyondan fazla çocuk fakirlik içinde yaşıyor. Bu çocuklar salgından en olumsuz etkilenen kesim oldu. Önümüzdeki yıllarda eğitim kanunlarının ciddi bir şekilde yeniden ele alınmasını bekleyebiliriz” dedi.
Yarın Sabri Ülker Vakfı’nın Uluslararası Beslenme, Sağlık Okuryazarlığı ve Eğitim Konferansı’nda “Okula Sağlıklı Dönüş: Uzaktan-Hybrid Eğitim, Medya Okuryazarlığı ve Dijital Yorgunluk” başlıklı bir konuşma yapacak olan Prof. Dr. Betül Czerkawski, Cumhuriyet’ten Figen Atalay’ın sorularını şöyle yanıtladı:
– Salgından en çok hangi yaş grubu, nasıl etkilendi?
Öğrencilerin sosyoekonomik durumu, pandemiden nasıl etkilendikleri konusunda temel belirleyici oldu. Anne babaları işlerini kaybeden çocuklar, açlıkla, evdeki huzursuzluklarla veya sağlık sorunlarıyla meşgul oldu. Ekonomik olarak daha iyi durumda olan aileler, çocuklarına daha çok zaman ayırmaya başladı. Toplumda var olan ekonomik uçurumlar salgın sırasında daha da derinleşerek yüzüstüne çıktı. Okulöncesi ve ilköğretimin ilk yıllarında olanlar, çok zor bir dönemden geçti. Bu yaşlarda çocuklar oyun oynayarak ve diğer çocuklarla etkileşim içerisinde olarak öğreniyorlar. Oyun olanakları sınırlanan çocukların, maalesef sosyal gelişimleri büyük darbe aldı.
– Okula dönüş kimler için daha zor olacak?
Açıkçası bütün çocuklar okula dönmeye hazır şu anda. Esas mücadele her gün saatlerce bilgisayar ekranının karşısında zaman geçiren çocukların, yüz yüze iletişim becerilerini tekrar kazanmaları konusunda olacak. Dijital bağımlılık, diğer bağımlılıklar gibi bir geri çekilme ve geçiş döneminden geçecek.
– Salgın, pek çok öğrencide öğrenme kayıplarına neden oldu. Bunun telafisi olabileceğini düşünüyor musunuz?
Bence salgına tamamen olumsuz olarak bakmamak lazım. Öğrenme kayıpları olduğu doğru, ama bu durum dünyanın her yerinde, her öğrenci için aynı. Öğrenciler bu zor zamanlarda başka beceriler öğrendi: Zorluklar karşısında nasıl tepki göstermek gerekir, uzun süren zorluklar karşısında nasıl bir tavır almak metaneti getirir, kendimizi felaketlerden nasıl koruyabiliriz gibi. Hayatta kalma becerileri 21. yüzyılda anlamını değiştirdi. Öğrenciler, okulda öğrenemeyecekleri gerçek hayat sorunlarıyla karşı karşıya kaldı ve kendi kişisel deneyimlerini edindi.
– Eğitime erişen/erişemeyen aynı okul ortamına dönecek. Bu durum ne gibi sonuçlara yol açabilir?
Bu durum dünyanın her ülkesinde çok ciddi bir sorun. Uzun vadeli sonuçların ne olduğunu şu an tam olarak kimse bilemiyor. Maalesef bu sorunu önümüzdeki yıllarda çok tartışıp çok konuşacağız. Kesin olan bir şey var: Eğitim ve ekonomik eşitsizlikler bir arada ele alınarak makro düzeyde çözümlenmeli. Tek bir öğretmenin veya tek bir okulun çözebileceği bir konu değil bu.
– Dijital okuryazarlık ne demek? Bu beceriyi nasıl vereceğiz çocuklara?
Dijital okuryazarlık kavramı, sürekli değişen bir kavram. Bu kavramın bir boyutu, bilgiye erişmeyi ve kullanmayı içeriyor. Diğer boyutu da erişilen bilgiyi eleştirmeyi, değerlendirmeyi ve en önemlisi de yenilerini üretmeyi içeriyor. Bazı aileler çocuklarına her türlü elektronik aracı almayı olumlu bir durum olarak görüyor. Ama son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki sosyoekonomik durumu veya eğitimi düşük olan aileler, çocuklarının sınırsız bilgisayar kullanımına müsaade ederken ekonomik olarak ileride olan aileler sınır koymayı önemsiyor. Bu aileler dijital okuryazarlığın saatlerce bilgisayar ekranına bakmak değil, onu akıllıca kullanmak olduğunu biliyor. Dijital okuryazarlığın öğretiminde amacımız, eleştirel düşünme yeteneğine odaklanmak, örneklerle öğrencilere bilgiyi değerlendirmenin yollarını göstermek olmalı.
– Dijital yorgunu ya da bağımlısı çocukları yüz yüze eğitimde neler bekliyor? Tabletten, telefondan kopabilecekler mi?
Bunu yemek yemek gibi de düşünebiliriz. Yaşamamız için yemek yememiz lazım ama fazlası zarar. İnternet bağımlılığı da böyle. Bu sorunu aşmak için iki öneri verilebilir. Öncelikle çocuklara sınır koymayı öğretmemiz lazım. Örneğin 9 yaşındaki kızıma basit bir “zamanlayıcı” aldım. Her 30 dakikadan sonra, 30 dakika ara vermeyi öğreniyor. Saat 19.30’dan sonra bilgisayar tamamen kaldırılıyor. Diğer bir konu da internette ne yapıldığı. Eğer amaç oyun oynamaksa belli bir sınır getirilebilir. Ama çocuklar bazen beraber ödev yapıyorlar, arkadaşlarıyla konuşuyorlar, yabancı dil videoları izliyorlar. Bu tür etkinliklere zaman limiti koymak uygun olmuyor. Günümüzdeki dijital teknolojilerin hemen hepsi, kullanıcılarını alışkanlık geliştirmeye ve bağımlılığa yöneltiyor. Aslında dijital bağımlılık, öğrenciler için önemli sınıf tartışmalarının konusu, bir öğrenim fırsatı olabilir: Kullanıcılarının dikkatini çekmek için teknolojiler ne tür metotları kullanıyor? Hangi dijital ortamlar daha çok bağımlılık yapıyor? Eğer öğrencilerin dikkati bu konulara çekilirse öğrenciler kendi davranışları hakkında daha bilinçli alışkanlıklar geliştirebilir.
– Karma öğrenme metodu nasıl uygulanabilir?
Salgın bittiğinde öğrendiğimiz en önemli şey, belki de internet ve yüz yüze öğretimin en iyi yanlarını bir araya getiren karma öğrenme metodu olacak. Bu metot, öğretmenlere ve öğrencilere bilgiyi kaydetme, araştırma ve yaratma olanakları sunuyor. Ayrıca sosyal olarak da faydaları var. Öğrenciler, sınıf arkadaşları ile projeler yapabilir ya da sınıfa internet aracılığıyla konuşmacı davet edebilir. Öğrenme zorlukları olan öğrenciler için de karma öğretim çok yararlı olabilir.