Yaptığı şarkılarla 1980 ve 1990 yıllara damga vuran Ahmet Kaya, 10 Şubat 1999 yılında Magazin Gazeteciler Derneği’nin (MGD) düzenlediği “Yılın en iyi sanatçısı ödülünü” alacağı törene katılmıştı.
Kaya’nın tören sırasında “Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı yapıyorum ve bir de klip çekiyorum. Klibi yayınlayacak yürekli insanların olduğunu da biliyorum” sözlerinin ardından salon karışmış ve linç edilmişti.
AVDUPA’DA SÜRGÜNDE HAYATINI KAYBETTİ
Daha sonra Fransa’ya yerleşen Kaya, 16 Kasım 2000 yılında kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.
Ölümünün ardından Ahmet Kaya’nın eşi birçok kez eşinin röportaj verirken kızları Melis ise 23 yıl sonra babasını anlattı.
‘ASLA KURALCI VE KATI DEĞİLDİ’
Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’ın haberine göre, Ahmet Kaya’nın nasıl bir baba olduğunu anlatan Melis Kaya, “Özel yaşantısında son derece sevgi dolu ve neşeliydi. Esprili, rahat, sabırlı, özgürlükçü ve şefkatliydi. Asla kuralcı ve katı değildi. Çocukluğuma geri dönüp baktığımda bir babanın bir çocuğun yaşamında kaplaması gereken alana dair kursağımda kalan bir duygu yok ama onu çok özlüyorum…”
Kaya, babasının müziğine dair isyan ederek sıkça “Kürtler beni sevmiyor, Türkler beni sevmiyor, solcular beni sevmiyor, sağcılar zaten sevmiyor. Peki benim kasetlerimi alan bu milyonlarca insan kim” şeklinde sorular sorduğunu söyledi.
‘BABAM HAYATTA KALSAYDI, DÖNER HAPSE GİRERDİ’
Babasının Paris zamanlarını yaşadığı sürgün hayatını anlatan Kaya şunları kaydetti:
“Babam çok yalnız bırakıldı. Bir gün insanların sevgisinden, ilgisinden dolayı sokakta yürüyemezken, ertesi gün aynı sokakta, muhtemelen aynı insanlar, karşınızda durup 10. Yıl Marşı, İstiklâl Marşı okuyor veya size küfrediyorlar. Bu gaddarlaşmanın yarattığı hayal kırıklığını, yalnızlık duygusunu düşünebiliyor musunuz? Bir insanın hayatı bir gecede nasıl, neden bu kadar değişebilir? Önceki gün herkesin sevgilisiyken, ertesi gün bütün ülkenin nefret objesine dönüştürülmek, üstelik de sadece anadilinde tek bir tane şarkı söylemek istediği için bunu yaşamak Ahmet Kaya gibi birinin taşıması zor bir kötücülüktü. Üstelik bu kötücüllük, bir daha geri dönemesin diye sürgün döneminde de devam etti.
Babam Paris sokaklarında kırgın ve yalnızdı. Babamın Paris’te çok sık görüştüğü, değer verdiği, sevdiği dostları vardı. Ama bu, yalnızlığını bitirmeye yetmiyordu. Hayatta kalsaydı, muhtemelen bir gün döner ve hapse girerdi. Maalesef buna vakit olmadı. Ahmet Kaya yaşasaydı belki bugün de sürgünde, hapiste olabilirdi. O yüzden Ahmet Kaya’nın ne yaşadığını, neden yaşadığını, ona neden bunların yaşatıldığını tekrar tekrar hatırlamalıyız…”