Aydın Doğan’ın yıllar önce Ankara’da yazar ve yöneticilerin olduğu bir toplulukta otururken, “Benim dört kızım var, dördüne birer oyuncak verdim, onlar da mutlu ben de mutluyum” dediğini anlatan Bildirici, “O an şoka girdim. Bu sözler kendisi için doğal olabilirdi ama ben o oyuncaklardan biri olan Hürriyet içindeki minicik bir oyuncaktım! Öyle hissettim kendimi. Aydın Doğan’ın bu sözleri yıllarca unutamadığım bir yara oldu benim için” diye konuştu.
“Gazetecilik şeffaf yapılması gereken bir meslek. Dolayısıyla olanları gizlemek doğru değil, herkesin her şeyi bilmesi gerekir. Ben Hürriyet’in Okur Temsilciliği görevinde her şeyi doğru yaptığımı da iddia etmiyorum. Eksikliklerim, yanlışlıklarım da oldu. Ama her şey açığa çıksın, herkes bilsin istedim” diyen Bildirici, BirGün’e yaptığı açıklamalarda özetle şunları kaydetti:
“Yayın İlkeleri onlar için vitrin süsü, duvarda asılı bir tabloydu sadece”
“Gazete sahiplerinin -Cumhuriyet dışında tabii- okurla güveni yeniden inşa etmek gibi bir sorunları vardı. Medya sahiplik yapısı iyice değişmişti, kartelleşmenin getirdiği sorunlar vardı; kartel sahipleri hem özelleştirmelerden pay kapma yarışına girmişlerdi hem siyaset mühendisliği yapıyorlardı. Gazetecilik yerlerde sürünüyordu. O nedenle “Biz artık doğru düzgün gazetecilik yapacağız, bakın yayın ilkelerimiz ve okur temsilcilerimiz var” demek zorunda kaldılar.
Patronların gerçekten istedikleri o yayın ilkelerine uyulması değildi. Yayın İlkeleri onlar için vitrin süsü, duvarda asılı bir tabloydu sadece. Neden böyle söylüyorum? Çünkü ben Hürriyet’te yayın ilkelerini her hatırlattığımda, itiraz ettiğimde patron kesimi beni desteklemedi; ilkelere gerektiği gibi sahip çıkmadı. Yayın İlkeleri’ni duvarda asılı duracak ve orada unutulacak bir tablo gibi görmeseler, o ilkelere uymak için ellerinden geleni yapar; okur temsilcisi olarak yanlışların düzeltilmesi için bana destek olurlardı. Ama olmadılar.”
“Müşteri temsilcisi olmam istendi”
“Benim en büyük sorunum gazete sahipliğinin kendi ilan ettikleri etik ilkelere aykırı işler yapmaları ve kimi yanlışları neredeyse teşvik etmeleriydi. Gazete sahipliğinden başlayarak aşağıya doğru inelim genel yayın yönetmeninden, yazı işlerine servis şeflerine kadar yayın ilkeleri uygulanmıyordu, gazetecilik hak getire…. Ben bunlara karşı çıktıkça kavgalar çıktı. Ben sakınmadım, sakınmak için bir nedenim de yoktu. Şunu yapamazdım, ben vitrinde duracağım, gazetenin halkla ilişkilerini düzenleyeceğim, okur temsilcisinden çok müşteri temsilcisi gibi çalışacağım! Bunu yapmadım, yapmadıkça da sorunlar arttı.”
“Aydın Doğan’ın bu sözleri yıllarca unutamadığım bir yara oldu”
“Aydın Doğan yıllar önce bir gün Ankara’da benim de olduğum yazar ve yöneticilerin olduğu bir toplulukta otururken “Benim dört kızım var, dördüne birer oyuncak verdim, onlar da mutlu ben de mutluyum” dedi. O an şoka girdim. Bu sözler kendisi için doğal olabilirdi ama ben o oyuncaklardan biri olan Hürriyet içindeki minicik bir oyuncaktım! Öyle hissettim kendimi. Aydın Doğan’ın bu sözleri yıllarca unutamadığım bir yara oldu benim için. Kitabımda bunu yazdım, bilinmesi gerekiyordu.
Aydın Doğan bu ülkedeki en uzun süreli medya patronlarından biriydi. Fakat temel amacı gazetecilik ve kamu yararı mıydı, daha fazla kar etmek mi? Maalesef gazetecilik ya da kamu yararı diyemiyorum. Öyle olsaydı, Hürriyet’i iktidar ve güç odaklarıyla ilişkilerinde bir araç olarak kullanmazdı.”
“Aydın Doğan, diğer medya patronları gibi özelleştirmeden pay kapma yarışına girdi”
“Aydın Doğan, Hürriyet’i şirket çıkarları için araç haline getirmekle kalmadı. Diğer medya patronları Dinç Bilgin, Cem Uzan, M. Emin Karamehmet gibi gibi özelleştirmeden pay kapma yarışına girdi. O dönem özelleştirmelerden en büyük pay alanlardan biri Doğan grubudur. Tabii bu süreçte bir yandan da siyaset mühendisliği yaptılar. Bunun gazeteciliğe olumsuz yansımaları oldu.”
“Özkök Hürriyet adına özür dilenmedi ve bu benim içimde yara kaldı”
“Raporumda Hürriyet’in Ahmet Kaya haberlerinin gazetecilik kurallarına uymadığını, yanlış yapıldığını yazdım. Bu raporu verdim. Bir süre sonra yayınlamalarını bekledim. Rapor açıklanır, “Hatalı olduğumuz ortaya çıktı, özür dileriz” denir diye bekledim ama olmadı. Ertuğrul Özkök, Paris’te Ahmet Kaya’nın mezarına gitti, üzüntüsünü belirtti. Ama Hürriyet adına özür dilenmedi ve bu benim içimde yara kaldı. Hürriyet’te olduğum süre içerisinde bu raporu yayınlayamazdım ama artık durum farklı. İnsanların bu rapordan haberdar olması gerek. Bu ülkenin insanları, Hürriyet’te habercilik adına Ahmet Kaya’ya yapılanları bilmeli. Ahmet Kaya’yı yargılayan, sürgüne hatta ölüme götüren habercilik nasıl yapıldı? Böyle düşündüğüm için Ahmet Kaya raporumu da kitabıma ekledim.
“Hürriyet her zaman devletin ve egemen ideolojinin bir parçası oldu”
Hürriyet her zaman devletin ve egemen ideolojinin bir parçası oldu. Devlet ve bünyesindeki yapılanmalarla her zaman iyi ilişkileri vardı. Bu haberlerin yayımlandığı 1999 yılında da Türkiye’de yine bir milliyetçi dalga esiyordu. Ahmet Kaya’ya çatal bıçak fırlatılan Magazin Gazetecileri Derneği gecesindeki ruh hali Hürriyet yönetimine de hakimdi. Ülkede farklı kesimler olduğunu, kendi dillerini konuşmalarını, şarkı söylemelerini o dönemde isteyemezdin. Hürriyet bunu bile isteye yaptı.”