Uğur Yücel’e uzaktan baktığınızda ilk olarak çok yetenekli ve karizmatik bir oyuncu görürsünüz. Kariyerinde farklı rollere imza atarak içinde pek çok öyküyü bulabileceğiniz karakterlerin yaşam kaynağı. Uğur Yücel’in aklı, yeteneği ve büyüleyiciliği hepsini benzersiz ama daha önemlisi sahici kılıyor. Gözlerinizi kısıp biraz daha yakından baktığınızda ise önemli bir yönetmeni olanca etkileyiciliği ile görmeniz kaçınılmaz. Bir kaleydoskop gibi oyunculuktan yönetmenliğe, müzisyenliğe, yazarlığa, ressamlığa ve daha bilmediğimiz alemlere geçip hepsinde farklı renkleri, biçimleri uyumla birleştiriyor. Ufak parmak hareketleri her defasında benzersiz bir manzara sunuyor.
Sanatçı, yaptığı işleri ‘kendi yapmamış’ gibi davranan ender isimlerden. Keşfetmenizi, anlamanızı ve keyif almanızı istiyor. Bir oyuncunun görevi rolüne ‘hayat vermek’ ve o bunu her seferinde sürprizlerle yapıyor. Rolüne hazırlanmak için fiziksel ve ruhsal olarak başka alemlere gidip onlara yerinde can suyu veriyor. Ali Nazik türkü söylüyor, Ekrem kısık sesiyle gece alemlerinde dolanıyor, Necati hayatla arasındaki mesafeyi bir türlü kapatamıyor, Macit komik olmak için sakil olmak gerekmediğini gösteriyor. Daha pek çok rolünde bir önceki adamı unutturuyor. Sonra ismini söylediğiniz o karakterlerde yan yana geliyor. Hiçbiri birbirine benzemiyor. Onları bir arada tutan, Uğur Yücel’in büyüsü.
Ayrıca hep çok havalı. Gazinocular kralı Ekrem’in ya da Cumali’nin ele avuca sığmaz karizması yürek yakıyor. New York’taki ressamda Yücel, içindeki gerçek ressamla karşımıza çıkıyor. Maço Abbas’dan hızla kaçarken Tayfur size de aşık olsun istiyorsunuz. ‘Cinayet Süsü’nde Ali Atay’ın elindeki Ferrari’ye neden hız yaptırmadığını anlamasak bile Emin filmin en ‘cool’ karakteri olarak izleniyor. O oynarken diğerleri orada duranlara dönüşüyor. En iyi yönetmenlerin klasikleşmiş filmlerinde onun dokunuşu kendisini belli ediyor.
Kısacası o istediği zaman şarkı söylüyor, aksan yapıyor. Tek tip oyunculuğa bel bağlamıyor. Ne sesinin ne yüzünün gücüne yaslanıp cepten oynamıyor. Yaptıklarına seviye atlatıyor, ikonik karakterler hediye ediyor.
Dinleyin müziğini duyarsınız
Karizması, her zaman cebinde tuttuğu öfkesi ile toplumsal atmosferi yakından takip ediyor. Her role atlamıyor, her şeyi oynamıyor. Yeri gelince reddedilmeyecek teklifleri reddediyor. Kısacası Uğur Yücel bu coğrafya. İsterse İstanbul’un eliti, isterse uzaklardan gelen öteki. Elini attığı her şey inanılmaz heyecan verici oluyor.
İlk yevmiyesini davul çalarak kazanan müzisyen Yücel, ‘Gemide’ ve ‘Laleli’de Bir Azize’de, notalarıyla gelip masamıza oturuyor. Ülkenin ilk sahne şovu ‘Azınlıkta Kaldık’ finalindeki performansı ise bir iç döküş.
İkinci bahar hep birinci
İlk kez dizi filmde oturduğu yönetmenlik koltuğunda ‘İkinci Bahar’a imza atarak kendi dünyasının başka bir boyutunu aktarıyor. Sonrasında ‘Karanlıkta Koşanlar’ dizisinde hem yönetmen hem oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Her ikisi de dizi dünyasının örnek alınacak işleri listesinde. Televizyonda oyuncu olarak yer aldığı projeleri izlenir kıldığını unutmamak lazım ve izleyicisi ile arada tatlı tatlı eğlendiğini de.
Laterna magica
Sinemada yönetmen Uğur Yücel ile ilk ‘Yazı Tura’da tanıştık. Savaş üzerine konuşmanın zor olduğu zamanlarda çekilen film festivallerden ödüllerle döndü. Ajitasyonun ya da duygusallığın kolaycılığına kaçmadan arta kalan hayatlara yakınlaşan zamansız bir hikaye. Sonrasında en iyi aşk filmlerinden ‘Hayatımın Kadınısın’, ‘Ejder Kapanı, ‘Benim Dünyam’ ve ‘Soğuk’ geldi. Yazdığı senaryolarda diyalogların yalın gücü dikkat çekiyor. Sıra dışı filmleri, teknikleri ile döneminin ilerisinde yer aldı. Onun kafa karışıklığı bile ufuk açıp, damağımızda tat bıraktı. Her filmi onun başka mevsiminin bir parçası. Sineması ne türsel bir bütünlük ne taklit edilemeyecek bir tarzı temsil ediyor. Öyle bir iddiası olmasına da gerek yok zaten.
Hayatımıza kafiye yapıyor
Uğur Yücel öykülerinden oluşan kitabı ‘Yağmur Kesiği’ ile yazarlıkla karanlıktan nasıl beslendiğini gösteriyor. Öykülerindeki düşsel anlatı biraz buradan biraz başka dünyalardan sesleniyor. Akdeniz’in sıcaklığı ya da bir bataklığın zapt edilmez kasveti sizi içine çekiyor. Yine senaryolarıyla kutsadığı diziler ve filmler onun edebi iklimine dair izler taşıyor.
Bergen
Yücel sanatsal üretimlerindeki çeşitlilikte izleyicisini farklı yolculuklara çıkarıyor. Piyasaya çıkarmadığı resimlerinde kendisi gibi bu dünyanın dışında bir yerlerde yaşayan figürleri misafir ediyor. Yoğun fırça darbelerinin birbirine geçen renkleri ile büyük yüzeylerde kaybolmaya meyilli tablolar iç içe geçmiş hayatını anlatıyor. Son olarak instagram hesabından yayınladığı ‘Bergen’ tablosu yakından görülmeyi arzuluyor.
Söz konusu Uğur Yücel olunca onun kariyerinde herhangi bir planlama olmasını beklemiyorsunuz. Sadece eliniz yüreğinizde çekeceği filmleri umut ediyorsunuz.
Şimdilerde Kırmızı Oda ve Fatma’da rol alan sanatçı sevenleri için minik bir buluşma ayarlamışa benziyor. Bundan sonrası için yönetmen koltuğunda güzel sürprizleri olduğunu umarak biraz vakit geçirelim.