TİP Milletvekili Ahmet Şık, Tuğçe Tatari’nin 24 Haziran’da T24’te yayınlanan ‘Bu bir Ahmet Şık eleştirisidir‘ başlıklı yazısıyla ilgili olarak sosyal medya hesabından açıklama yaptı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve kara para aklamak suçlamasıyla aranan Sezgin Baran Korkmaz ile görüştüğü gerekçesiyle eleştirilen Ahmet Şık “Gazetecilik yapmayanlar gazeteciliğin yeri geldiğinde pisliğin merkezine gitmeyi gerektirdiğini bilmeyebilirler. Bu yer halkını ezen kralların sofrası da olabilir, eli silahlı adamların karargâhı ya da mağarası da. Gazeteci kamu adına oralara girmekle yükümlü kişiye denir” ifadesini kullandı. Tuğçe Tatari, bu açıklamanın ardından sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Ahmet Şık’la 10 yıllık ve her sıkıntılı dönemde yanında olmaya özen gösterdiğim bir arkadaşlığımız vardı. Şimdi, bir eleştiri yazısıyla üzeri çizildi, yazdığı ‘cevap’ metninde adımı dahi anamayacak düzeyde bir nefrete dönüştü” dedi.
Ahmet Şık’ın açıklaması özetle şöyle:
Adı eleştiri konulan ancak başlıkla tezat bir şekilde içinde eleştiri barındırmayan kötü niyetli bir yazı T24 sitesinde yayınlandığından beri “Bir şey yazmalı mıyım?” diye düşünüyorum.
Kesinlikle bir yanıt vermeyi hak etmiyor.
….
Ancak T24 editörlerinden beklediğim bir özür talebinden yola çıkarak bu yazıyı kaleme alıyorum.
Ki bu kaleme kaynaklık eden yazı, bana yönelik suçlamaların merkezine oturtulan teyit alma mekanizmasının ne kadar önemli olduğu gerçeğini de bir kez daha kendini kanıtlamış oldu böylece.
İmalarla yüklü, asılsız ithamlar içeren yazısı çöpe gideceği için yazarının bunu neden yapmadığı doğru değil ama kötülük yapmayı kafasına koymuş biri için anlaşılır.
Ancak bir telefon araması uzağındaki muhatabına soru sormaktan kaçarak kaleme alınan iddia, itham ve imalarla dolu bir yazıyı bu haliyle neden yayınlandığına dair t24 editörlerinin bir açıklama yapması, özür dilemesi gerekiyor.
…
Yazdığım yazının Süleyman Soylu’dan onaylatmak istediğimi ve hatta icazet almaya çalıştığımı söyleyenlerin tümüne vereceğim özet ve kısa yanıt ortak: Haddinizi bilin.
İktidar içi odakların güç savaşıyla ilgili siyasi bir meselede, tarafların tümüyle görüşülmeye çalışılarak elde edilmiş bilgilerin manipüle edilmesini ortadan kaldırmak için muhatabına soru sormanın adı ne zamandır icazet almak oldu?
Hakaret edenlerin birçoğunun okumadığı o yazıda kritik 4 soru Soylu’ya yöneltildi.
İstifasıyla ilgili olayın Pelikan Çetesinin bir komplosu olup olmadığı.
Bu komploda TRT’nin araç olarak kullanılıp kullanılmadığı.
İstifanın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından istenip istenmediği.
İstifayı Devlet Bahçeli’nin engelleyip engellemediği.
Soylu tıpkı gazetecilik yaptığım dönemde olduğu gibi bana yanıt vermekten kaçındı. Bunun üzerine yakınlığını bildiğim Veyis Ateş üzerinden yazının bu kısımlarını içeren bölümü Soylu’ya gönderildi. Yazılanın doğru olduğu teyit edildi.
İmalarınızın ve iddialarınızın sağlamasını yapabileceğiniz, şu yazı çıktı ortaya: https://www.birartibir.org/siyaset/673-al-takke-yok-kulah
Yazının teyit mekanizmasının işletilmesinde Veyis Ateş’i aracı kullanmamla ilgili öfke çok anlaşılır. Bir tanışıklığın böyle bir iş için kullanılmasının yarattığı şaşkınlıktan ziyade Veyis Ateş’i 10 yıldır tanıdığım ve gelmiş olduğu nokta nedeniyle üzüldüğümü belirtmiş olmam belli ki daha çok öfke biriktirmiş.
Ateş’in iktidarın aparatı olan TVNet isimli kanalda yaptığı bir programa davet etmesiyle başlayan ve yüz yüze ilk ve tek görüşmemiz olan tanışıklık bu süre zarfında toplamı 20’yi bulmayan bir telefon trafiğinden ibaret. 10 yıl önceki tanışmamızda karşıma çıkan, iktidar medyasında çalışıyor olmasına rağmen düzgün durmaya çalışan bir olan Veyis Ateş’in, kişisel menfaatlerini önceleyen bir pozisyon alması nedeniyle zaman içerisinde kirlilerin safında olmayı tercih etmesidir benim için üzücü olan.
Bu tercih nedeniyledir ki ilişkiniz sınırı bellidir tanışıklıktan öte gitmez ve bu sınırın aşılması mümkün değildir. Tam da bu nedenle, “Veyis denen tiplerle bir ilişki içinde olmayı, tanış olmanın bile bana yakışmayacağını düşünen” politik ve ahlaki doğruculukla hareket edenlerin kendilerine ve çevresine dönüp bakmaları da elzem.
Ve en çok dert edilenlerden biri olan ve bir süredir ortalıkta dolaşan “maaşa bağlanan gazeteciler” iddialarına imalar yoluyla gönderme yapılarak anlatılmaya çalışılan Sezgin Baran Korkmaz’ın yalısına gitmem. Nasıl ve neden gittiğimi Medyascope’ta Ruşen Çakır’la yaptığımız yayında anlattım. Eleştiriyi yazanın kullanışlı hale getirmek gayesiyle sadece duymak istediklerini dinlediğini söylediği yayının linkini ilgilisi için şuraya bırakayım:
https://medyascope.tv/2021/06/21/tum-yonleriyle-sezgin-baran-korkmaz-olayi-ahmet-sik-anlatiyor/
Yayında diyorum ki, “Bir gün beni aradı ve tanışmak istediğini söyledi. Ben de kendisini tanımak istediğimi söyledim. Çünkü birdenbire hayatımıza giren ama kendi hayatında birçok karanlık yan barındıran bir kişiye soracaklarım var.”
Adres verdi gittim.
Verilen adreste karşıma o meşhur yalı çıktı. Kuşkulara yol açacak imalarla söylenen, “Evine gitmiş” denilerek bahsedilen aynı zamanda Korkmaz’ın ofis olarak kullandığı yalı yani. Sizin ev dediğiniz yalıda ben bekleme salonundan, makam odasına, şoföründen sekreterine kadar çalışanlarına muhatap olduğum bir ofisle karşılaştım. Bir süredir hakkında araştırma yaptığım, o zamanlar arası bozuk olsa da Bora Jet’e çöküldüğü dönemde Pelikan Çetesiyle iş tutmuş, ABD’deki bir dolandırıcılık davasında o dönemde sanık olmadan adı geçen birine soracaklarım vardı. Sordum. Sadece gazetecilik faaliyetiyle sınır kalan bir görüşme gerçekleşti. O kadar. Sorularımı sormamı sağlayan o görüşmeyi yüz yüze yapabildiğim ve daha sonra telefonla devam eden iletişimde de sormaya devam ettiğim içindir ki kamuoyunun Sedat Peker’in ifşalarıyla öğrendiğini 6 ay önceden söylediğim şu yazıyı yazabildim:
https://t24.com.tr/yazarlar/ahmet-sik/a-dan-z-ye-sezgin-baran-korkmaz-olayi,29414
…
Bir dedikodu kazanında kaynatıldıktan sonra ortaya çıkan ve kötülüğün ateşine odun taşımak gayesindeki “eleştiri” yazısını alkışlayanlar, haklı bulanlar iddialarının, saldırılarının kılıfı yaptığı hakaretlerini hak edip etmediğimin sağlamasını hem Soylu hem de Korkmaz’la ilgili yayınlanan yazılardan yapabilirler. Ama bunu sadece dürüstlük terazisinde tartılmayı isteyenlerin yapacağından da zerre kuşkum yok.
Diğerleri de kendilerine şu soruların yanıtını versinler:
TUĞÇE TATARİ’DEN YANIT
Bu yanıtın ardından Twitter hesabından açıklama yapan Tuğçe Tatari, Ahmet Şık’ın kaleme aldığı yazıda kendi ismini geçirmemesini eleştirdi.
“Ahmet Şık’la 10 yıllık ve her sıkıntılı dönemde yanında olmaya özen gösterdiğim bir arkadaşlığımız vardı. Şimdi, bir eleştiri yazısıyla üzeri çizildi, yazdığı ‘cevap’ metninde adımı dahi anamayacak düzeyde bir nefrete dönüştü” ifadesini kullanan Tuğçe Tatari söz konusu eleştirilerini yazmadan önce Ahmet Şık’ı neden aramadığına yönelik sorulara ise şöyle yanıt verdi:
“Çoğunuzun ‘keşke yazmadan önce arasaydın’ eleştirisine de bu vesileyle yanıt vermek isterim; Ahmet Şık hakkında bir duyum alsaydım evet, hem etik hem mesleki mecburiyetler gereği arar ve görüşünü sorardım. Ama ben Ahmet’in kendi beyanlarını dayanak alan bir eleştiri yazısı yazdım.”