Pehlivan’ın yazısından ilgili bölüm şöyle oldu:
“Hayatta söylentinin sesinden daha hızlı bir şey görmedim” demiş ya Plautus…
Haklı, ben de çabuk duyarım. Anlatacağım, ama önce…
Süleyman Soylu diyor ki: “Uyuşturucu satıcısının ayağını kırmak polisin görevidir.”
Bülent Arınç diyor ki: “Arabasında kokain çeken adamı genel merkeze almışsın. Ben olsam 30 kilometre yakına yaklaştırmam.”
Haberler diyor ki: “Ödüllü narkotik polisi eroinle yakalandı.”
Ben de diyorum ki…
Çok kısa süre önce farklı illerden belediye başkanları İstanbul’da bir toplantı yapmış. Valiler, kaymakamlar ve hatta bir bakan dahi o toplantıda yer almış.
Efendim, AKP’li bir büyükşehir belediye başkanı da o buluşma için kalkmış gelmiş. Yanında özel kalem müdürlüğünde işe aldığı yakın akrabasını da getirmiş.
Ah, getirmez olaymış!
Zira kendisi içeride toplantıdayken o dışarıda neler neler yapmış…
AKP’li başkanın o sağ kolu oturmuş mu korumaların aracının içine… Başlamış mı esrar sarmaya… Çevrede olan polisler görmüş mü o anları…
Haliyle araç hemen ablukaya alınmış. Polislerin koltuğunda esrarla yakalanan kişi “Ben belediye başkanının adamıyım” diye kendisini savunmuş. Öyle olunca, konu hemen AKP’li başkana iletilmiş.
Sonrası sürpriz değil.
AKP’li belediye başkanı esrarla yakalanan akrabasını kurtarmış polisin elinden. Döner dönmez de şehrinin Emniyet müdürünün kapısını çalmış.
Telefon telefon üstüne…
Skandalın üstü kapatılmış. Olan da belediye başkanının polis korumalarına olmuş, görev yerleri değiştirilmiş.
Neymiş, uyuşturucuyla mücadeleymiş!