İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme dair değerlendirmede bulundu. Toplantı öncesi bazı belediye başkan adaylarını açıklayan Akşener, CHP’den istifa eden Artvin’in Belediye Başkanı Demirhan Elçin’i İYİ Parti’nin Artvin adayı olarak açıkladı. İYİ Parti’nin Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Adayı ise Nusret Cömert olarak açıklandı.
Akşener “Adamları alabilmek için eşlerini arıyorum, başkanı aldık ama gelinin haberi yokmuş. Şimdi gelini arayacağım.” ifadelerini kullandı.
Her gün daha da sertleşen üslubu ile dikkat çeken Antalya’nın afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğini söyledi ve İliç’te de maden işçilerine bir an önce ulaşılmasını temenni etti.
Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili “Ben Kürt-Alevi birini cumhurbaşkanı seçtirir miyim?” sözlerini sarf ettiğine yönelik iddialarına yanıt verdi. Akşener, bu ifadelerle ilgili “Ben burada ‘Kürtler, Aleviler bizim kardeşimiz’ diyebilirim. Burada sahtekarlık görüyorum. Biz zaten kardeşiz. Bunun söylenmesi ahlaksızlıktır.” dedi.
Akşener’in gündeme dair verdiği mesajlardan öne çıkanlar şöyle:
Biliyorsunuz dün iki felaketi peş peşe yaşadık. Erzincan’ın İliç ilçesinde yaşanan felaket ve Antalya’da yaşanan sel… Bunlardan bahsederken Allah şahittir ki kalbim ağrıyor. İliç’te halen ulaşılamayan maden işçilerimize bir an önce ulaşılmasını diliyor, hem Antalya hem Erzincan halkına geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Biz, milletini dinlemeyenlerin bizi dinlememesine elbette şaşırmıyoruz. Milletini önemsemeyenlerin uyarılarımızı önemsememesine elbette şaşırmıyoruz. Milletini düşünmeyenlerin cennet doğamızı düşünmelerini de elbette beklemiyoruz. Ancak; dengesi bozulan doğamız artık, alarm veriyor. İktidarın, iflah olmaz rant telaşı göz göre göre, insanlarımızın hayatını, tehlikeye sokuyor. Bitmek bilmeyen, bu sorumsuzluğun faturasını da her defasında, milletimiz ödüyor.
29 Haziran 2022’de, bu kürsüden; Erzincan İliç’teki, altın madenindeki tehlikeye karşı iktidarı uyarmıştım. Hatta bu konuda, İYİ Parti olarak; Meclisimize soru önergeleri de verdik. Ancak iktidar bizi, aşırı duyarlı bulup kulağının üstüne yatmayı tercih etti.
Yani aslında; dün yaşanan felaketi, göze almayı tercih etti. Erzincanlı vatandaşlarımızı değil; madenin ortaklarını, tercih etti. Anadolu’nun, can suyunu taşıyan Fırat’ı değil; rant musluklarını, tercih etti. İliç’teki felakete, yol açan ihmallerin ve bu ihmallere, imza atanların peşini bırakmayacağız.
“ANTALYA AFET BÖLGESİ İLAN EDİLSİN”
Ayrıca yaşanan sel felaketi sonucunda vatandaşlarımızın, daha fazla mağdur olmadan Antalya’nın, bir an önce, afet bölgesi ilan edilmesi için Milletvekilimiz, Uğur Poyraz’ın attığı adımla Meclis Başkanlığı’na, bir kanun teklifi sunduk. Kimsenin şüphesi olmasın Her iki konuda da, sürecin takipçisi olacağız.
EKONOMİ YÖNETİMİNE ELEŞTİRİLER
İktidarının 21’inci yılında, 21 yıl öncesini aratan ve 21 yıldır her sıkıştığında, aynı vaatleri tekrarlayan artık miadını doldurmuş bir iktidarla, karşı karşıyayız…
Kasım 2002’de; yani AK Parti, milletimizden yetkiyi devraldığında faiz, yüzde 46’ydı. Bugün, 2024 yılındayız faiz, yüzde 45 seviyesinde… Kasım 2002’de, iktidara geldiklerinde enflasyon, yüzde 30’du. Bugün, 2024 yılındayız enflasyon ise Instagram filtrelerini aratmayan, TÜİK filtresine rağmen geldi, yüzde 65’e dayandı… Hatta, biliyorsunuz artık hayatımızda AK Parti iktidarının, ekonomi literatürüne kattığı yeni bir enflasyon çeşidimiz, daha var “Hissedilen enflasyon…” O da neredeyse yüzde 130’a ulaştı…
Yıllardır “Tek haneli faiz, tek haneli enflasyon…” diye diye gezdiler. 21 yılın sonunda ise, başladıkları yerin bile, gerisine düştüler… Girdikleri, her seçimde 2023 vizyonundan bahsettiler. 2024 yılına geldik ama daha, vizyonun, v’sine bile ulaşamadılar. İstikrar dediler son 5 yılda, 6 kez, Merkez Bankası Başkanı değiştirdiler. İstikrar dediler son 5 yılda, 4 kez, ekonomi politikası değiştirdiler. İstikrar dediler ama bir tek, Sayın Erdoğan’ın koltuğunda, istikrar sağlayabildiler. Tutarsız ve akıl dışı politikalarıyla ekonomimizi, her geçen gün, daha da harap ettiler. Damat Bakan’ın, buram buram liyakat kokan yönetimiyle olmadı. Nebati Bakan’ın, pırıltılı epistemolojik kopuşları kurtarmadı. Faiz lobilerine, uluslararası tefecilere, el avuç açmak, sonuç vermedi. Paramız pul oldu milletimizin çektiği çile, büyüdükçe büyüdü ama Sayın Erdoğan’ın inadı, bir türlü durmadı, durulmadı.
Baktılar, ekonomideki çöküşü engelleyemiyorlar bu sefer de 2023 seçimlerinden sonra vitrin değiştirmeye karar verdiler… “Vitrin” diyorum çünkü ekonomide sadece, görünen yüzü değiştirdiler. Vitrin değişti ama ekonomideki büyük yıkıma sebep olan zihniyet değişmedi. Sayın Erdoğan, elini ekonomiden çekmedi. Eski Merkez Bankası Başkanı, BDDK Başkanı oldu. TÜİK’in, makyajlı rakam ustalarına, dokunulmadı. Hâl böyle olunca da iktidarın bu girişimi, yine başarısızlıkla sonuçlandı.
Geldiğimiz noktada ise bizler, milletçe daha önce, defalarca izlediğimiz, aynı vasat filmi bugün yeniden izliyoruz… Yine, değişen bir Merkez Bankası Başkanımız var. Yine, düşmeyen bir enflasyonumuz var. Yine, tutmayan hedefler, unutulan sözler, karşılanmayan beklentiler var. Ve tabii ki yine tüm bu beceriksizliğin, basiretsizliğin ve ciddiyetsizliğin, yükü sırtına vurulan, cefa çeken Türk milleti var!
“MİLYONLARCA EMEKLİMİZ AÇLIK SINIRININ ALTINDA”
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl; fıtır sadakasını, 130 lira olarak belirledi… Üstelik bu 130 lirayı da, asgari sınır olarak gösterdi. Biliyorsunuz fitre; bir kişinin, günlük normal gıda ihtiyacı demektir. Diyanetin belirlediği rakama göre 4 kişilik bir aile için, aylık gıda ihtiyacı 15 bin 600 lira ediyor. Bu da aslında, diyanetin, Mart ayı için belirlediği açlık sınırını gösteriyor. Yani; fitre üzerinden, hesap ettiğimizde bile açlık sınırı, en düşük emekli maaşının tam 5 bin 600 lira üzerinde… Yani bugün; Diyanet İşlerine göre bile milyonlarca emeklimiz açlık sınırının altında, yaşam mücadelesi veriyor. Yani işine geldiğinde, “Nass’a” sığınan AK Parti’nin devri iktidarında artık Türkiye’de, emeklinin payına, fitre bile düşmüyor. Böyle vicdansızlık olur mu? Böyle devlet yönetilir mi? Üstelik, daha bunun içinde; elektrik, su, doğal gaz, kira, giyecek, ulaşım masrafları da yok…
“EKONOMİDEKİ TÜM LİNKLER KOPTU”
İktidarın, ekonomimizi, içine düşürdüğü tablonun vahametini sadece biz söylemiyoruz. Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay da Enflasyon Raporu, Bilgilendirme Toplantısı’nda tam olarak, bu vahameti anlattı… Dedi ki; “Ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti, mevduat faizi linki kopmuş; politika faizi, enflasyon linki kopmuş; faiz, kur linki kopmuş…” Tabi kendisi, liyakatli ve ciddi bir ekonomisttir. O nedenle “Ekonominin, canına okumuşlar.” diyemedi. “Link kopmuş” diyerek, durumun vahametini kibarca ifade etti… Ama yine de bence eksik söyledi… Asıl neredeki link koptu, biliyor musunuz? Sarayla, milletin arasındaki link koptu. Sarayla, emeklinin arasındaki link koptu. Sarayla, çalışanın arasındaki link koptu. AK Parti iktidarının ahlakla, vicdanla, akılla arasındaki link koptu. Bu kadar link kopunca da ekonomideki, tüm linkler koptu.
6 ŞUBAT DEPREMLERİ
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta; hepimizin ortak acısının, ortak yarasının ve ne yazık ki, ortak çaresizliğinin, yıl dönümüydü… Tertemiz niyetlerle uyunan, bir gecenin; kapkaranlık sabahının, yıl dönümüydü… 6 Şubat’ta gerçekleşen, Kahramanmaraş merkezli depremlerin birinci yıl dönümüydü… Buradan, bir kez daha kaybettiğimiz vatandaşlarımıza, Yüce Allah’tan rahmet; ailelerine ve sevenlerine de sabır diliyorum. Türk milleti olarak, bir kez daha, başımız sağ olsun…
Aradan, koca bir yıl geçmesine rağmen iktidar, tarihimizin, en büyük felaketlerinden birinin, yarasını beceriksizlikle, basiretsizlikle ve ciddiyetsizlikle, sarmaya çalışmaya aynen devam ediyor. Hâl böyle olunca da maalesef yara kapanmıyor bilakis sürekli kanıyor.
Depremzede vatandaşlarımızın depremin birinci haftasında da sığınacakları bir çatıları yoktu birinci yılında da yok. Depremin, birinci haftasında da işleri, aşları yoktu birinci yılında da yok. Depremin, birinci haftasında da kaybolan çocuklarımızın peşine düşen yoktu; birinci yılında da yok.
Çünkü ülkemizi yöneten iktidarın; depremin, birinci gününde de utanması yoktu; birinci yılında da, maalesef hâlâ yok.
Mesela depremin, birinci haftasında enkazın altındaki vatandaşlarımıza, saatlerdir ulaşılamamışken; utanmadan “Dayanıklı yollar sayesinde ulaşım, kesintisiz sağlanmış oldu” diyebilen bir Ulaştırma ve Altyapı Bakanı vardı. Birinci yılında ise; milletimiz konteynırlarda 2’nci kışını geçirirken utanmadan adeta, dalga geçer gibi “Ölüsü olmayanlar, bize mis gibi villa verdiniz diyor” diyebilen bir Çevre ve Şehircilik Bakanı var.
CUMHURBAŞKANI’NA HATAY ELEŞTİRİSİ
Nitekim felaketin daha ilk haftasında “tuttuğumuz defteri açacağız” diye milletimize, tehditler savuran bir Sayın Erdoğan vardı; felaketin, 1’inci yılında da kaldığı yerden, aynen devam eden, bir Sayın Erdoğan var… Kendisi, Hatay’da çıktı ve dedi ki; “Merkezî yönetimle, yerel yönetim, el ele vermezse dayanışma hâlinde olmazsa o şehre, herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Bak şu anda, Hatay garip kaldı.”
Sanki AK Parti tarafından yönetilen; Kahramanmaraş, garip kalmamış gibi… Merkezi hükûmet ile el ele, kol kola olan; Gaziantep garip kalmamış gibi… Malatya garip kalmamış gibi… Adıyaman garip kalmamış gibi… İtiraf mı, tehdit mi, belli olmayan İnsanlıktan uzak, böylesine bir cümleyi kurdu.
Peki sonra ne oldu? Aradan 1 hafta geçti; kendisi sanki bu cümleleri hiç kurmamış gibi çıktı ve “Bizde, ‘oy yoksa hizmet de yok’ diye, milleti açık açık tehdit etmek olmaz” dedi.
Biz elbette, Sayın Erdoğan’ın bu geri viteslerine, kıvrak dönüşlerine alışığız. Kendi kendisini yalanlamalarına da alışığız. Ama 1 hafta içinde ne yaşandı da Sayın Erdoğan böyle bir dönüş yaptı onu da elbette burada konuşacağız…
Biliyorsunuz, deprem felaketinin, 1’inci yıl dönümünün gecesinde Hataylı vatandaşlarımız, bir anma etkinliği yaptı. Bu etkinliğe hem iktidar tarafından hem de ana muhalefet tarafından katılanlar oldu. İşte o gece Hatay’da bir kırılma anı yaşandı. Hataylılar, iktidarı da ana muhalefeti de dinlemek istemedi. İki tarafı da duymak istemedi; iki tarafa da tepki gösterdi. O tepki; birbirine suç atma yarışına girerken milleti duymayanlara karşı, bir tepkiydi. O tepki; yaraları sarmak yerine milletin büyük acısından siyasi rant devşirmeye kalkanlara karşı, bir tepkiydi. O tepki; Türk milletini yıllardır iki yumruk arasına sıkıştıran; kayıkçı düzenine karşı bir tepkiydi.
Sayın Erdoğan’ın, keskin dönüşünün sebebi de işte bu tepkiydi. Çünkü kendisinin, en korktuğu şey; bu siyasi tefeci düzenin, bozulmasıdır. Onun en korktuğu şey sözde rakibiyle el ele verip, millete dayattıkları ayrışma ortamının son bulmasıdır. Onun, en korktuğu şey; ana muhalefetle aralarındaki ruh ikizliğinin ortaya saçılmasıdır.
“BİRBİRLERİNDEN FARKI YOK”
Aslında Hataylılar, o gece; “Birbirinizden bir farkınız yok!” dediler. El hak, doğru da söylediler. Nitekim ana muhalefetten de gösterilen tepkiyi hazmedemeyenler çıkıp dediler ki; “Protestocuların, kim olduğunu biliyoruz.” Hatta tek tek saymış olsalar gerek; sonra bir de ekleme yapıp “100 protesto yaşandıysa, 99’u hükûmete yönelikti” dediler… Demokrasi havarilerine bak sen… Sansürden sonra bunu da görmüş olduk…
Hadi biz rakibiz. Ama bunlar; sadece bizim eleştirilerimizi değil; artık milletin eleştirilerini de kabul edemez olmuşlar. Bir yandan; vatandaştan tepki görünce “marjinaller” diyenleri kınayacaksınız. Ama o tepki size gelince; dönüp vatandaşa “biz onları biliyoruz” diye parmak sallayacaksınız… Yok öyle yağma!
Buradan açıkça ilan ediyorum; bizim için “Çadır yok” diyen depremzedelere “tasmalı” diyen meczup yandaşlar ile kendilerine oy gelmediği için yapılan yardımları “haram” eden vicdansız yoldaşların arasında hiçbir fark yoktur. Bizim için kendinden olmayana, nefret saçan, iktidar dili ile kendine laf edene, öfke kusan, ana muhalefet dili arasında hiçbir fark yoktur. Bizim için; evine, ocağına, ateş düşen milletimizi dinlemek, duymak, anlamak yerine kendine siyasi fayda çıkarmaya çalışanların arasında en küçük fark yoktur.
“MECBUR DEĞİLSİNİZ”
İşte bu yüzden; Atatürk’ün emaneti Hatay’ımızdan, Hataylı vatandaşlarımızdan özellikle rica ediyorum: Hiçbir sorumluluğu üzerine almayan bu iktidara da yıkılan binaların müteahhidinin, villasında oturanlara da mecbur değilsiniz. Bu beceriksizliğe, bu ciddiyetsizliğe, bu umursamazlığa mecbur değilsiniz. Etrafınızı saran, bu çift taraflı yüzsüzlüğe mecbur değilsiniz.
Siz; iyi planlanmış şehirlerde, güvenli evlerde oturmaya layıksınız. Siz; ahlaklı, vizyoner, çalışkan, adaylara layıksınız. Siz; kendi cebinden önce, sizin canınızı düşünecek, ahlaklı adaylara layıksınız. Siz vasata değil; belediyeciliğin, en iyisine layıksınız. İşte o yüzden gelin; bu hileli oyunun iki tarafına da hak ettiği dersi, sandıkta verin. Gelin; sizi duymayan, sizi önemsemeyen, siyaset simsarlarını attaya gönderin. Gelin; İYİ Parti’nin tertemiz adayına Hatay’ı yeniden inşa etmek için ülkesine dönen evladına Nusret Cömert kardeşime, helal oylarınızı verin.”
KILIÇDAROĞLU İLE İLGİLİ İDDİALARA YANIT!
Gazeteci kılıklı bir hanım hem yazdı hem haber haline geldi Halk Tv’de benim birine yani bir bakana bir eski AKP’li milletvekiline demişim ki ‘Kemal Beyi Alevi ve Kürt olduğu için’ kaldı ki Kemal Beyin ailesi Horosan’dan geliyor ‘onu cumhurbaşkanı adayı yapmayacağım’ demişim. Orada hangi kavga vardı Kemal beyin dostlarının tasfiye olduğu kavgası vardı. Benimle perdelemeye çalıştılar. Ben burada ‘Kürtler, Aleviler bizim kardeşimiz’ diyebilirim. Burada sahtekarlık görüyorum. Biz zaten kardeşiz. Bunun söylenmesi ahlaksızlıktır.”