Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrası açıklama yaptı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP TBMM Grup Başkanı Özgür Özel’in değişim mesajları hakkında kurultay sürecinin başladığını hatırlatarak; “CHP’de değişimin nasıl gerçekleşeceği bellidir. Bu partinin 100 yıllık geçmişine, güçlü kurumsal yapısına ve mevzuata göre bu süreç gerçekleşir. Genel Başkanımız kendi iradesi dahilinde gerçekleştireceği değişimi yapmış, MYK’sını değiştirmiştir. Yeni MYK da ilk toplantısında kongre takvimini başlatarak örgütlerde değişimin önünü açmıştır. Bundan sonraki süreci süreci üyeler, il ve ilçe kurultay delegeleri belirleyecektir. Kurultay iradesinin en sağlıklı biçimde oluşması için herkes elinden geleni yapacaktır, yapmalıdır” diye konuştu.
Faik Öztrak’ın açıklamaları şöyle oldu:
“BAKAN MEHMET ŞİMŞEK MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATTI”
“Bugün Ödemeler Dengesi verileri de açıklandı. Bir yıllık cari açık 58 milyar doları buldu. Bu son 11 yılın en yüksek cari açığı. Dört aylık cari açık ise Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 artarak 30 milyar dolara ulaştı. Bu açığın 22 milyar 445 milyon doları döviz rezervleri satılarak kapatıldı.
Saray’ın sözde Türkiye Modeli’nin “Cari fazla vererek enflasyonu düşürme” politikası Bir kere daha iflas etti. Saray bugüne kadar işlerin çığırından çıktığını gördükçe, bir yandan, ihracatçıların dövizlerini zorla ellerinden aldı. Merkez Bankası’nın rezervlerini Banka’nın arka kapısından sattı. Diğer yandan, “Liralaşma” diyerek, hem döviz rezervlerini kuruttu, hem de ekonomiyi dolara endeksledi. Ekonomide sahte bir istikrar algısı yarattı. Ülkeyi döviz krizinin eşiğine getirdi.
“Toplumun temelini altüst etmek için, ulusal parayı yoldan çıkartmaktan daha sinsi ve keskin bir araç yoktur” diyor, ünlü ekonomist Keynes. Bu Hükümet de tam olarak bunu yaptı. Saraydaki sözde iktisatçının 2018’den bu yana, yediği hurmaların faturası, seçimden sonra önüne geldi. Ekonomideki oyuncuların artık hiç güvenmediği Erdoğan da, çareyi geçmişte görevden aldığı, bir de üstüne Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, Mehmet Şimşek’i, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirmekte buldu. Onun ilk işi ise, Sarayın kibirlisinin seçim öncesinde uyguladığı ekonomi politikalarını akıl dışı ilan etmek oldu. Ama Erdoğan, oyun içinde zırt vırt kural değiştirerek, saydamlıktan kaçarak, hesap vermeyerek, ülkeyi öyle bir döviz sıkıntısına soktu ki, şimdi yeni atadığı Hazine ve Maliye Bakanı, Saray’ın kaçırdığı yatırımcılar ülkeye dönsün diye, Türkçe yerine, İngilizce sosyal medya mesajlarıyla garanti vermek zorunda kaldı. Müslüman mahallesinde salyangoz sattı.”
“Piyasalar önce, “Erdoğan politikalarından vazgeçiliyor” diye düşündü. Seçimin birinci turundan sonra 700 puanı geçen, Kredi Temerrüt Risk primi bir miktar düştü. Merkez Bankası’nın rezervleri eksideyken, hala döviz sattığı, seçimden önce Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını, Erdoğan’ın vesayetine teslim eden, Merkez Bankası Başkanı’nın yeni ekonomi yönetiminde de, BDDK Başkanı olarak yer aldığı görülünce, Türkiye’nin risk primleri yeniden yükselerek 500 baz puanın üzerine çıktı. Döviz piyasalarında Mayıs’tan bu yana süren, hararet düşmedi, daha da arttı.
Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medyadan; şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik sözleri veriyor. Ama bu sözlerinin inandırıcı olması için önce Merkez Bankası’nın arka kapısından 2018 seçimlerinde, 128 milyar doların, ardından bu seçimlere kadar da bir o kadarının daha, kuralsız, denetimsiz kimlere satıldığının, ortaya konması gerekiyor. Sır gibi saklanan “Kur Korumalı Mevduat” uygulaması kapsamında, Merkez Bankası’nın ne kadar paraya döviz garantisi verdiğinin, bu uygulamanın bankaya ne kadara mal olduğunun, açıklanması gerekiyor.
“NE KADAR PARALASANIZ BOŞ”
“Hesap verebilirlik” deniyorsa, Banka’nın zarardaki bilançosunun, muhasebe kuralları değiştirilerek, bir gecede nasıl kâr eder hale getirildiğinin, uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına, Uygun olup olmadığının, bu kârların, Hazine yerine AFAD’a aktarılarak denetimden kaçırılan paraların, Nasıl kullanıldığının anlatılması gerekiyor. Yine Merkez Bankası’nın ihracatçılardan zorla satın aldığı ihracat bedellerinin tutarlarının, Banka’nın doğrudan verdiği kredilerin şartlarının ve bundan yararlanan şirketlerin açıklanması gerekiyor.
Ayrıca son dönemde, Rusya’dan yapılan kredili ithalat miktarını, Rusya’ya ne kadar borçlandığımızı gösteren, BOTAŞ’ın güncel bilançosunun açıklanması gerekiyor. Son olarak da, TÜİK’in TÜFE, büyüme Ve işsizlik verileri konusunda güvenilirliğini yeniden kazanması için gereken, geriye dönük teknik araştırmanın başlatıldığının açıklanması gerekiyor. Bunlar olmadan, İngilizce sosyal medya mesajlarında kendinizi “şeffaflık” diye, “hesap verebilirlik” diye ne kadar paralasanız boş…”
“EKONOMİDE YENİDEN GÜVEN SAĞLAMANIN MİLLETİMİZE MALİYETİ ARTACAK”
“Hepsi lafı güzaf… Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, “Aman ha, Benden duymadığınız haberlere inanmayın” diyerek, saraydaki çakma ekonomistin, Bir kere daha zırvalarıyla ortalığı birbirine katmasına karşı Önlem almaya çalışsa da durum ortada… Şu an Saray yönetimindeki görüntü tam bir didişme, tam bir yönetim zafiyeti… Bakan güven sağlamak için yurt dışından, Merkez Bankası’nın başına ithal başkan getiriyor.
Saray da, Yeni Bakana Direksiyonun kimde olduğunu hatırlatmak için sözünden çıkmayan eski Merkez Bankası Başkanını, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başına getiriyor. Erdoğan, bu atamayla Bakanına ve Merkez Bankası Başkanına, “Arkadaşlar siz rasyonel politikalarınızı, Ancak ve ancak Benim izin verdiğim sınırlar içinde uygulayabilirsiniz” diyor. “Bağımsızlık dediysek, O kadar da bağımsız değilsiniz ha” mesajı veriyor.
Daha önce devlet yönetiminde, Birçok istikrar programını yapılmasında ve yönetiminde yer almış, ülkenin en büyük krizlerinden birinde, ekonomiyi yeniden toparlamak için, Hazine Müsteşarlığı görevine atanan bir kişi olarak söylüyorum. Saydamlık ve hesap vermeyle ilgili somut adım atılmadıkça, güçlü çapalara sahip bir program ortaya konmadıkça, Erdoğan da sürece müdahale ettikçe, ekonomide yeniden güven sağlamanın, milletimize maliyeti hızla artacaktır. Daha sıkı bir para politikası, yani daha yüksek faiz, daha değersiz lira gerekecektir. Daha sıkı bir maliye politikası, yani daha düşük memur maaşı, daha düşük emekli, dul, yetim aylığı, daha düşük yatırım, daha yüksek vergiler gerekecektir.”