CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, “AKP iktidara geldiğinde bin 189 maden ruhsatı vardı, 15 yıl içerisinde verdikleri 386 bin maden ruhsatı var. Özelleştirmeye baktığımızda ise 2011’de 6 bin 298 şirket özel iken bugün 7 bin 28 özel şirket maden alanında çalışıyor. Manisa Soma’da 301 canımızı kaybettik, Zonguldak’ta 263, Bartın’da 42 can kaybı oldu. Bu liste uzayıp gidiyor ama bunu çözmesi gereken yetkililer hâlâ izliyorlar ve büyük bir sorumsuzlukla buna ‘fıtrat’ diyorlar. Ama niyeyse bu fıtrat hep Türkiye’deki madenlerde çalışan işçileri buluyor, Almanya’da, İtalya’da bir başka ülkedeki işçinin fıtratı olmayan ölüm maalesef Türkiye’de işçilerimizi buluyor. Bunun temel sebebi kanunlardaki eksiklikler, denetimsizliklerdir” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunan Emir, AK Parti iktidarları döneminde maden ruhsatlarındaki artışa dikkat çekti.
“15 yıl içerisinde verdikleri 386 bin maden ruhsatı var”
Murat Emir, şunları söyledi:
“İş cinayetlerini, göçük altında kalarak madende yaşamını yitirenleri, maden işçisi olup da asgari ücrete mahkum edilenleri, kömürün karasını emeğiyle taçlandıran emekçileri anacağımız günler. Maalesef Türkiye bu noktada da iyi bir yerde değil. Öylesine hazin bir durumdayız ki dünyanın unuttuğu maden ölümlerini hâlâ yaşıyoruz. Bunun en temel sebebi AKP iktidarının madenlerimizi bir rant alanına çevirmesi, buldukları her madeni yandaşlara peşkeş çekmeleri ve bunun üstünden yarattıkları rantı paylaşmaları.
AKP iktidara geldiğinde bin 189 maden ruhsatı vardı, 15 yıl içerisinde verdikleri 386 bin maden ruhsatı var. Bu maden ruhsatlarını nasıl verdiklerini biliyoruz; ÇED raporlarına dikkat etmeden, bilimsel verilerle deği siyasi baskılarla hazırlayarak. Özelleştirmeye baktığımızda ise 2011’de 6 bin 298 şirket özel iken bugün 7 bin 28 özel şirket maden alanında çalışıyor. Manisa Soma’da 301 canımızı kaybettik, Zonguldak’ta 263, Bartın’da 42 can kaybı oldu. Bu liste uzayıp gidiyor ama bunu çözmesi gereken yetkililer hala izliyorlar ve büyük bir sorumsuzlukla buna ‘fıtrat’ diyorlar. Ama niyeyse bu fıtrat hep Türkiye’deki madenlerde çalışan işçileri buluyor, Almanya’da, İtalya’da bir başka ülkedeki işçinin fıtratı olmayan ölüm maalesef Türkiye’de işçilerimizi buluyor. Bunun temel sebebi kanunlardaki eksiklikler, denetimsizliklerdir.
Murat Kurum İliç maden faciasının birinci dereceden sorumlusudur. Burada kapasite artırımı söz konusu olduğunda ÇED olumlu raporunu onaylayan yetkilidir. İlk bilirkişi raporunda kendisinin sorumlu olduğu, yargılanması gerektiği söylenmişken sonrasında mahkeme yeni bir bilirkişi heyeti atamış ve nasıl olduysa Murat Kurum’un sorumsuz olduğu sonucuna varmıştır.”
ASGARİ ÜCRET ENFLASONA SEBEP DEĞİL ŞU YALANI SÖYLEMESİNLER
2025 yılı için belirlenecek asgari ücrete ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Emir, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçiyi temsilen masaya oturacak olan Türk-İş’i eleştirdi. Türk İş’in gıda enflasyonunu 0,64 bulduğunu belirten Emir, “Bu rakamı nasıl buldunuz? Siz o masaya niye oturuyorsunuz? Orada hangi tezi savunacaksınız? TÜİK’in bile onda biri kadar bir enflasyondan bahsedecekseniz size kimse zam vermez” dedi.
Emir, şu ifadeleri kullandı:
“Açlık ve yoksulluk ülkemizin en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Vatandaşlarımızın gözü asgari ücrette ve enflasyon rakamlarında, nasıl geçineceklerinde. Siyasi iktidar ve ona yakın duran kimi gruplar iktidarı desteklemek adına kendi kitlelerinin bile taleplerini gündeme getirmekten korkuyorlar. MÜSİAD Başkanı ‘asgari ücretin yüzde 25’ten fazla arttırılmasına karşıyım’ diyor. Niye artmayacak? Sen o işçilerin karınlarını nasıl doyurduklarını biliyor musun? Asgari ücret enflasyona sebep değil şu yalanı hiç kimseye söylemesinler. Bu bilimsel değildir, yalandır. Asgari ücretin enflasyona etkisi yüzde 10’un altındadır. Dolayısıyla bu yalandan vazgeçsinler.
TÜİK ‘yüzde 5,1 gıda enflasyonu var’ diyor ama bu rakam geçen aylara göre son derece yüksek ve sonuçta yüzde 47’lik bir enflasyona tekabül ediyor. Türk-İş yani işçiler adına masaya oturacak kişiler ise gıda enflasyonunu 0,64 bulmuş. Bu rakamı nasıl buldunuz? Siz o masaya niye oturuyorsunuz? Orada hangi tezi savunacaksınız? TÜİK’in bile onda biri kadar bir enflasyondan bahsedecekseniz size kimse zam vermez. Bunun adı bir tiyatro olur ve bu tiyatronun sonunda kaybeden asgari ücretliler olur. Bizim rakamımız en az 30 bin lira çünkü biz gıda enflasyonuna yani asgari ücretlinin aldığına bakıyoruz. ‘Ekonomistim’ diyen Erdoğan kriz diye tabir ettiğimiz 2002’yi mumla aratır duruma getirdi.”
BU MİLLET HİÇBİR SUBAYINA ‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİYİZ’ DEDİKLERİ İÇİN DOKUNDURTMAYACAK
Murat Emir, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Teğmenlerimiz ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ dedikleri için, kılıç çattıkları için disiplin kuruluna sevk edildiler. Ne yapacaklarını bilmiyoruz ama buradan uyarıyoruz; bu millet hiçbir subayına, teğmenine hele ki ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ dedikleri için dokundurtmayacaktır. Bu yoldan vazgeçin. Yapmanız gereken Mustafa Kemal’in ordusunu başkomutan sıfatıyla, olması gereken disiplin içerisinde taşımaktır. Daha önce sarıklı bir asker vardı. Onun ordudan ilişkisinin kesileceği tahmin edilirken görüldü ki öyle bir işlem yapılmadı ve bu kişi emekli oldu. Bu kişiyi disipline verdikten sonra bütün haklarıyla emekli ettiniz. Bu kişiyi emekli edenler ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ diyen teğmenleri atmaya çalışıyorlar.
AİLE HEKİMLERİ İŞ BIRAKTILAR, DEĞERLERİNİN TAKDİR EDİLMESİNİ İSTİYORLAR
Aile hekimleri iş bıraktılar, değerlerinin takdir edilmesini istiyorlar. Bir hastaya üç dakikada karar vermek değil hakkında hekimlik yapmak istiyorlar. Aile Sağlığı Merkezi’nin giderlerinin bütçeden karşılanmasını istiyorlar. Aile hekimi kendisinin sorumlu olduğu hastalardan 7’den fazla sevk alan kişi olursa maaşı kesilecek. Eğer bir kişi 6 aydan uzun süre hekimine gitmezse yine aile hekiminden kesilecek. Aile hekimi kimi ilaçları belli bir kotanın üzerinde yazarsa yine maaşı kesilecek ve performans baskısına maruz bırakılacak. Bütün bunların üstüne bir de Sağlık Bakan Yardımcısının yaptığı gibi horlanacak. Biz bunu kabul etmiyoruz. Biz bu eylemlerinde aile hekimlerinin yanındayız. Elbette ki toplum sağlığı çok önemli ama burada asla vatandaşlarımızla aile hekimlerinin karşı karşıya gelmemesi gerekir. Hastaları müşteri haline getirenlerin, bütün kaynakları özel hastanelere akıtmak yerine koruyucu sağlık hizmetine ayırmalarını bekliyoruz. “
ÇOCUKLARIMIZDAN ELLERİNİ ÇEKSİNLER
Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi kapsamında öğrencilerin camilere götürülmesi ve eğitim formasyonu olmayan kişilerin ders vermesi üzerine sorulan soruya ise Emir şu şekilde yanıt verdi:
“ÇEDES projesi ve bunun bir parçası olarak okullarda hiçbir pedagojik formasyonu olmayan, nasıl bir ideolojik saplantının içinden geldiği belli olmayan birilerinin gelip çocuklarımıza eğitim vermelerini asla kabul etmiyoruz. Geçmiş dönemde sınıflara tabutlar konulduğunu gördük, maket mezarlar yapılıyor, onun önünde dini bir işlev yapmasını bekliyorlar. Bunlar son derece yanlış. Çocuklarımızın ihtiyacı temiz okullar, bir öğün sağlıklı yemek, ucuz kantinler, kitaplar. Çocuklarımızdan ellerini çeksinler. “
KAYNAK: ANKA