CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol’un yanı sıra 30 milletvekili, Elazığ’da 24 Ocak 2020’de meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremin ardından vatandaşların beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığı konusunda inceleme yaparak rapor hazırladı.
Afet sonrası katılımcı ve şeffaf olmayan bir anlayışla kentsel dönüşüm süreci yürütüldüğüne dikkat çekilen raporda, sel, deprem, heyelan, yangın, çığ gibi benzeri afetlerde hâlâ 1959 yılında yürürlüğe giren 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolasıyla Alınacak Tedbirler Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun” uygulandığına vurgu yapıldı.
Olası bir afette, tahliye sırasında izdiham yaşanma riski yüksek
Raporda, bu kanunun günümüz koşullarına göre afet sonrası mağduriyetlerin giderilmesine yönelik yetersiz kaldığı ifade edilirken,
“Riskli alan ilan edilen bir alandaki binalar yıkıldıktan sonra, alanın belli bir kısmında metrekaresi düşük dairelerden, dar koridorlardan, yüksek katlı binalar inşa edilmektedir. Mustafapaşa Mahallesi 1. Etap 353 adet konut ve 50 adet dükkân inşaatında yapılan incelemelerde, binanın depremi önceleyen bir anlayışla yapılmadığı, 8 daireden oluşan bir katta, iki insanın yan yana yürüme ihtimalinin dahi zor olacağı bir darlıkta apartman koridoru yapıldığı gözlemlendi.
Olası bir afet anında insanların tahliyesinde izdiham yaşanması riskinin çok yüksek olacağı, binaya daha fazla daire sığdırabilmek adına giriş sayılarının iki ile sınırlığı tutulduğu görüldü. Yurttaşlar, çoğunluğu 90 metrekareden düşük, az odalı ve birbirine yakın mesafedeki konutlarda yaşamak istemediklerini, yerinde dönüşümün yapılmadığını ileri sürmektedir” denildi.
“Kentsel dönüşüm ‘rantsal dönüşüm’ oldu”
Elâzığ’da fay hatlarına göre, kentin yeniden planlanması ve bilimsel ve objektif raporlar hazırlanması gerektiğine vurgu yapılan raporda, yurttaşların talepleri ve şikâyetleri şu şekilde aktarıldı:
“Elazığ’da afet sonrasındaki süreç bu duyarlılıkla yürütülmemiştir. Görüşülen bütün yurttaş kesimleri değer tespitleri, kura, kültürel mimariden uzak konut inşaatlarından söz etmekte, kentsel dönüşümü “rantsal dönüşüm” olarak nitelendirmektedir. Yurttaşlara göre, kentsel dönüşüm uygulamalarıyla taşınmazları gasp edilmiş, riskli alan olarak belirlenen yerlerde rantsal değeri olan arazi parçalarında konut yapılmamış, yapılan konutların görece daha yüksek bir değere sahip olabilecek (örneğin ana caddeye bakan, daha iyi güneş alan, daha tercih edilebilir katta olan) daireler kura dışında tutularak stoklanmaktadır.
“Olumlu algının yerini Elazığ halkının hayal kırıklığı aldı”
Muhtarlarla yapılan toplantıda, 70 dönümlük arazide inşaat yapıldığı, bunun 50 dönümlük kısmının satıldığı iddia edilmiştir. Yine aynı biçimde, bulvar üzerindeki arsaların ayrıldığı, ileri süreçte pazarlanacağı iddia edilmiştir. Riskli olan alanlarının belli bölümlerinde konut yapma yoluna gidildiği için halkın ihtiyaçlarını karşılamayan küçüklükte, sıkışık nizamda, yüksek katlı binalar inşa edildiği belirtildi. Yurttaşlar kendilerine yapılan kamusal yardımları yetersiz bulmakta, 11.000,00 TL olan kira yardımının, kentteki kira oranları ile karşılaştırıldığında az bir miktar olduğunu, taşınma vb. giderlerle birlikte düşünüldüğünde 1 yıl içerisindeki aylık kira bedellerini ödemeye yetmediğini iddia etmektedirler. Ayrıca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Elazığ’a gelerek sorunları en kısa sürede çözeceğine ilişkin bir algı oluşturmuştu. Ama sonraki günlerde bu olumlu algının yerini, Elazığ halkı nezdinde hayal kırıklığına, hüsrana ve kızgınlığa bıraktığı gözlemlenmiştir.”
“Yardımların ödünç verildiği tespit edildi”
Raporda, deprem nedeniyle esnafın yaşadığı ekonomik zorlukların pandemi nedeniyle daha da zorlaştığı ve bu nedenle acil iyileştirme, muafiyet ve indirim uygulamalarına ihtiyaç duyduğu ifade edildi. Pandemi sonrası uzaktan eğitim uygulamalarının da etkisiyle eğitime erişimlerinin kısıtlı olduğu, hatta konteyner kentte hiç denilebilecek derece olduğu raporda vurgulanırken, “Evsiz kalan, hasarlı evlerindeki ziynet eşyalarını almalarına izin verilmeyen yurttaşlara yapılan yardımlarda, sosyal devlet ilkesinin gözetilmediği, tüp, yemek ocağı, soba gibi eşyaların ödünç olarak verildiği tespit edilmiştir” denildi.
Raporda deprem sonrası sürece ilişkin öneriler ise şu başlıklar altında sıralandı:
1- Afet İşleri ve Deprem Bakanlığı kurulmalı, İl ve Bölge müdürlükleri oluşturulmalıdır.
2- Fay Kanunu Teklifi bir an önce kanunlaştırılmalıdır.
3- Deprem bölgesinde hak sahiplerinin konut ihtiyaçlarını giderebilmek için yapılması planlanan konutların maliyetlerini düşürebilmek amacıyla, yapılacak ve/veya inşa edilecek her türlü mal ve hizmet girdileri KDV, ÖTV ve diğer vergilerden muaf tutulmalıdır.
4- Deprem bölgelerinde mikro planlamalar yapılarak zemin etüt sonuçlarına göre imar planları revize edilmelidir.
5- Kamuoyunda İmar Barışı ya da İmar Affı olarak bilinen kaçak yapılaşmayı teşvik eden düzenlemeden vazgeçilmelidir. Almanya’da İmar Yasası 1945 yılından bugüne sadece 2 defa değişmiş olup Türkiye’de 11 yılda 164 kez değişmiş 7 defa İmar Affı çıkmıştır. Tarım alanları ve ormanlar hiçbir şekilde imara açılmamalıdır.
6- Deprem öncesi ve deprem sonrası kullanılmak üzere genel bütçeden toplanan Deprem Vergisinin iptal edilerek, bunun yerine Kültür Varlıklarının Korunmasına yönelik Emlak Katkı Payı olarak kesilen bütçeye benzer olarak, Emlak Vergilerinden %15 kesilerek bu kesintiler büyükşehirlerde yatırım iskân koordinasyon müdürlüğü bütçesinde, illerde özel idare hesaplarında toplanarak ilin valisi ve belediyece kullanılmalı ve başka hiçbir amaç için kullanılmamalıdır.
7- Depremde can kaybı yaşamış afetzedelerin birinci derece yakını olan 1 kişiye kamu istihdamı sağlanmalıdır.
8- Uzaktan eğitim uygulamasının da etkisiyle eğitime erişim zorluğu yaşayan yurttaşlara yönelik internet, tablet, bilgisayar sınıfı gibi imkanlar sağlanarak eğitimde fırsat eşitliği tesis edilmelidir.
9- Büyükşehirlerde nüfus yoğunluğunun azalması için Anadolu şehirlerine ve köylere dönüş teşvik edilmelidir.