Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sakarya Meydan Savaşı’nın 100’üncü yılı kutlamaları kapsamında Ankara’nın Polatlı ilçesindeki programda konuştu.
Erdoğan konuşmasında Sakarya Zaferi’ni hem Nâzım Hikmet Ran’a hem de Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerine yer vererek anlattı.
“Bazıları hâlâ 2023 hedeflerimizi sıradan bir orta-uzun vadeli kalkınma programı sanmaya devam ediyor” diyen Cumhurbaşkanı “Halbuki biz, bu iradeyi ortaya koyarak cumhuriyet tarihinin en iddialı ve cesur makas değişikliğini gerçekleştirdik” diye konuştu.
Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“‘Hattı müdafaa yoktur, sattı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır’ anlayışıyla yürütülen bu savaşta, vatanın her karışını kanlarının son damlasına kadar koruma kararıyla cephede yerini alan askerlerimiz, zafer kesinleşinceye kadar aynı azimle mücadele etmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi, bir yıl sonra 30 Ağustos Zaferi ile taçlanmış, 9 Eylül’de düşmanın İzmir’den denize dökülmesiyle de nihai amacına ulaşmıştır.
Alagöz’de Sakarya Savaşı’nı bizzat yöneten İstiklal Harbi’mizin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere milli mücadelenin zaferle sonuçlanmasında emeği geçen tüm komutanlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyorum. Şimdi diyorum ki gelin, hep birlikte bütün şehitlerimizin ruhlarına birer Fatiha okuyalım.
“BÜYÜK ZAFERİ NAZIM HİKMET ŞÖYLE TASVİR EDİYOR…”
Sakarya Zaferi, tıpkı Malazgirt gibi, tıpkı Bursa’nın, Edirne’nin, İstanbul’un fethi gibi, tıpkı bir tarafta Viyana kapılarını diğer tarafta Kızıldeniz’i kucaklayan şanlı tarihimizin önemli yapraklarından biridir. Gazi Mustafa Kemal’in ‘Sakarya melhame-i kübrası’, yani bir çeşit ‘kıyamet savaşı’ diye isimlendirdiği bu büyük zaferi, Nazım Hikmet şöyle tasvir ediyor (Kuvay-ı Milliye Destanı Altıncı Bap): ‘Sonra 23 Ağustos: Sakarya melhame-i kübrası ki devamı 13 Eylül gününe kadardır. Bizim kırk bin piyademiz, dört bin beş yüz atlımız, düşmanın seksen sekiz bin piyadesi, üç yüz topu vardır. Harp meydanının kuzey yanı Sakarya ve dağlardır: keskin ve dik yamaçlarıyla ve kireçli toprakları ve kayalarında tek başlarına birbirinden uzak haşin ve münzevi çam ağaçlarıyla Abdülselam-dağı, Gökler-dağı, dağlar. Ve Sakarya’dan bu havalide yalnız, çatal tırnaklı karacalar su içmektedir. Ankara suyunun döküldüğü yerden Eskişehir kuzeybatısına kadar Sakarya mecrası uçurumlar içinden geçmektedir. Güneyde ve güneydoğuda yapraksız ve hazin geniş ve uzun ve insana bıraktığı hiçbir şeye acımadan ölmek arzusu veren Cihanbeyli ovası: çöl… Bu çölün, bu dağların, bu nehrin ve bizim önümüzde yirmi iki gün ve gece fasılasız dövüşüp düşman ordusu ric’ata mecbur kaldı.
Necip Fazıl Kısakürek üstadımız da biliyorsunuz, Sakarya Türküsü’nde bu zaferin nasıl bir ruhla kazanıldığını, milletimiz, vatanımız için nasıl bir mana taşıdığını şöyle anlatıyor: ‘Hey Sakarya kim demiş suya vurulmaz perçin, Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur, Eyvah eyvah Sakaryam sana mı düştü bu yük, Bu dâva hor bu dâva öksüz bu dâva büyük.’
İşte bunun için milli mücadelemizin adeta son kalesi olan Polatlı-Haymana hattında kazanılan bu zaferin hikayesini nesilden nesile aktararak İstiklal Harbi’mizi hangi şartlarda ve ne büyük fedakarlıklarla kazandığımızı unutturmamalıyız. Sakarya Savaşı’nın yaşandığı Polatlı ve Haymana’da halihazırda 7 anıt şehitliğimiz bulunuyor.
“TAKLİTÇİ, TESLİMİYETÇİ ZİHNİYET”
İzmir’in kurtuluşunun ardından vatan topraklarının kalan kısımlarında da kontrolü sağlayan Ankara hükümeti, bilahare Osmanlı’yı ekonomik ve siyasi olarak boğan zihniyetle mücadeleye girmiştir.” Bir tarafından Sevr dayatması, diğer tarafında Misak-ı Milli iradesi olan bu çetin mücadele, Lozan Antlaşması’yla sonuçlanmıştır. Anadolu’dan tamamen sökülüp atılmak istenen Türk milleti, dişiyle tırnağıyla, tüm gövdesi ve ruhuyla verdiği milli mücadelesini, kurduğu cumhuriyetle yeni bir başlangıç haline getirmiştir. Bin yıllık vatanımız, Anadolu’daki üçüncü büyük devletimiz Türkiye Cumhuriyeti, yaşadığımız onca badirelere, uğradığımız onca saldırılara rağmen 100’üncü yılın eşiğine kadar gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki büyük kalkınma heyecanı daha sonra yerini taklitçi ve teslimiyetçi bir zihniyete bırakmıştır.”
“ASIRLIK İHMAL” İFADESİ
Erdoğan, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023’e dair hedeflerinin, “aslında tıpkı milli mücadele gibi küresel senaryolara karşı bir başkaldırı olduğunu öne sürüp “cumhuriyet tarihinin en iddialı ve cesur makas değişikliğini gerçekleştirdik” dedi.
Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin kendi verdikleri rollerin dışına çıkmasını istemeyenlere alın terimizle ve yeri geldiğinde kanımızla istiklaline ve istikbaline sahip çıkan bir ülke olduğumuz gerçeğini kabul ettirdik. Bazıları hâlâ 2023 hedeflerimizi sıradan bir orta-uzun vadeli kalkınma programı sanmaya devam ediyor. Halbuki biz, bu iradeyi ortaya koyarak cumhuriyet tarihinin en iddialı ve cesur makas değişikliğini gerçekleştirdik. Demokrasi ve kalkınma standartlarımızı dünyanın en ileri ülkeleri seviyesine çıkararak asırlardır kuşatma altında tutulan medeniyet tarih ve kültür ufkumuzu tekrar açmayı başardık. Bir yandan eğitimden sağlığa, sanayiden spora asırlık ihmallerin telafisini gerçekleştirdik. Hak, hukuk, adalet, özgürlük alanlarında milletimizi uzunca bir süredir yaşadığı mağduriyetleri giderecek adımları da attık. Böylece ülkemizi, dünyanın yaşadığı büyük dönüşümleri vaktini ve enerjisini kendi iç mücadeleleriyle heba eden bir konumdan, her alanda potansiyelini en üst seviyede kullanabilen bir seviyeye geldik. Evlatlarımıza işte bu güçlü altyapının üzerinde 2053 vizyonunu inşa edecekleri bir miras bırakmanın gayreti içindeyiz.”