Eski Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Cihannüma Derneği’nin çevrimiçi etkinliğine katıldı. Avcı, “Bence bu işin düğümlendiği nokta öğretmen eğitimidir, öğretmen niteliğinin arttırılması” dedi.
ANKA’nın haberine göre, Avcı, kendi dönemlerinde eğitim fakültelerini kapatıp, merkezde öğretmen akademisi kurmak istediklerini aktararak, “Buraya öğretmen adayları KPSS vb. puanlarla değil, öğretmen akademisine girme başarısıyla alınsın. Ama bilsinler ki burayı bitirdiklerinde öğretmen olacaklar” diye konuştu. Avcı eğitim fakültelerinde ise öğretmenlerin hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Avcı, ilk ve orta öğretimde eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik döneminde başlatılan el yazısı uygulamasıyla ilgili de “Ben Milli Eğitim Bakanı olarak devam ettirmeye çalıştım. Ancak en büyük darboğazı orta okul ve lise öğretmenlerimde yaşadım. İlkokul öğretmenleri uğraştılar, çocuklarımıza öğretmeye başladılar. Ama çocuk ortaokula gelince ‘Oğulum, kızım biz sizin yazınızı okuyamıyoruz’ dedikleri için çocuklar ilkokuldan sonra tekrar kendi kafalarına göre yazmaya başladılar” diye konuştu.
“Veliler her şeye karışırlar”
Avcı, Türkiye’deki eğitimde veli problemi de olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“Bilir bilmez her şeye karışırlar. Öğretmenler bu konuyu bilirler. Çocukların elleri yoruluyor, el becerileri o yaşa uygun değil gibi hiç de doğru olmayan birtakım gerekçelerle onlar da bu işe müdahil olunca, seçim zamanlarında siyasilerin önüne geçip seçim propagandası yapmaya başlayınca bizim proje başarılı olamadı. Demek ki biz şurada yanlış yaptık, bütün öğretmenlere bitişik el yazısı yazmayı öğretmeliydik.”
“Türkiye, virüse eğitimde hazırlıklı yakalandı”
Avcı koronavirüs sürecine Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlıklı yakalandığını da ileri sürdü:
“Türkiye, pek çok ülkeden farklı olarak iki alanda hazırlıklı yakalandı. Sağlık ve eğitimde. Sağlıkta şehir hastaneleri, eğitimde de EBA bu konuda ön hazırlık işlevi gördü. EBA, bu kadar kitlesel bir yüklenme ile karşılaşınca zorlanmadı mı zorlandı. Ama bu altyapı hazırlanmamış olsaydı, şu anda eğitim tam anlamıyla felç olmuştu.”
Avcı, köy enstitüleri, maarif kolejleri ve imam hatipleri Türkiye’de “millilik adına yapılan hamleler” olarak değerlendirerek, imam hatiplere ilişkin şunları söyledi:
“Ben imam hatip okullarını bir dönem halktan toplanan bağışlarla yapılıyor olmasına halk hareketidir dediğim zaman sanki halk düşmanıymışım gibi anlamaya kalkışanlar oldu. Öyle anlamak işlerine geldiği için ona çevirmeye çalıştılar. 1990’ların sonuna kadar bu mektepler engellemelere rağmen halkın kurduğu dernekler, onların oluşturduğu sınırlı bütçeler çerçevesinde kurulmuş müesseselerdi. 2000 yılından itibaren devlet himayesinde yayıldı.”
“İmam Hatipler derlenip toparlanmalı”
Avcı ayrıca imam hatip liselerinde eğitim kalitesinin düştüğünü de söyledi:
“Kafka’nın çok güzel bir sözü var: Su yayıldıkça sığlaşır. Bugün aramızda o mekteplerde okumuş arkadaşlar var, mukayeseyi yapabilirler. Bundan 20 sene önceki imam hatip okullarıyla, bugünkü imam hatip okulları arasında bütün teknik imkanlara rağmen, eğitim kalitesi bakımında kabili kıyas olmadığını işin içinde olan arkadaşlar söylüyorlar. Orada ciddi derlenip, toparlanmaya ihtiyaç olduğu görülüyor. Tıpkı Anadolu ve teknik liselerde olduğu gibi.”