Sektörde yaşanan sorunların, Harita Kadastro Mühendisleri Odasının, özellikle de büyükşehirlerde bulunan meslek mensuplarının yoğun bir biçimde Parlamentoya ve milletvekillerine yapmış olduğu talepler sonrasında yasa teklifinin gündeme geldiğini belirten ZEYBEK; “ Kamuda mühendislerin istihdamında ciddi sıkıntılar var. Çok sayıdaki milletvekilimize, her mühendislik dalıyla ilgili kamuda istihdamın artırılması için talepler gelmesine rağmen bu hâlâ başarılamamış durumdadır. Böyle olunca da dar olan pastada LİHKAB ‘ların almış olduğu pasta payını 2.800 büro arasında pay etmek için bu yasayı gündemimize aldık.” diyerek sözlerine başladı ve şöyle devam etti: “Türkiye’de sadece harita kadastro mühendisleri değil, neredeyse 1 milyona yakın üniversite mezunu işsiz durumda. Biz bu yasayla, dar olan pastada LİHKAB ‘ların almış olduğu pasta payını 2.800 büro arasında pay etmek için bir yasa getiriyoruz ama bu ülkedeki avukatların, mali müşavirlerin, muhasebecilerin; eğitim fakültesi mezunlarının; tıp fakültesi, eczacılık, diş hekimliği fakülteleri mezunlarının, bütün mühendislik fakültesi mezunlarının tamamının sorunu işsizliktir ve bu yasa Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin işsizlik meselesini, üniversite mezunlarının işsizlik meselesini ne yazık ki ortadan kaldıramamaktadır.” dedi.
“AKP; ANTİDEMOKRATİK, YASA TANIMAZ UYGULAMALARA KARŞI DİK DURUŞU OLAN OLUŞUMLARI SEVMEZ. TMMOB DA BU OLUŞUMLARDAN.”
“Bütün mühendislerin bağlı olduğu, özel yasayla 1954’te kurulmuş olan TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) üzerinde AKP iktidarı, yaratmış olduğu yoğun baskıyı hem ekonomik, hem siyasi, hem de adli olarak en şiddetli biçimiyle yürütmekte. Öyle ki bugün TMMOB Yasası’na göre, bir mühendis diplomayı aldığı zaman o mesleği icra edebilmesi için mutlaka meslek odasına kayıt olmak zorunda ve bir oda sicil numarası almak zorunda. Ama bu mühendislerin ya da mimarların yapacakları iş ve işlemlerin ilgili meslek odasının denetimine tabi olması AKP iktidarları döneminde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yayımladığı bir genelgeyle, bir yönetmelikle engellenmiş durumda. Burada TMMOB ‘un denetim sürecinin dışında olmasının kime ne faydası var? Türkiye bir deprem ülkesi, Türkiye bir kuraklık ülkesi, içinde bulunduğu coğrafya içinde hızlı kentleşmenin, göç dalgasının altında olduğu için sürekli olarak yeni yapılaşmanın, yeni kentlerin, yeni konut alanlarının açılmasıyla karşı karşıya olan bir ülkede acaba siz TMMOB gibi son derece geniş yelpazede, 300-400 binden fazla üyesi olan bir meslek örgütünü niçin denetim sürecinin dışına çıkarmak için her türlü işlemi yapıyorsunuz? Bunun tek bir cevabı var: Çünkü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği iktidarın antidemokratik uygulamalarına ses çıkarıyor, iktidarın yasa tanımaz uygulamalarının karşısında set oluyor, ülkedeki hukuk tanımaz, adaleti ortadan kaldıran uygulamalar karşısında bir duruşu var. E, o zaman, AKP iktidarı için tek yol TMMOB ’u engellemek, sindirmek.”
“AKP ZİHNİYETİNDE AKIL GALİP DEĞİL, HEDEF SADECE RANT.”
“TMMOB ‘a bağlı meslek disiplinleri arasında tam bir eş güdüm, tam bir iş birliği anlayışı vardır. Bu da bize şunu gösteriyor; Tarım topraklarının korunmasında ziraat mühendislerinin, ormanların korunmasında orman mühendislerinin, fay hatlarına inşaat yapılmaması konusunda jeoloji mühendislerinin, jeofizik mühendislerinin, doğru yönetmeliklere göre inşaat yapılması konusunda da diğer mühendislik disiplinlerinin tam bir iş birliği içinde olması gerekir. Ama görünen o ki akıl bu konuda galip değil, aklın ve bilimin yol göstericiliği terk edilmiş sadece rant, sadece yeni inşaat sahaları yapmak üzerine bir oluşumun içine girilmiştir.”
“NEREDE RANT VAR, ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI ORADA.”
“Türkiye’nin afet riski altındaki alanları neredeyse toplam nüfusumuzun % 80’ini oluşturuyor. Deprem fay hatları üzerinde çığ tehlikesi olan yerler var, heyelan tehlikesi olan yerler var, dere yataklarında yapılmış olan şehirlerimiz var; bütün bu şehirlerle ilgili yapılacak olan çalışmaları yapacak kurum kim? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Yapıyor mu bunları? Hayır yapmıyor. Ne yapıyor peki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı? Nerede bir rant projesi var; nerede bir yeşil alan, bir tarım alanı, bir mera alanı, yaylak alan imara açılacak, turizme açılacak; onlarla ilgili çalışma yapıyor. Nerede büyükşehir belediyelerinde hazineye ait olan, kamuya ait olan, askeriyenin boşalttığı ya da başka hazine arazileri var, bunlarla ilgili rant projeleri yapmakla uğraşıyor.”
“BETON KANAL ‘IN BEDELİNİ HALK ÖDEYECEK, SEFASINI YANDAŞ SÜRECEK.”
Geçmişte bir çok kez değindiği Kanal İstanbul Projesine bir kez daha değinen ZEYBEK; “Kamunun kaynaklarının ayrılması gereken alan değerli. Büyükşehirlerde, başta Marmara olmak üzere; İstanbul, Tekirdağ, Bursa, Yalova, Kocaeli gibi şehirlerimizi çok yakından etkileyecek olan deprem riskinin ortadan kaldırılması ve bu riskin ihtiva ettiği bina stoklarının mutlak suretle iyileştirilmesi gerekiyor.” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü;
“Bunun için de kaynak gerekiyor, bunun için kamunun kaynaklarının deprem riskinin azaltılması için doğrudan kamu bankaları eliyle uzun vadeli olarak yurttaşlarımıza sunulması gerekiyor. Peki, biz bu kaynağı nereye ayırıyoruz? Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde söyledi, “beton kanalın üzerine 6 tane köprü yapacağız, bu köprülerden bir 1 tanesi hemen başlıyor.”diye. Yapılan köprü falan yok. Yapılan işlemi açık söylüyorum: Nakkaş’tan Başakşehir’e gelecek olan 8 milyar 279 milyonluk otoyol projesinin yani Karayolları ve Ulaştırma Bakanlığının garantisinde yapılan bu otoyolun, Sazlıdere Barajı’nın üzerinden geçecek olan köprüdür söz konusu olan. 2021 yılı için burada yapılacak olan iş için ayrılan 8 milyar 279 milyonluk kaynak ki bu maliyet göreceksiniz 15-16 milyara ulaşacak.
Peki, bir otoyol için Kanal İstanbul’un etrafındaki 500 binlik konut yerleşiminin ulaşım olanaklarını sağlamak için doğrudan devlet eliyle yapılacak olan bu yatırımın bedelini kim ödeyecek? Halk ödeyecek. Peki, bundan kim yararlanacak? Kanal İstanbul’un güzergâhında arazi toplamış olan bir avuç iktidara yakın olan müteahhit ya da bir avuç iktidara yakın olan Körfez sermayesine mensup aileler. Kamunun parasıyla bir yere ulaşım yolu yapıyorlar, bunu garantili geçiş ücretleriyle yapıyorlar, ve müteahhit firma yurt dışından finansman bulamadığı için Ulaştırma Bakanlığı üzerinden de hazine garantisi veriyorlar ama bu bölgede yapılacak olan konut yerleşimlerinden elde edilecek olan kârları da bir avuç yandaşa peşkeş çekiyorlar. Bu, hakkaniyet içinde midir, bu doğru mudur?”
“AKP’NİN KANAL İSTANBUL ETRAFINDA YARATMAYA ÇALIŞTIĞI KONUT YAPILAŞMASININ ALTINDAKİ GERÇEK…”
Önümüzdeki günlerde TOKİ eliyle ya da başka biçimiyle yapılmış olan projeleri satmak için konut faiz oranlarının düşürülmesi ile konut faizlerinde ortaya çıkacak finansman açığının kamu bankalarını üzerinden karşılanması konusunda önümüze bir sıkıştırma gelebilir. Çünkü Kanal İstanbul çevresinde yapılacak olan gayrimenkul yatırımlarının satılabilmesi için konut faiz oranlarının % 1’in altına, yani yıllık % 12 ‘nin altına inmesi gerekir. Enflasyonun %20’lerde, banka faizlerinin %20-25 aralığında seyrettiği bir dönemde eğer konut faizlerini %10’ların altına çekerlerse buradan oluşacak olan kamu zararını 83 milyon ödeyecek, buradan elde edilecek olan geliri ise bir avuç rantiyeci elde edecek. AKP’nin Kanal İstanbul ve etrafında yaratmaya çalıştığı bu konut yapılaşmasının altında yatan neden budur. Başından beri söylediğimiz gibi; Kanal İstanbul’un etrafındaki yapılaşmanın temeli 2010 yılında atıldı. O dönemde araziler çok cüzi fiyatlarla Selanik’ten, Bulgaristan’dan gelmiş olan köylülerden metrekaresi 1 TL’ye, 2 TL’ye alındı. Değerleri bugün 300 TL’ye, 500 TL’ye, 1.000 TL’ye çıkmış durumda. Yani kazanan köylü değil, kazanan Mustafa Kemal Atatürk gibi Balkanlardan göç etmiş, Arnavutköy ‘e, Başakşehir ‘e, Tayakadın ‘a, Durusu ‘ya yerleşen köylüler değil, o arazileri çok ucuz fiyata kapatıp bugün haksız bir biçimde milyarlarca liralık rantın sahibi olan, AKP’ye yakın bir avuç çevre olmuştur.”
ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLÜRSE KÂRDIR. AKP İÇİN TEK ÇIKAR YOL; ERKEN SEÇİME GİTMEK VE YETKİYİ HALKA TESLİM ETMEKTİR.
CHP İstanbul Milletvekili Gökan ZEYBEK sözlerini tamamlarken iktidara seslendi; “Gelin 1 kez de olsa şu milletin yararına bir iş yapın. Başta Avcılar, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu, Maltepe, Kartal, Pendik gibi, yani Marmara’dan geçecek olan bir fay hattına yakın mesafede bulunan ilçelerimizde 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda yapılmış olan düşük kalitede ve yüksek risk taşıyan yapıların dönüştürülmesi konusunda kamunun kaynaklarını gelin bir de halktan yana harcayın. Orada halkımız var, orada fakir fukara var, verin onlara faizsiz kredileri 10 yıl vadeyle, her insan kendi evini dönüştürsün ve olası bir İstanbul depreminin yaratacağı bütün tahribatları ortadan kaldıralım. Tarım topraklarını kaybederseniz geri alamazsınız, tarım toprakları binlerce yılda oluşuyor. Meraları kaybederseniz o meralarda olan, otlayan hayvanları kaybedersiniz, Türkiye’de tarımla geçinen insan popülasyonunu yok edersiniz. Eğer siz meralarınızı, tarım topraklarınızı, havzalarınızı kaybederseniz gelecek kuşaklara yaşanamayacak bir çevre bırakmış olursunuz. Zararın neresinden dönerseniz kârdır. Sizin için tek çıkar yol: Erken seçime gidin ve yetkiyi halka teslim edin.