CHP’de büyük kurultaya sayılı günler kala, Genel Başkan adaları da son ziyaretlerini gerçekleştirmeye başladı. Parti içinde “değişim” sesleri yükselirken, “Kılıçdaroğlu ile bir dönem daha” diyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
Büyük kurultaya adım adım ilerlerken, CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı da CHP seçmeni için T24’te bir yazı kaleme aldı. Salıcı “Nasıl duyguları tanımayan bir siyasetin kalbi yoksa, hakikatlere dayanmayan bir siyasetin de aklı yoktur. Doğru olan; insanların duygularına oynamak, tepkileri uyarıp yükseltmek değil, aklın kılavuzluğunda ilerlemektir.” ifadeleriyle akılcı siyaset çağrısı yaptı.
DEMOKRASİLERDE GÖZLENEN BİR OLGU
Salıcı “Demokrasilerde, seçim yenilgilerinin ardından partilerin bir lider değişikliği talebiyle kendini yenilemesi yönünde bir baskıyla karşı karşıya kaldığı genel olarak gözlemlenen bir olgu.” sözleriyle değişim talebinin normal olduğunu vurgularken “Bununla birlikte, serbest ve adil seçimlerin uygulandığı ileri demokrasilerde dahi bu gibi taleplerin her zaman karşılık bulmadığını, değişim gerçekleşse bile her zaman istenen sonucun elde edilemediğini ve ancak özel şartlar altında böylesi değişimlerin kalıcı ve etkili sonuçlar doğurduğunu söylemek gerekiyor.” ifadeleriyle de değişimin sonuçları ile ilgili uyarı yaptı.
Salıcı, “Bu yazıda, böylesi bir hedefi gerçek kılacak türden bir değişim yapılanmasının yanıt vermesi gereken soruları ve ortaya koyması gereken ilkeleri değerlendirmek istiyorum.” diyerek şunları aktardı:
CHP’de bugün kendini “değişimci” olarak tanımlayan kanattan gelen kimi açıklamalar ve bunların dayandığı çalışmalar, aslında bugün değişim adı altında önerilen çizginin nasıl bir yolda ilerleyeceğini ve nereye varacağını gösteren önemli ipuçları barındırıyordu. Bilindiği üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu da seçimlerin hemen ardından yaptıkları bir anket çalışmasının sonuçlarını ilan etmiş ve devamında kendi değişim anlayışını ortaya koyan bir yazı yayımlamıştı. Bu çalışmalarda vardıkları temel sonuçlar şu şekilde özetlenebilir: Partide öncelikle lideri içeren bir yönetim değişikliği şarttır. Böylesi bir değişim, topluma karşı kapanan ve giderek tutuculaşan CHP örgütünü değiştirmenin önünü açacaktır. İstenen değişimin gerçekleşmesiyse, ancak üst yönetimde bir kuşak değişikliği yoluyla sağlanabilecektir. Özetlediğim bu anlayış, Grup Başkanımız Özgür Özel’in parti ile seçmen arasında yaşanan “duygusal kopuş” saptamasından hareketle istediği değişimle buluşunca, bugün kendini “değişimci” olarak tanımlayan grubun temelleri atılmış ve hareket yönü belirlenmiş oldu.
Soruna buradan yaklaştığımızda arkadaşlarımızın değişim anlayışının çerçevesini ana hatlarıyla şöyle ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum: Buna göre değişim esasen lider değişikliğiyle başlayacak, liderin getirdiği yeni anlayış çerçevesinde partideki değişim yukarıdan aşağıya gerçekleşecektir. Böylesi bir değişimin gerçekleşmesi bir kuşağın yerini yenisinin alması, yani bir grup partilinin diğer partilileri dışlamasına dayanan bir tasfiye süreci ile mümkün olacaktır. Son olarak, ihtiyaç duyduğumuz şey “devrim” gibi bir altüst oluş, “yani büyük ve tek bir hamlede hayata geçecek bir değişimdir” görüşü karşımıza çıkmaktadır. Toparlayacak olursam, önerilen politika yukarıdan aşağıya işleyen, “dışlayıcı ve tek bir aşamada sonuç verecek türden” bir değişimi işaret ediyor.
Ben bu politikaya dayalı bir değişimin yukarıda işaret ettiğim türden kalıcı ve etkili bir sonuç vereceğine inanmadığım için, partimizi iktidara taşıyacak gerçekçi bir yenilenme siyasetinin izlemesi gereken güzergahı değişik platformlarda dile getirmeye çalıştım. Şimdi görüşlerimi derli toplu şekilde ortaya koyabilmek adına her örgütsel yenilenme çabasının aktörlerinin yanıt vermesi gereken üç temel soruyla ve sorulara dönük değerlendirmelerimle devam etmek istiyorum.
SALICI’DAN ÜÇ SORU
Salıcı, CHP’nin yenilenme sürecine dair üç soru yöneltti. Salıcı’nın soruları şöyle:
Bugün istenenin esasen lider odaklı bir değişim olduğunu dikkate aldığımızda, yanıt bulmamız gereken ilk soru CHP’nin fikri yenilenmesine dair: Öne çıkan lider alternatifleri gerçekten de partiyi mevcut liderliğin getirdiğinden daha ileri bir noktaya götürebilecek mi?
İkinci soru CHP’nin birliğine dair: Öne çıkan lider alternatifi, vaat ettiği değişimden sonra partiyi bir arada tutabilecek mi?
Üçüncü soru CHP’nin bağımsızlığına dair: Öne çıkan lider alternatifi partinin bağımsız çizgisini korumayı başarabilecek mi?
DÖRT İLKE
Salıcı, yazısının devamında ele aldığı dört ilkeyi şöyle sıraladı:
1) Lidere göre parti değil, partiye göre lider: Siyasi partilerde lider değişikliğinin ilgi ve sonuç doğurması kaçınılmaz. Asıl mesele bu ilginin kalıcı, bu sonucun da etkili ve sürdürülebilir olmasıdır. Bu bakımdan lider değişikliğinin kısa vadeli etkileri ile uzun vadeli etkilerini ayırt etmek gerekir. Her değişiklik insanlarda bir merak uyandırır ve bu yüzden de ilgi odağı haline gelir. Lider değişikliklerinde de yeni liderin kişiliği, geçmişi, ailesi ve tabii vizyonu merak konusu haline gelir. Halkta oluşan bu merak duygusu, medyayı da söz konusu değişime bir hayli zaman ayırmaya sevk eder. Ancak unutulmamalıdır ki merak çok hızlı tatmin olan bir duygudur ve bu aşamadan sonra uzun vadeli faktörler devreye girer. Bu bakımdan en çok dikkat edilmesi gereken iki faktör, lider profilinin örgütün genel imajına uygunluğu ve daha da önemlisi toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilme kabiliyetidir. Eğer bu iki faktör etkili olamamışsa, üç beş aydan sonra kimse “yeni” liderin yüzüne bile bakmaz. Bu ciddi bir risktir.
2) Yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya yenilenme: Şimdi karşımızda duran değişim anlatısı aşağı yukarı şöyle bir model öneriyor: CHP’nin art arda seçim kaybetmesinin önüne geçmek için lider değişikliği gerekiyor. Yeni lider kendine bağlı yeni kadroları yönetime getirecek ve yeni yönetim kendine uygun bir çalışma tarzı ve kendine uygun hedefler izleyerek örgütü baştan yaratacak. Ondan sonra da parti başarıdan başarıya koşacak. Başka bir deyişle lider kendi mayasından örgütün tüm hamurunu yeniden yoğuracak. Lidere göre parti yaratma anlayışının uygulanabileceği tek model doğal olarak yukarıdan aşağı değişim modeli. Taraftarını yaratmayı bekleyen bir lider misali.
3) Dışlayıcı değil, kapsayıcı yenilenme: Gerçekten başarıya götürecek, yani kalıcı ve etkili sonuçlar üretecek bir yenilenme; insan dışlayarak, parti içinde “tutucu” kesimler, “toplumdan kopmuş olan kuşaklar” tanımlayarak yapılamaz. Kendini “değişimci” olarak tanımlayan arkadaşlarımız yola çıktıklarında partiyi gençleştirmek adına bir kuşak tasfiyesi öneriyor, tutuculaşmanın önüne bu şekilde geçilebileceğini savunuyorlardı. Delegelerin oyuna ihtiyaç duydukları kongre salonlarındaysa “kapsayıcı” olacaklarını yüksek sesle ilan ediyorlar. Bir yandan parti içinde “statükocular”, “tutucular” tanımlayacaksın, diğer yandan kimseyi dışlamayacağını, herkesi kapsayıcı bir değişim gerçekleştireceğini söyleyeceksin. Doğrusu hayli çelişkili bir yaklaşım. Bu bana pek mantıklı gelmiyor. Böyle bir yaklaşımın kendi dışındakilere karşı davranışı mantıksal açıdan iki yoldan birini izleyebilir: Muzaffer olursa muarızlarını pasifleştirmeye yahut tasfiyeye, mağlup olursa kalıcı bir hizipleşmeye yol açmak. Umarım arkadaşlarımız kapsayıcı olmak konusunda samimi duygularını beyan etmektedirler.
4) Sürekli ilerleme, kendin kalarak yenilenme: Partimiz tarihi boyunca yenilenme hamlelerinin tamamında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yol gösterici anlayışından sapmamıştır. Burada, modern çağın en göz alıcı yenilenme hamlesini gerçekleştirmiş Türkiye Cumhuriyeti’nden, yani Atatürk’ün çağdaşlaşma anlayışından söz ediyorum. Bu bağlamda çağdaşlaşma anlayışının iki temel özelliğinin bizim yenilenme tartışmamıza da ışık tutacağı inancındayım. Bunlardan ilki, yenilenmenin bir hamlede başarılabilecek, tek bir geçişten ibaret olmadığı gerçeğidir. Yenilenme, tıpkı çağdaş uygarlık düzeyini yakalama hedefinde olduğu gibi, sürekli değişen koşullara kendini uyarlamakla gerçekleşecek bir süreçtir. Partide devrim, öyle debdebeli basın açıklamaları, göz alıcı billboard posterleri veya ışıltılı salon toplantılarıyla ilan edilecek anlık bir olay değildir. Mütevazı ama kararlı adımlarla ilerleyecek, emek ve sabırla nakış gibi işlenecek, bilgi ve ileri görüşlülükle taşınabilecek bir süreçtir. Gerçekçi bir yenilenmenin sırrı, tarihinin her anında yeni kalmayı başarabilmektir.