CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşması şöyle:
“CEZAEVLERİNDE TUTULAN GENÇLERE MERHABA”
“Rengini ay yıldızlı al bayrağımızdan alan, siyasi partilerle değilse de milletin kendisiyle milletin gönlünde ittifak yapan Türkiye İttifakına inananlara, sosyal demokratlara, milliyetçi demokratlara, liberal demokratlara, Kürt demokratlara, Türkiye’nin bütün demokratlarına merhaba. 19 Mart darbesine direnmek için sokaklara, meydanlara inen on milyonlara, hukuksuzca hapiste tutulan Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’e, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’a, Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’e, Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan’a, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Mehmet Murat Çalık’a, Silivri zindanlarında tutulan belediye meclis üyelerimize, Gezi davasında bugünlerde tekrar hak arayacaklar olursa onlara gözdağı olsun diye üç sefer beraat etmelerine rağmen, Gezi davasından hepimiz adına orada tutulan Bakırköy Kadın Cezaevi’ndeki Çiğdem Mater’e, Mine Özerden’e Silivri Cezaevi’ndeki Osman Kavala’ya, Can Atalay’a, canım kardeşim Tayfun Kahraman’a, diğer siyasi partilerden tutsak olan tüm siyasilere, genel başkanlara eş genel başkanlara ve Silivri Cezaevi’nde yatan yiğidime, aslanıma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na merhaba. ‘Ekrem Başkan İstanbul’un iradesidir, benim irademdir’ diyen, yasak tanımayan, barikat tanımayan, engel tanımayan, kendi geleceklerine Türkiye’ye umut olan canım genç kardeşlerime, Silivri’de ve diğer cezaevlerinde tutulan genç kardeşlerimin her birine, onlardan ayrı analarının, babalarının her birine merhaba, yürekten merhaba, merhaba.”
“ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK REJİMİ İNŞA EDEN PARTİDİR”
Atatürk’ün partisine, Türkiye’nin bir sonraki Cumhurbaşkanına yönelik sivil darbe girişimine direndikleri bir dönemde CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nın yapıldığını söyleyen Özel, “Bugün, 19 Mart başarısız darbe girişiminin bir ayağa olan, partimize kayyım atama planını bertaraf etmek, CHP’nin ne demek olduğunu cümle aleme göstermek için buradayız. CHP’nin onurlu delegelerinin sayısı tarihte görülmemiş bir teveccühle bir yılda yüzde 35 artan 1 milyon 900 bine ulaşan üyelerinin, yüreği bu salonda çarpan umudunu bize bağlayan milyonlarca vatandaşımızın gelecek hayallerini savunmak için buradayız. CHP kurucu iradedir, parti olma vasfının yanında, teba olmaktan çıkarıp eşit yurttaş yaptığı milyonların partisidir. Pek çok insan hakkını Batılı ülkelerden çok daha önce yurttaşlarına tanıyan bir partidir. Tüm yetkiler elindeyken istese tek parti olarak devam edebilecekten, çok partili demokratik seçimi demokratik seçimlerle ülkeyi tanıştıran, çok partili demokratik rejimi inşa eden partidir” ifadesini kullandı.
“KİMİN DEMOKRAT OLMADIĞINA KAYBETTİĞİNDE NE YAPTIĞINA BAKARAK KARAR VERİLİR”
Özel, 31 Mart yerel seçimlerinde partisinin 47 yıl sonra birinci çıktığını, AK Parti’nin ise 23 yıl sonra ikinci parti olduğunu anımsattı. Özel, “Demokraside aslolan milletin kararına saygıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu saygıyı duymuş, hatayı, kusuru kendisinde aramıştır. Kimin demokrat kimin olmadığına, kazandığında ne yaptığıyla değil kaybettiğinde ne yaptığına bakarak karar verilir. Biz bugün kazandığında nasıl davranan kaybettiğinde nasıl davranan bir anlayışı burada hep birlikte mahkum etmek üzere buradayız” dedi.
Partilerinin hiçbir partiyle ittifak yapmadan Türkiye İttifakıyla girdiği seçimlerde aşılamaz denilen cam tavanı tuzla buz ettiğini yüzde 38 oyla birinci partisi olduğunu anlatan Özel, CHP Türkiye’nin 7 bölgesinde il belediyesi bulunan parti olduğunu vurguladı. Özel, “Ne oldu, Sivas’ın doğusunda yoksunuz diyenlere, ne oldu Ege’nin hiçbir ilinde yoksunuz diyecekbaşarıyı gösterdi ama bu sözü sarfedecek kibri göstermedi” diye konuştu.
O dönemde yaptığı konuşmalardaki birlik ve beraberlik vurgusunu anlatan Özel, kafasında bavullarını toplayıp gitmeye karar veren gençlerin umudu için burada olduklarını vurguladı.
Belediyelerinin aslanlar gibi çalıştığını söyleyen Özel, açılan kreşlere, anne kartlara, verilen burslara, gıda yardımlarına, kent lokantalarına, emekli evlerine değindi. Belediyelerin performanslarını ölçtürdüklerini, anket şirketlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne memnuniyet oranının 60.5 olarak ölçüldüğünü koyduğunu anlatan Özel, CHP’nin emin adımlarla iktidara doğru gittiğini onların da gördüğünü ifade etti.
“BÜYÜK BİR MEMNUNİYETLE TAKİP ETTİK”
Sayısız miting yaptıklarını, 17 ayda 54 ile 215 ziyarette bulunduğunu, 9 ülkeye 13 yurt dışı seyahati gerçekleştirdiğini belirten Özel, “CHP’nin Türkiye’de yaşananlarla ilgili Türkiye’nin haklı tezlerini savunan ve Türkiyedeki yapılan yanlışlıkları demokrasi zemininde hatırlatan hem diplomatik hem iyi ilişkilere dayanan süreci hep birlikte yürüttük. Meydanları kitleleri üyelerimizi gençlerimizi sokağa, meydana, mitinge, eyleme hazırladık ve her geçen gün örgütümüzün bu kabiliyetinin hızla artmakta olduğunu, organizasyon yeteneğini hızla geliştirdiklerini, CHP’deki bu devinimin özellikle 18-25 arası gençlerin partiye dahil olma, üye olma sürecine inanılmaz bir ivme kazandığını büyük bir memnuniyetle takip ettik. Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret ettik.”
“BU DARBEYİ ANLATMAKTA BİR ADIM GERİ DURURSAM NAMERDİM”
“Türkiye’de ana muhalefet partisiyiz. Yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz. Dün katılımcıların teyit ettiği gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için 77 ülkeden 86 partinin imza attığı yerde, Türkiye’de yaşananların sandığı kaldırmak, sonuçlarını yok saymak, gelecekteki rakiplere darbe yapmak ve bunu hukuku araçsallaştırarak yapmanın Türkiye’yi Avrupa ve dünya kamuoyunda ne hale getirdiğini hep beraber gördük. Şimdi bir ezbere teslim olmamızı bekleyerek, bizi geriletecekler ya… ‘Türkiye’yi yurtdışına mı şikayet ediyorsun?’ Türban meselesinde 28 Şubat’ta yapılanları dünyaya anlatırken ya da parti kapatmakta heyet kurup bütün Avrupa’yı gezip parti kapatma davasına karşı konuşulurken ya da 15 Temmuz’un ertesi sabahı kapımızı çalıp ‘Cumhuriyet Halk Partisi, yurtdışı ilişkileriniz iyi. Bu darbeyi, bu FETÖ’cüleri birlikte anlatalım’ derken Türkiye’yi yurtdışına şikayet etmeyenler, uluslararası alanda bir ülkede hak ihlalleri ve demokrasi meselesinin o ülkenin iç işi sayılmayacağı gerçeğini unutturmaya çalışıp, bizi sözde geriletmeye çalışıyorlar. Ne sokakta, ne Meclis’te, ne de dünyanın herhangi bir yerinde bu cunta iktidarının yaptığı hukuksuz darbeyi anlatmakta bir adım geri durursam namerdim, şerefsizim.
“NE BONONA GÜVENİRLER, NE YATIRIMA GELİRLER”
Bir yandan Türkiye’ye yabancı yatırım gelsin diye çırpınan biziz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik umudu nedir? Hukukun üstünlüğü nedir? Hukuk devletini savunmak nedir? Ama hukuk güvencesini kaldırmak nedir? Diploma iptal ediyorsun 30 yıl sonra ya. Türkiye’nin adını bilmeyenlerin adını bildiği İstanbul’un mazbatasını iptal ediyorsun. Seçilmiş Belediye Başkanına, Balkan Belediyeler Birliği Başkanına verilen mazbatayı hazmedemiyorsun, kumpas kurup içeriye atıyorsun. Bu ne biliyor musun? Rüyada olalım, rüyada: Dünyanın en büyük yolcu uçağı, A380 Airbus. İçinde dünyanın en zengin 600 kişisi olsun. Almaz da kargosunda dolarlar, altınlar, bütün servetleri olsun. Karar vermişler Türkiye’ye geliyorlar. Mehmet Şimşek, Erdoğan kulede bekliyor. Milleti de toplamışlar oraya. Anons yapıyorsun, ‘Dünyanın bütün yatırımları Türkiye’ye geliyor. Uçak hava sahamıza girmiştir.’ Alkış, kıyamet. A Haber’de gözyaşları. Uçak yaklaşıyor, iniş izni istiyor. İniş izni verildiğinde Tayyip Erdoğan koşuyor, pistin ışıklarını kapatıyor. Uçak pas geçiyor, Başka ülkelere gidiyor. Sonra ‘Niye ışıkları kapattın?’ diyene, ‘Bunu niye söylüyorsun?’ diyorlar. Dünyada sermaye hukuki öngörülebilirlik ister, güvence ister. Sen ana muhalefetin mazbatasını, seçilmiş belediye başkanının diplomasını sırf rakip oluyor diye dünyanın gözü önünde iptal edersen, ne bonona güvenirler, ne taahhüdüne güvenirler, ne gelip buraya herhangi bir yatırım yaparlar. Bugün artık cuntacılarla, demokratlar iki ayrı saftadır. Cuntacılar sırf iktidarları için ülkeyi yoksullaştırmayı, borçlandırmayı, perişan etmeyi göze almış, milleti sefalete sürüklemeyi göze almıştır. Demokrasinin de gelecekte zengin bir Türkiye’de ticaretiyle de emekçisinin alın terinin karşılığını almasının da hepsinin güvencesi, Atatürk’ün partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
“BİR İFTİRAYI BİZE KONUŞTIRMAK İSTEDİLER, KONUŞMADIK”
Süreci bir de bu yönüyle kısaca hatırlayalım. 19 Mart darbesinin bir ayağı da Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Zaten o Pazartesi sabahına hepimiz şöyle uyanmadık mı? ‘Bu hafta İBB’ye kayyım, CHP’ye kayyım, İstanbul Barosu’na kayyım.’ Çünkü savunacak kimse kalmasın, oradaki hiyerarşi kırılsın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin hiyerarşisi kırılsın. İBB’ye kayyımı atasınlar ve ‘Hırsızları, yolsuzları, teröristleri def ettik’ densin. Bütün kanallar bunu versin, başka ses duyulmasın. Bu vasata bu millet teslim olsun. Tam o noktada işte ayağa kalktık arkadaşlar. Bir hedef de Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Biz Saraçhane’de mücadele ederken, cuntacılar; bir yandan partimize kayyım atama planını beş kez deneyip yapamayanlar bir kez daha niyetlendiler. Ayrıca yalanlarla, iftiralarla bu salondaki delegelerin tertemiz iradesini karalamalaya çalıştılar. Bursa’da sadece iktidarın itibar ettiği bir meczup Bursa İl Başkanımıza iftira atmıştı, hakaret etmişti. Kendisi haklı olarak bu meczup hakkında suç duyurusunda bulundu. 2023’ün Kasım’ında bu meczup cezalandırılmak yerine dosya Ankara’ya gönderildi. Dosya Ankara’da bir yıl boyunca açık. Aslında 10 günde kapatılması gereken, içinde hiçbir şey olmayan dosya açık tutuldu. Tayyip Erdoğan üç ayda bir kurultayımıza şaibe sözlerini söyledi. Bu şaibe sözlerine, Cumhuriyet Halk Partisi’nden kimse bir laf etmediğinde üç ay sonra bir daha söylüyordu. Üç ay sonra bir daha… Bir partinin kurultayına başka bir partinin atacağı iftiranın tutmayacağını herkes bilir. Dönüp de başka bir partiye, başka bir partinin atacağı iftiradan ne olacak? Bizi o tuzağa çekmeye, bu iftirayı bize konuşturmaya çalıştılar. Konuşmadık, sabrettik. Doğrusunu yaptık.
“İŞTE BİN 300 CEP TELEFONU, VARMI BİR TANE AYNI BAYİDEN ALINAN?”
O günün doğrusunun konuşulmaya başlandığında ne hale geldiği görüldüğünde, kullanışlı aparatlar, yalancı şahitler, hiç CHP ile alakası olmayan tiplemelerin CHP gibi gösterilmeye başlamasıyla onlar aradıkları zemini bulmaya çalıştılar. Ancak bir yıldır sayfasını açmadıkları dosyaya ifadeye çağırmaya, peşine düşmeye başladılar. İBB’ye kayyım atatmadığımız gibi partimize de kayyım atamak isteyenlere karşı son derece dik durduk. Şöyle bir noktaya gelindi: MASAK raporu istediler, MASAK. HTS kayıtları. Bin 300 delegenin hesap hareketlerine bakıp da bize verilen bilgi; MASAK raporumuz tertemiz. Ben biliyorum ki bu salondaki herkesin alnı tertemiz. Ama bir yandan İstanbul’daki birileri kendini Türkiye Başsavcısı sanan birileri iftiralar, hakaretler üretmeye devam ediyor. Oradan yalancı beyanları servis etmeye, yandaş kanallarda ya da sözde muhalif görünümlü ama CHP’yi tartıştırmaya talimatlı kanallarda abuk sabuk iddialar konuşuluyor. Yahu ne yalanlar atmadılar ki… Her birinize, tam bin 300 tane cep telefonu dağıtılmış. Şimdi bir şey yapacağım. Ankara’da başsavcılığın İstanbul gibi iftira odaklı değil, kanıt aradıklarını ki görevleri odur, buradan açıklıkla ifade etmem lazım. Yapılan iftiralar doğru mu diye hesap hareketlerine bakıyor. Doğru mu diye ona bakıyor. Savcıların bir görevi de lehe kanıt toplamaktır. O zaman şöyle mi yapsak yahu? Hani hep videolarda söylüyor ya dayı hoşuna gitmeyen bir şeyi söyleyen gence, Türkiye’den şikayet eden gence, şimdi bu iftirayı edenlere karşı bin 300 delegemiz, çıkarın telefonu. Çıkar telefonu göreyim, göster telefonu. Ey savcı bey biz bugün buraya sen kanıt toplayasın diye geldik. Bin 300 tane birbirinin aynısı, aynı marka, birbirinin seri numarasını takip eden bir telefonu görebiliyor musun burada? Bu salonun gelir ortalaması 60 bin lira. Milletvekilleri yükseltmese 50 bin lira. Bu telefonların her biri şu anda aynı baz istasyonuna sinyal veriyor. IMEI numarası üzerinden üretildiği gün, tarih, modem, alındığı yer belli. Bu hatta ne zamandır takıldığı belli. Bin 300 tane alın teriyle alınmış telefonun lehimize delil üretmek üzere baz istasyonunuza sinyal veriyoruz. İşte Cumhuriyet Halk Partisi budur. İşte sana bin 300 tane aynı marka telefon var mı bir tane aynı bayiden satın alınan? Teşekkür ediyorum arkadaşlar. Siz değil, size bu iftirayı atanlar yerin dibine girdiler şimdi.
“ONLAR YÜZÜNÜ MASKELEYEN SARAY YANDAŞLARI”
Bu salonda ortalama geliri 50 bin lira olan, alın teri ile çalışan aslan gibi delegeme, ‘Oradan, buradan şunu aldın’ yalanını atanlar, kendileri 120 bin lira maaş alıyorlar, 90 milyon liralık, eski parayla 90 trilyonluk lüks yatı gezip pazarlık yapıyorlar. Sonra da diyor ki ‘Bin 300 telefon verilmiş. İçinde soğuk cüzdan varmış. O soğuk cüzdanda da rüşvet paraları varmış.’ Bak bak bak. Kişi kendinden bilir işi. Soğuk cüzdan neymiş biliyor musunuz? Kirli para kriptoya dönüyormuş, o cüzdana yükleniyormuş. Örneğin geçmişte yaptığı bir kamu görevinde bir büyük iş adamından büyük bir parayı rüşvet olarak alan birisi, onu soğuk cüzdanla yurtdışına kaçırmayı bilir. Ey Sayın Başsavcı, bu salonda soğuk cüzdanı bilen de yok, alın teri olmadan telefon alan da yok. Ama soğuk cüzdanı kimin kullandığını biliyorum, günü gelince hesabını soracağız Allah’ın izniyle. Bir de utanmadan ‘Şikayet edenler CHP’li’ diyorlar. ‘Bizim bir suçumuz yok, CHP’liler kendileri suçluyorlar, kendileri konuşuyor’ diyorlar. Buradan söylüyorum, Erdoğan’a sesleniyorum. Bu partide öyle CHP’liler yok. Onlar CHP’li falan değil. Onlar yüzünü maskeleyen saray yandaşları, onları CHP’li diye kimse yutturamazsınız, onlar CHP’li değil. Menfaat çukuruna düşen işbirlikçiden CHP’li olmaz. Bir partinin Genel Başkanına ‘1 Nisan’da gidecek’ diyenden, 31 Mart seçimlerinde zafer değil hezimet bekleyenlerin yaptığı işleri kimse Cumhuriyet Halk Partisi’ne mal etmeye çalışmasın. Bunu yaparsan o salon ayağa kalkar, haddini bildirir sana. İşte Cumhuriyet Halk Partisi budur, budur. Bunlar 31 Mart zaferinin sahipleridir. Bunlar bu partinin onurlu, vicdanlı, cesur, kararlı evlatlarıdır. Bu evlatları kimseye karalatmam, kimsenin kendi çıkarına, ihtirasına, bu evlatları yedirmem, yedirmeyeceğim. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayı 1919 Sivas Kongresi’dir. Mandayı, himayeyi reddetmiş, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme görevini millete veren kongredir. Bu salondaki irade, Sivas Kongresi’nin iradesidir. Bu salondaki irade, 1972’de sosyal demokrasiyi iktidara taşıyan kurultayın iradesidir. Bu kurultaydaki irade, Mustafa Kemal Atatürk’e, ‘Manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddederiz’ diyebilen Tıbbiyeli Hikmet’in iradesidir. 19 Mart darbecilerine karşı direnen irade de, partisini bir avuç meczuba teslim etmeyen irade de, bu salonun iradesidir.
“AK PARTİLİ VE MHP’Lİ SEÇMENİN VİCDANINA SESLENİYORUM”
Biz birlik ve beraberlik içinde, kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ama AK Partili ve MHP’li seçmenlerin vicdanına seslenmek isterim. Mübarek Ramazan ayında kul hakkı yediler. Bayramda insanları ailelerinden, çocuklarından ayırdılar. 18-19 yaşında gençleri, hepimizin evlatlarını bir gün yatarı olmayan bir suçtan günlerdir hapiste tutuyorlar. Bugün hesap veremeyeceği düşünülüp kul hakkına giren darbeciler, cuntacılar mahkeme-i kübrada acaba ne yapacaklar? İktidarını sürdürmek için insanların kişisel namusuna rüşvet ve onların partisine terörle işbirliği iftirasını atmak hangi vicdanına, hangi ahlaka, hangi dine, nasıl bir dindarlığa sığar? O yüzden lütfen iftiracılarla, müfterilerle artık bundan sonra sorgulayarak, bunların attığı iftiraların muhatabının kendi evladınız, kendiniz, kendi öz vicdanınız olduğunu düşünerek lütfen hesaplaşın. Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır. Bugün gücü elinde bulunduranlar adaleti değil, kendi kurdukları batıl düzeni hakim kılmak istiyorlar. Hak çiğneniyor, adalet ayaklar altına alınıyor. Bugün Müslümanlar inancın şerefini, zalimin karşısında susarak değil, mazlumun yanında durarak taşıyacaklar. Zulm ile abad olanın akıbeti berbad olur. Bizim davamız makam davası değildir. Hak bâtıla galip gelene kadar mücadelemizi onurla sürdüreceğiz.”
“Bugün cumhurbaşkanı adayımızı ve arkadaşlarımızı içerde tutan dosyaların tamamının içi bomboştur. Darbe aceleye gelmiş, hazırlıksız yakalanmış, attığı iftiralara delil uyduramadan hızla ön seçime yetişmek için yaptığı işlerle adeta rezil rüsva olmuştur. Örneğin 2021 yılına kadar yani Ekrem Başkanın seçildiği 2019’dan sonra 2 yıl İBB’ye fatura kesen bir şirket vardır. Bu şirket bu faturaları kesmiş, parasını almış, sözleşmesi bitince bir daha oraya uğramamıştır. Başka bir yere gitmiştir. Bu şirket 2015 yılında ihaleyi almış, 2 yıl uzatılan ihalesi, 2019 seçimlerinden önce uzatılmış, o 2 yıl da görevini yapmış, bilboardları kiralamış, alması gereken faturayı almış, ödemesi gerekeni ödemiş ve çekilmiş, gitmiştir. İBB’ye iftira atılacakken, İBB’ye iş yapan herkesi ‘naylon faturalar kestiği anlaşılmıştır’ yazarken bu şirketi de yazmışlar. Bu şirket İBB’den o günden bugüne hiç iş almadığı halde, önceki faturalar da önceki sözleşmesinden olduğu halde son 5 yıldır Teknofest’i yapan ve Türkiye Yüzyılı kampanyası için cumhurbaşkanlığı kararıyla vergilerden, ihale mevzuatından muaf tutulan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından tek firma olarak kullanılan, 18 bakanlığa sadece Türkiye Yüzyılı kampanyasının bir kısmında 1.7 milyar lira fatura kesen bu şirket Tayyip Erdoğan’ın en yakını bu şirket, Fahrettin Altun’un tek muhattabı bu şirket, sırf fatura kesenlerin hepsine aynı gizli tanıkla aynı iftira atılıyorken, bu acelecilikle açığa karışmış ve bu gizli tanık iftiralarıyla birlikte tutuklananlarla gözaltına alınıp, sabahleyin Cumhurbaşkanının çok yakınına giden bir telefon üzerine onun talimatıyla şubeden serbest bırakılmış, suçüstümüzle birlikte bir odaya davet edilip servis edilmiş göstermelik tutuklanmıştır. Meselenin özü, Teknofets’i, Türkiye Yüzyılı’nı yapan şirketin Ekrem İmamoğlu’na naylon fatura çeken, işbirlikçi, bir şirket olduğu yalanını bütün Türkiye’nin gözü önünde bir kez daha hatırlatmak isterim. Şu kadarını söyleyim, Ekrem Başkanımızı yolsuzlukla, teröre yardımla itham ediyorlar. Ellerinde hiçbir şey yok. Zaman zaman televizyona çıkan meczuplaşmış, bizim yalanlamaktan yorulduğumuz bazı kişiler, efendim daha önce belediyelerin listesinde yer alan bazı isimler konusunda bizim, Ekrem Başkanın uyarıldığını, bu konuda ısrar ettiğimizi söyleyenler iftiracıdır, yalancıdır ve tamamen bir algı operasyonunun bir parçasıdır. Genel Başkan olarak ben ve bu salonda tek vücut olarak partimizin tüm Türkiye’deki iradesini temsil eden bizler, Ekrem Başkanımızın da belediye başkanlarımızın da namusuna kendi namuslarımız kadar kefiliz arkadaşlar.
“TACİZCİ, İFTİRACI, KAÇAKÇI, DOLANDIRICI GİZLİ TANIKLAR…”
Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarında sadece gizli tanık ifadesinin hiç kimse için tutuklanma ve cezalandırma sebebi olmayacağı açıkça yazılırken 100’e yakın suç kaydı bulunan tacizci, iftiracı, kaçakçı, dolandırıcı gizli tanıklar ve geçmişte İBB’de bu işleri yapan, İBB’nin temiz, şeffaf, yayınlanan ihalelerinden kaçan bir takım yandaşların iftiraları, milletin ne vicdanında kabul bulmuştur ne de sorgu tutanaklarında bizi mahcup edecek birşey ortaya çıkmıştır. Komployu hazırlayanlar aralık, ocak, şubat aylarında bir MASAK raporundan bahsettiler. Oysa MASAK raporunu 3 Mart günü talep ettiği savcılığın, 10 Mart günü ancak böyle bir rapor için bir haftada yazılmasını istedikleri rapor için bir uzman yardımcısını zorla razı edebildikleri, MASAK’ta bu rapora imza atacak bir kıdemli yönetici bulamadıklarını ancak bizzat Mehmet Şimşek’in baskısı ve etkisiyle, Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’e verdiği vazifeyle bir uzman yardımcısına rapor hazırlatılmış. Raporda itham edilen, şüpheli gösterilen tüm hesap hareketleri tek tek savunmada ispatlanmış.
Örnek: ‘15 yıl önce bir arsa almışsın’ Ekrem Başkan’a. ‘Evet’, ‘Ödediğin para tapu kaydının 20’de biri bile değil. Bu sana rüşvet olarak verilmiş. Paranın yüzde 5’ini vermişsin koca tapuyu almışsın. Değerine bak. Ekrem Başkan‘ın 14 yıl önce dönüp de avukatına ‘ya biz onu kredi ile aldık’ demesi ile ve 20’de bir paranın Ekrem Başkan’ın hesabından ödenen kapora olduğunun, 20 katının bir kamu bankasından kredi kullanıldığının, paranın bankanın hesabından kişinin hesabına geçtiğini görünce Savcı ‘Ha tamam burası böyleymiş’ deyip geçtiği gibi MASAK raporu tel tel dökülmüş, MASAK raporu bir kanıt olarak tutuklamaya konulamamış ve milleti kandırmaya yönelik algı operasyonu orada yerle bir olmuştur.
Bir yandan da Ekrem Başkanı, İBB’ye kayyum atayabilmek için terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar ve söyledikleri yapılan iş, ‘kent uzlaşısı’dır. Açıkça söyleyelim, ben kent uzlaşısı sözünden, tanımlamasından korkmam. Ancak bu DEM Parti’nin bir tanımlamasıdır. Kendi parti meclislerinde aldıkları bir kararla ‘biz kazanacağımız illerde kazanacağız, kazanamayacağımız illerde kayıtsız, şartsız muhalefeti desteklemek yerine eğer aday kent suçu işlemeyeceğine, hak ihlali, ayrımcılık yapmayacağına inandığımız bir adaysa kent uzlaşısı noktasında yaklaşacağız’ dediği bir parti meclisi kararıdır. Ancak CHP, kent uzlaşısının bu tanımını reddetmemekle ama ‘DEM, DEM kökenli Kürt, batıdaki Kürt, doğudaki Kürt’ bu kelimelerin hiçbirini kriminalize etmemekte ve listelerinde bulundurabildiği gibi eski, önceki dönem AK Parti’li, MHP’li, İYİ Partili pek çok ismin de listelerinde olmasına Türkiye İttifakı adını vermekte, tüm renkleri kucakladığını söylemektedir. Bakın Ekrem Başkanı tutuklamak istedikleri, terörden tutuklayarak kayyum atamak istedikleri soruşturma evresine kendine sorguda sordukları şudur: ‘Kent uzlaşısı ile batı il ve ilçelerindeki Kürtlerin belediyeleri kazanamasalar da belediye meclislerinde belli sayılarda kota elde edilmesi sonucunda belediye meclis kararlarında söz sahibi olmalarının, yerel yönetimlerde yer almalarının ve siyasi bir denge unsuru olmalarının amaçlandığı’ suça bakın.
“DÜRÜST, ÇALIŞKAN, TEMSİL NİTELİĞİ OLAN KÜRTLERİ SEVE SEVE VE BAŞ GÖZ EDEREK LİSTELERİMİZE KOYDUK”
Biz bu seçimlerde Türkiye İttifakında AK Parti’li, İYİ Parti’li, MHP’li isimleri, kanaat önderlerini listelerimizde bulundurduğumuz gibi geçmişte DEM Parti’de siyaset yapmış ya da yapmamış, bir parti üyeliği olan ya da olmayan ancak kitleleri harekete geçirebilecek dürüst, çalışkan, temsil niteliği olan Kürtleri seve seve ve baş göz ederek listelerimize koyduk. Bunun sağlanması için suçladıkları belediye başkanlarına, altında imzamla ilçe başkanlarına gitmiş yazım var. CHP’nin sahada yaptığı incelemeler, milletvekillerinden, sizlerden gelen raporlar, anketler ve siyasi görüşmeler sonucunda Türkiye İttifakı kapsamında biraz önce saydığım 4 partiden, geçmişte siyaset yapmış olan isimlerin belediye başkanları tarafından ‘eskiden bize rakipti’ diyerek ya da ‘kendi listemi oluşturmak istiyorum’ diyerek listelere konulmak istemedikleri hususunda bu konuda kararın merkezi olduğunu ifade etmiştik. Buradan bir kez daha söylüyorum, savcının yaptığı ‘kent uzlaşısı’ tanımlaması keşke böyle yapılabilse de batıdaki Kürtler temsil olanağı tamamen bulabilseler de sadece Kürtler değil, belediye meclislerinde seçimi kazanamayacak tüm partilerin temsilcileri olsa da o kentin uzlaşısı, o kente en iyi hizmet için birleşse.
Ben adına ‘kent uzlaşısı’ deseler bizim Türkiye İttifakı dediğimiz bu süreçte belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa partinin genel başkanı olarak kendi talimatım olarak ilettiğimi ve sorumlunun ben olduğumu açıkça ifade ediyorum. Partimiz her kesimden olduğu gibi Kürtlerin de partisidir. Ama iktidar, Kürtlerin belediye meclislerinde temsil edilmesini suç saymaktadır. Biz barıştan yanayız. Barışa destek oluruz, kendi önerilerimizi dile getiririz. Terör örgütünün silah bırakacağı, Kürtlerin sorunlarının demokratik yollarla açılacağı her türlü girişimi yıllardır istikrarla savunduk, savunmaya devam ediyoruz. Ama karşımızdaki iktidar, batıda seçimlere giren Kürtlere terör yaftası yapıştırmaktan çekinmiyor. Ekrem Başkana yapılan kumpas, bir yanı ile Kürtlerin seçilme ve seçme hakkına kurulan kumpastır. Kürtler, CHP’ye güvenebilirler ama kendilerini defalarca kandırmış, her fırsatta suçlamış, cezalandırmış ve zulmetmiş olan bu AK Parti iktidarına en kuvvetli yanıtı yine kendileri vereceklerdir. Eğer bugün hala kayyum varsa, seçilmiş siyasetçiler hala hapisteyse, çözüme dair söylenen her sözün altı boşaltılmaktadır.
Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçer. Türkiye demokratikleşecek, tüm sorunlarını hep birlikte çözecek, iktidarın çıkar hesapları alanından çıkarılacak bu sonucun TBMM zemininde şeffaflıkla, samimiyetle, toplumsal mutabakatla çözülmesi için her gayreti göstereceğiz. Kürtlerin de teminatı biziz ve onları değersiz görmeyen tüm siyasi partiler bizim için değerlidir. Ancak terör sürecinde en büyük bedeli ödemiş şehitlerimizin analarının, evlatlarının ve gazilerimizin gözünün içine bakamayacağımız hiçbir işin de içinde olmayacağımızı açıkça ifade etmek istiyorum.
“MASAK RAPORU BİR POŞET PEÇETEDEN İBARET”
Şimdi öyle bir hale düştüler ki MASAK raporu bir poşet peçeteden ibaret. Tanık, gizli tanık beyanlarını destekleyecek kanıt dosyada ara ki bulasın, bir tane kanıt bulamadılar. İddianame yazacak MASAK patladı, kanıt yok, yalancı şahit çınar, meşe gibi odunlardan ifadelerinin birbiriyle çelişkileri avukatlar tarafından yakalanıyor, yüzlerine vuruluyor, çare yalancı tanık bulmakta. Öyle bir noktaya savruldular ki geçmişte İBB’de çalışan şimdi kamuda, Anadolu Ajansı’nda, bakanlıklarda, Cumhurbaşkanlığında iş yapan firmaların sahiplerini çağırıp yalancı tanıklığa meyletmelerini, onları yalancı tanıklığa zorlamaya çalışan görüşmeler yapılıyor. Kimi zaman İstanbul’daki sözde adalet sarayında kim zaman hakimevlerinde, kimi zaman bambaşka mekanlarda. Her biri ile ilgili detaylı bilgimiz var. Bu kişilere yapılan baskılarda kişiler ‘ben oraya girmedim, İstanbul bana ters, ben zaten buranın işini aldım’ deyince ‘buradan ekmek yiyorsun, ne olur orada ortaya çıkarılması gereken bir rüşvet çarkına şu ifadeyi imzalasan, sen bunu söylesen ne olur’ diyene ‘günü olur iftira olur’ diyeni odasından kovan, ‘Bundan sonra alırsın sen o ihaleleri’ diyenlerin hukuk fakültesinden diplomalarının olması, dünyanın en kutsal mesleği, savunma mesleğinin karşısında iddiaları oluşturmak için bu kadar ahlaki zeminden uzaklaşmaları… kendileri için değilse bu ülkede onları bu mevkilere getiren bir iktidarı 23 yıldır yenemediysek en büyük sorumluluk bize aittir. Hepsi için ne yapmak gerekiyorsa, ilk seçimde seçimleri kazanıp bu ülkeyi yeniden demokrasi ile tanıştırarak mutlaka başaracağız. Yargıdaki bir avuç çetenin yargılandıkları günleri göreceğiz eninde sonunda. Silivri’de kadın mahkumları SEGBİS ile çağırıp ‘1.5 yaşında, 3 yaşında kızın varmış. Bak son kez burdayım. Ekrandan giderim 10 yıl ne beni ne evladını görürsün’ ifadelerini kullananların SEGBİS görüşmesinin kaydını sildirmek üzere bu ifade bize ulaştıktan sonra çabaladıklarını, uğraştıklarını ve orada o görüşmenin kaydını sildirmeye çalıştıklarını biliyorum. O görüşmelerin en yakın zamanda televizyon ekranlarında yer alması için gayret sarf ediyorum. Eninde sonunda bunları Türkiye’ye de dünyaya da rezil edeceğim. Size söz veriyorum.
“AKIN’IN İFTİRALARINI VE BİZİM BUNLARIN HER BİRİNİ TEKER TEKER ÇÜRÜTTÜĞÜMÜZ KANITLARI TRT EKRANLARINDAN CANLI YAYINLANSIN”
Buradan bir meydan okuma, bir özgüven ifadesini tekrar etmek boynumun borcudur. Tayyip Erdoğan, eğer hani bir zamanlar ‘onlar bu davanın avukatı’ diyip rahmetli Baykal’a ‘ben de savcısıyım’ diyorlardı ya. Hani Zekeriya Öz’ün yerine geçiyorlardı ya şimdi Erdoğan’a diyorum ki ‘Ben Ekrem İmamoğlu’nun bu davaların avukatıyım. Sen de bu Akın Gürlek yerine savcısıysan ve cesaretin varsa getir düzenlemeyi hızla geçirelim, bu hafta yapalım. Talep eden sanıklar açısından her dava olacak diye bir şey yok ama talep edildiğinde canlı yayını açalım ve sizin iftiralarınızı, Akın’ın iftiralarını ve bizim bunların her birini teker teker çürüttüğümüz kanıtları TRT ekranlarından canlı yayınlansın. Görelim bakalım bu millet iftiraya mı yoksa tertemiz vatan evladına, cumhurbaşkan adayına mı sahip çıkıyor. Hodri meydan.
“HER BİRİMİZDEN 13 BİN 500 LİRA ÇALDILAR”
Yandaş basında ‘İBB’de 560 milyarlık yolsuzluk’ dediler, bir lirasını ispat edemediler. Ekrem Başkanın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte bu milletin hazinesinden 30 milyar dolar sattılar, yani tek bir kişinin koltukta oturmak için milletimize ödettiği bedel şu: Bir aylık bebekten 104 yaşındaki amcamıza kadar 86 milyon vatandaşa bölüştürürsek her birimizden 13 bin 500 lira çaldılar. Seçilmiş belediye başkanının mazbatasına, 31 yıl önceki diplomaya, şirketlerin mal varlıklarına el koyanlar, bu ülkede devlet tarafından verilen hiçbir kağıdın güvencesinin, karşılığının olmadığını bütün dünyaya haykırdılar. Bu ekonomiye yapılacak en büyük kötülüktür. Ekrem İmamoğlu le yarışmaktan korktukları için faizler yükseliyor, enflasyon yükseliyor. Daha dün elektriğe yüzde 25 zam yaptılar. Siyasi operasyonların faturasını millet ödüyor. Risk primi diye birşey var. Belediyenin de bakanlığın da hazinenin de özel şirketin de yurt dışından bir para bulacağı zaman risk primi faizinin tutarını belirliyor. Risk primi 19 Mart sabahı darbe girişimi başladığında 279’la başladı. Herkes çok endişeliydi. Bugün 320’dir. Muadilimiz ekonomilerde 100’ün altında olan risk primini 320’ye çıkaran işte kendi iktidarı için milleti düşünmeyen anlayıştır.
“MEHMET ŞİMŞEK DÜNYADA DEMOKRAT GÖRÜNEN, TÜRKİYE’DE CUNTANIN MALİ AYAĞI OLAN KİŞİDİR”
Mehmet Şimşek, yurt dışı yatırımcılarla toplantılar yapıyor ve Türkiye’ye para çekmeye çalışıyor. Bu toplantılardan birine giderken yolladığı davet mektuplarından ikisi TÜSİAD’ın yöneticilerine ait. Oysa o yöneticilerin bu yargılama süreci öncesinde iş dünyasına gözdağı olsun diye kendi kürsülerinde yaptıkları ekonomi eleştirileri yüzünden yurt dışına çıkış yasağı var. Mehmet Şimşek’in yurt dışında sözünü dinletmeye gittiği yerde yurt dışında 70 ülkeye ihracat yapan TÜSİAD başkanı davetli olduğu toplantıya yurt dışına çıkış yasağı olduğu için gidemiyor. Soruyorlar ne suç işlemiş diye, ‘hükümeti eleştirmiş’ diyorlar. Mehmet Şimşek o insanları ikna edip para bulmaya çalışıyor. Mehmet Şimşek dünyada demokrat görünen, Türkiye’de cuntanın mali ayağı olan kişidir, bunu deşifre etmeye devam edeceğiz.”