CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Suriye özel gündemiyle toplantıya çağırdığı Parti Meclisi toplantısında, “Eğer Tayyip Bey iktidardaysa yüzü gülenler belli. En son Tayyip Bey, İsrail’in yüzünü güldürdü. Çok mutlular, gülüyorlar, keyifleri yerinde. Trump’ın yüzü güldü, keyfi yerinde. Ama bu memlekette yüzü gülen bir emekli, bir asgari ücretli yok. O yüzden artık vatandaşın gerçekten yüzünün gülmesi için bu ülkeye halkın iktidarının gelmesi lazım. Bu iradeyi sokakta görüyoruz” ifadesini kullandı.
CHP PM, CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında özel gündemle toplandı. PM’nin gündeminde, HTŞ’nin 8 Aralık’ta Şam’a girmesinin ardından Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin bölgeye ve Türkiye’ye etkileri vardı. Özel, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, “Şu anda Suriye’de yaşananlara en çok sevinen iki grup var: Bir İsrail, iki AK Partililer. İsrail ile AK Partililer aynı şeye bu kadar çok seviniyorlarsa burada Türkiye’nin çıkarına olmayan, hepimizin bilmediği ya da herkesin bilip de kimsenin söyleyemediği bir şeyler var. Bizim göçmenlerin deyimiyle ‘Bu işte bir enayilik var.’ İsrail’in planının Amerika tarafından Türkiye’ye söylenip, Rusya ikna edilip ortaya çıkan kompozisyonun sonunda bugün Trump‘tan dün akşam Türk televizyonlarında AK Parti‘ye müzahir isimlerin, kalemlerin, seslerin ve sözlerin coşkusu vardı. Ne demiş Trump Erdoğan’a, ‘Çok iyi anlaştığım biri. Çok güçlü ve kuvvetli bir ordu kurdu’ demiş. Keşke TSK’yı kastediyor olsa. Hepimiz biliyoruz ki HTŞ‘yi kastediyor. Bu tonu hatırlıyor musunuz? Bu ton Trump‘ın Erdoğan’a yazdığı tehdit mektubundaki ton. Ton aynı ton. Yukarıdan bakıyor. Sırtını sıvazlıyor şimdi. Geçen sefer tehdit ediyordu. O mektubun anahtar kelimesi ‘akıllı ol, aptal olma’ydı. Bu mektubun anahtar kelimesi ‘Erdoğan akıllı davranıyor'” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN CUMHURBAŞKANI BUNU HAK ETMİYOR, O YÜZDEN ONU DEĞİŞTİRECEĞİZ
“Bu açıklama sadece bir övgü değil, aba altından sopa göstermek var. Büyük ağabeyin mahalledeki bıyıkları yeni terleyen kabadayı delikanlının sırtını sıvazlaması var. Ona verdiği görev var, ödev var. ‘Aksi takdirde başına geçmişte ne geldi, onu hatırla’ var. Anahtar kelimeler özenle seçilmiş. Trump‘ın dünkü açıklamasına sevinen AK Partililere diyorum ki ‘Trump’ın o mektubu beni ne kadar utandırdıysa bu açıklaması da o kadar utandırdı.’ Partinizin Genel Başkanı bu tonu duymaya ve bununla mutlu olmaya devam edebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bunu hak etmiyor, o yüzden onu değiştireceğiz. Böyle konuşamayacakları bir Cumhurbaşkanımız olacak.
ERDOĞAN İLE TABAN TABANA ZIT DÜŞÜNÜYORUZ
Suriye’deki bu büyük gelgitlerin sonucunda, şimdi geldiğimiz noktada bu sığınmacıların bir an önce gitmesi gerekiyor. Bununla ilgili Erdoğan ile taban tabana zıt düşünüyoruz. Erdoğan, ‘İsteyenler gider, kalanlar başımızın üzerindedir’ diyor. Artık bu işin ensarı, muhaciri falan kalmadı. Şu anda Suriye’de şartların bugün gitmeye elverişli olmadığını söyleyene ‘eyvallah’ derim. Ama şöyle demesi lazım: ‘Suriye hızla istikrara kavuşacak, buna katkı sağlayacağız ve hepsini memleketlerine yollayacağız’ demek yerine, diyor ki ‘Suriyelilerin başımın üstünde yeri var.’ Vallahi senin üzerinde başının üzerinde değil; onlar bu ülkedeki yoksulların aşı üzerinde oturuyorlar, işi üzerinde oturuyorlar. Bu yüzden de bizim yoksulumuz yerine bakılan, ilaçları karşılanan, ameliyat masrafları karşılanan, dünya kadar masraf edilen; bizim işsizimiz yerine istihdam edilen 4 milyon 500 bin Suriyelinin bir an önce memleketlerine dönmesi için bir dizi tedbirin bir an önce harekete geçirilmesi gerekiyor. Suriye’nin askeri ve siyasi istikrarına kavuşması için Amerika’yla onun sizinle konuştuğu bu tonda değil, sizin onlarla çok daha ciddi bir tonda konuşmanız lazım. Avrupa Birliği ile yaptığınız görüşmelerin temelinde Suriyelilerin Suriye’de, bütün Suriye’yi temsil eden bir yönetime hızla kavuşması, uluslararası denetime girmesi, bu sağlanana kadar uluslararası kuruluşların harekete geçirilmesi, mutlaka orada askeri istikrarın da çok uluslu yapılar tarafından gözetilmesi, siyasi istikrarın büyük bir kararlılıkla savunması ve getirilmesi, ardından ekonomik istikrara bölgenin kavuşturulması lazım. Bunların yapılacağı süreçte, AB’nin elinin taşın altında olması lazım. Birleşmiş Milletler’in özellikle Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin mutlaka sürecin tam ortasında olması lazım. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın, Asya Altyapı ve Yatırım Bankası’nın Suriye’nin yeniden ayağa kaldırılması için mutlaka kapsamlı projelerle kapsamlı paketlerle, kapsamlı programlarla bu işin tam ortasında olması lazım.
TÜRKİYE’NİN ÇOK ISRARCI VE MESELEYE KARARLI ŞEKİLDE YAKLAŞMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ
CHP olarak bu konuları, bu kurumları çok büyük bir kararlılıkla takip ediyoruz ve bu konuda Türkiye’nin çok ısrarcı ve meseleye kararlı şekilde yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz. Sorunun kalıcı çözümü için meseleye ‘Giden gider, kalan kalır’ değil, ‘Tamamını memleketlerine göndereceğiz, uygun şartları sağlayacağız, dönüşleri bir takvim dahilinde önce teşvik edeceğiz sonra artık buradaki ayrıcalıkları tamamen ortadan kaldıracağız’ denmesi gerekiyor. Bir eve dönüş paketi var, ama bu Almanya’nın önerdiği gibi nakit değil, o parayı alıp bir kapıdan çıkıp öbür kapıdan girmeyi asla kabul etmiyoruz. Mutlaka bu yaratılan kaynakların önce Suriye’deki barınma sorununu, sonra memleketlerine dönecek olanların en acil ihtiyaçlarının hızlı şekilde çözülmesini, okulların ve ardından mutlaka fabrikaların, işyerlerinin hayata geçirilmesi noktasında büyük bir emek, gayret ve dünyadan sağlanan finansmana ihtiyaç olduğunu ifade ediyoruz.
SURİYELİ ÇALIŞTIRACAKLARSA SURİYE’DE ÇALIŞTIRACAKLARI ŞEKİLDE TEŞVİK MEKANİZMALARINI HAREKETE GEÇİRİLMELİ
Hepimizin içini sızlatan bir şekilde Türkiye’deki bir asgari ücretlinin aldığı maaşın kendisi için çok düşük, bunu ödeyen bir ihracatçı için ise çok yüksek, hele hele tekstil ihracatçısıysa çok yüksek olduğunu ve bu açmazın yapısal sorunlardan kaynaklandığını her seferinde ifade ediyoruz. Bu yüzden Türkiye’de fason tekstil üreticilerinin teker teker Mısır’a, Türki cumhuriyetlere hatta Kuzey Afrika’ya taşındığını biliyoruz. Türkiye’de bazılarının Suriyelilerin ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının kayıt dışında olsa bazı sektörleri ayakta tuttuğunu ifade ettiklerini biliyoruz. Onun için Mısır’a değil, Kuzey Afrika’ya değil; eğer taşınacaksa fabrikalar Suriye’ye taşınmasını, Türkiye sınırına yakın yerlerde çok sayıda Suriye’nin istihdam edilebileceği hem sektörün çok uzak coğrafyalara gitmesi, yeni maliyetlere katlanması, yeni zorluklara katlanması yerine Türkiye’nin yanı başında Suriyeli çalıştıracaklarsa Suriye’de çalıştıracakları şekilde bir planlamayı Türkiye’nin önüne koymayı, bu noktadaki çok ciddi teşvik mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
BİLİMSEL BİR ŞEKİLDE ONLARI TEŞVİK EDECEK YÖNTEMLERİ DİLE GETİRİYORUZ
CHP olarak yaptırdığımız saha çalışmalarından gelen erken sonuçları değerlendirdik. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların, Suriye’ye gitme motivasyonları ve Türkiye’de kalma motivasyonlarının en net şekilde ölçme değerlendirmeye tabii tutulup odak grup çalışmalarından çok önemli ipuçlarını buluyoruz, bunun en ciddi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin çocuklu aileler, çocuklarının geleceği, özellikle üniversite eğitimleri için sürekli kaygı ifade ediyorlar. Türkiye’de doğmuş ya da Türkiye’de bulunanların Türkiyeli öğrencilerin yerine ya da önüne değil ama Türkiye’ye yurtdışından dünya kadar yabancı öğrenci gelirken Türkiye’de eğitim almak istediklerinde, burada öncelik sahibi olabileceklerini değerlendiriyoruz. Yine belli tarihe kadar gitmeleri şartıyla zaman zaman Türkiye’ye ayrıcalıklı vizelerle gelip dönebileceklerini, kısıtlı süreli vizelerle Türkiye’de tatil yapabileceklerini, Türkiye’ye gelip gidebileceklerinin güvence altına alınabileceğini öneriyoruz. Yine belirli yaşın ilerisindekilerin -tabii Türkiye’de Türklere parayla sağlanan birçok olanaktan ücretsiz yararlanmalarının verdiği imkanla- Suriye’de hastalıklarına çare bulunamayacağını, ileride kötü bir hastalığa yakalanırsa Türkiye’nin kendisini iyileştireceğini, Suriye’deki çökmüş sağlık sisteminden bahisle Türkiye’de kalmak istediklerini görüp Suriyeli çözülemeyen sağlık sorunları için geçici sağlık vizeleriyle Türkiye’de tedavi olabilmelerini, belki bu amaca matuf Hatay’da ve sınır illerinde özel hastanelerin ya da mevcut hastanelerin güçlendirileceğini ya da bu hizmete özel kamu hastanelerinin oluşturulabileceğini öneriyoruz. Bu noktadaki çalışmaların tamamını ‘Bir Suriyeli niçin kalmak ister, gitmek için ne ister? Buradaki motivasyonu nedir’ odak grup görüşmelerinden alıyoruz ve bilimsel bir şekilde onları teşvik edecek yöntemleri dile getiriyoruz.
GEÇİCİ SIĞINMACI STATÜSÜNDE 2 MİLYON 953 BİN KİŞİYİ TÜRKİYE’DE TUTUYORUZ
Türkiye tam 13 yıldır fiilen, resmen de 11 yıldır 2013’te çıkardığı, 2014’te de yönetmelikle desteklediği bir kanunla geçici sığınmacı statüsünde 2 milyon 953 bin kişiyi Türkiye’de tutuyoruz. Bunların Türkiye’ye gelmesindeki sebep, bütün dünyadaki uluslararası hukuktaki gibi, ülkelerindeki bir karışıklık, soykırım tehdidi, sıcak savaş ve bu savaştan kaçma motivasyonu ve toplu hareket etmeleriydi. Toplu halde birçok insan bunu söyleyip geliyorsa, haklıdır mantığıyla geçici sığınma statüsü verildi. Şimdi o rejim yok. Esad yok, gerekçe ortadan kalktı. Bütün dünyada kabul ediyor ki iklim, yoksulluk veya da ekonomik krizler geçici sığınma sebebi değildir. Geçici sığınmacılık statüsü verilemez. Bu sebepten bu durum ortadan kalktığına göre, elbette belli bir takvim içerisinde, ama bu kişilere önce teşvik, ardından da ayrıcalıkları tamamen önce ortadan kaldırarak daha sonra da onların memleketlerine dönmesi içi fiziki değil ama kanuni düzenlemelere yönelik onlara bir zorlama, daha doğrusu buradaki pozisyonlarını artık Suriye’de sürdürme noktasındaki bir devlet kararlılığının öyle şiddetle, zorla değil ama kanunu düzenlemelerle ve TBMM eliyle yapılması gerektiğini de büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyoruz.
ONLAR SENİN BAŞININ DEĞİL, MİLLETİN AŞININ VE İŞİNİN ÜSTÜNDEDİR
Bir diğer mesele de Türkiye’deki geriye kalan 2,2 milyon kişidir. Erdoğan’ın hepimizin gözlerinin içine bakarak hem Suriyeliler açısından hem de 2,2 milyon yakalandığı halde sınır dışı edilmeyenler açısından ne düşündüğünü söylemesini bekliyorum. Erdoğan’a bunu soruyorum. Bütün gazeteci arkadaşlarım, ‘Ana muhalefet lideri bunu sordu, ne diyorsunuz’ diye sorun. Çünkü Erdoğan’ın aklındaki şudur: ‘Ben bu 6 buçuk milyon kişinin en az yarısını, Türkiye’deki 4 milyon Suriyelinin en az yarısını vatandaş yaparsam, seçimlerde oy kullandırtabilirsem, belki bu seçimlerde bir şansım olabilir’ diye kendi çaresizliğini ülkenin felaketine dönüştürme kararlılığında olduğunu seziyorum, görüyorum ve bu konuda ciddi şekilde endişe ediyorum. Endişem seçimi kaybetme değil. Kendisini 2 milyon değil, belki 5 milyon, 6 milyon, 8 milyon farkla yeneceğimizden hiçbir şüphem yok. Ama onun vatandaşlık vermeye kalktığı Suriyelilerin bu ülkede -ülkelerinde artık ne Esad varken ne savaş varken- kalmalarının bu ülkeye en büyük kötülük olduğunu ifade ediyorum. O yüzden ‘İsteyen gider, kalanlar başım üstündedir.’ Bir daha söylüyorum: Onlar senin başının değil, milletin aşının ve işinin üstündedir.
“BİZ ASGARİ ÜRETLİYİ, EMEKLİYİ ASLA EZDİRMEDİK” LAFLARINI DA KENDİLERİNE YUTTURURUZ
Sokakta Suriye meselesi, rejim değişimi, dünya lideri gibi AK Parti’nin pompaladığı şeyler değil de ‘Ne zaman gidecekler’ bir de ‘Benim asgari ücretim ne olacak’ konuşuluyor. Asgari ücret tartışmaları çıktığında dediler ki ‘Biz gerçekleşen enflasyona göre zam verirsek bu enflasyonu artırır. Hedef enflasyona göre verelim.’ Erdoğan, 2024 yılı boyunca bir kuruş asgari ücrete enflasyon iyileşmesi yapmadı. Buna rağmen yüzde 50 enflasyon gerçekleşti. ‘Yüzde 25’e göre zam verelim’ diyorlardı, yani yaptıkları hesap 21-21 bin 500 lira asgari ücrete milleti razı etmeye çalışıyorlardı. Asgari ücretlinin kirasına, ulaşımına, elektrik, su, telefon, haberleşme, temel gıda harcamalarına baktığınızda ki bunun dışında zaten bir harcaması yok. Asgari ücretlinin enflasyonu yüzde 78. Bu zam verildiğinde 30 bin lira oluyor. Oysa refah payı da verilip, durumunun iyileştirilip biz iktidarda olsak ilk erimde 35-40 bin lira yapmak gerekir. Ama bu aşamada ‘30, altında yokuz’ dedik, uzun süredir mücadele verdik. Şu anda asgari ücretle ilgili beklentinin 30 bin lira ve üzerinde gerçekleştiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz. Bu yüzden döndüler, ikisinin arasında bir formül olsun, ‘Yüzde 30-40 arası zam’ diyorlar. ‘Biz asgari ücretliyi, emekliyi asla ezdirmedik’ laflarını da kendilerine yuttururuz ama bizim asgari ücret beklentimiz 30, bunun altında yokuz. Şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da sahada, sokakta, fabrikada, her yerde bu mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
ERDOĞAN ALTIN HESABI YAPMAYA BAŞLAMIŞ
Sayın Erdoğan dün ilk kez altın hesabı yapmaya başladı. Arkadaşlarıma demiştim, ’Biz ısrarla anlatalım. En sonunda bu altın hesabına gelecek. Bizim hesabımızı konuşmaya başlayacak’ diye. Türkiye’de konjonktürel pek çok şey konuşabilirsiniz. Bir hesap şaşmaz, Fitnat Teyzemin altın hesabı şaşmaz, Mahmut Enişte’nin altın hesabı şaşmaz. Dün çıkmış diyor ki ‘Altının onsu, son bir yılda iki kat değerlendi.’ Ondan önceki dört yılda da başka bir şey olmuş. Fitnat Teyzem ona bakmaz. ‘Tayyip Bey geldiğinde ben emekli maaşımla sarrafa gittiğimde kaç altın alıyordum?’ Fitnat Teyze’nin Tayyip Erdoğan’ın iktidarda olmasından dolayı her ay beş buçuk çeyrek altın kaybı var. Fitnat Teyzem bu hesabı bilir. Şunu soruyoruz biz: ‘Sen geldiğin gün Mahmut Enişte kaç para emekli maaşı alıyordu, o parayla kaç altın alıyordu?’ Yok. Sen dön buğday hesabı yap, bulgur hesabı yap. Bunları da yaparsan hepsi ortada. Bana pinpon topuyla gelme. Fitnat Teyze’ye, Mahmut Enişte’ye bakır çubukla, pinpon topuyla gelme. Herkes kendi enflasyonunu biliyor. Bu ülkede 25 yıllık bir hesap görülecekse altın hesabıyla görülür. Onun dışında ‘Yok eski seri, yok yeni seri, 10 yıl önce şu yöntemi değiştirdim…’ Hiç umurumuzda değil. Altın hesabını yapmaya başlamış, memnun oluyorum. Ama her dört çeyrek altın, bizim asgari ücretlimizin AK Parti’yi iktidarda tutma maliyetidir. Bu kadar düşük asgari ücrete göre bile, kendi emeklisini ezmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu yüzden biz 30 bin liralık asgari ücreti, emeklilere de bir asgari ücret verilmesini ve bu sürecin sonucunda Türkiye’de artık yüzü gülmesi gerekenlerin yüzünün gülmesini savunuyoruz.
TAYYİP BEY, İSRAİL’iN, TRUMP’IN YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ AMA BU MEMLEKETTE YÜZÜ GÜLEN BİR EMEKLİ, BİR ASGARİ ÜCRETLİ YOK
Eğer Tayyip Bey iktidardaysa yüzü gülenler belli. En son Tayyip Bey, İsrail’in yüzünü güldürdü. Çok mutlular, gülüyorlar, keyifleri yerinde. Trump’ın yüzü güldü, keyfi yerinde. Ama bu memlekette yüzü gülen bir emekli, bir asgari ücretli yok. O yüzden artık vatandaşın gerçekten yüzünün gülmesi için bu ülkeye halkın iktidarının gelmesi lazım. Bu iradeyi sokakta görüyoruz. Buradan bütün umutsuzlara şunu söylüyorum: Şuna kırıldığınızı biliyorum, ‘Suriye’de bir şeyler olmuş. O olandan sonra milli bayram ilan etti bunlar. Bizim çocuk yine aç. Ben yine ayın sonunu getiremiyorum. Kredi kartını artık döndüremiyorum’ diyorsunuz. Bunda haklısınız. Bunlar gerçekten sizin sesinizi bastırmak için Suriye yaygarası yapıyorlar. Ama gerçek ses ve haklı ses hiçbir suni gündem tarafından bastırılamaz. Bu suni gündemin karşısında CHP olarak vatandaşın gerçek gündemini konuşmaya, savunmaya devam ediyoruz. 80 milyonun CHP’den umudu var. Hep birlikte olacağız, hep birlikte başaracağız. Birileri Trump’un ve İsrail’in zaferini kendi başarısıymış gibi göstermeye çalışadursun -ki kendi Dışişleri Bakanı dünyaya anlatıyor, ‘Biz yapmadık, hiç etkimiz yok, sonunda haberimiz oldu’ diye- ama içeride ‘Biz başardık, biz kazandık.’ Türkiye 13 yılı kaybeden, canlarını kaybeden, çok para kaybeden bir noktadadır. Kayıpların durması ve yerine konması… Bunun var bir çaresi onun da adı CHP.”
Parti Meclisi toplantısı Özel’in açılış konuşmasının ardından basına kapalı olarak devam etti.
KAYNAK: ANKA