İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katıldığı bir televizyon programında organize suç örgütü lideri Sedat Peker’den 10 bin dolar alan bir siyasetçi olduğunu açıklamasıyla başlayan tartışmalar sürüyor.
Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, Soylu’nun önceki günlerde kendisinden söz konusu ismi isteyen Meclis Başkanı Mustafa Şentop ile yaptığı 1,5 saatlik görüşmeyi değerlendirdi.
“Soylu’nun savcılara herhangi bir bilgi vermediğini öğrendim” diyen Zeyrek, “Peki Soylu savcılara isim vermemişse savcılar o ismi nereden öğrendi ve Şentop neden ‘O isim savcıda’ dedi?” sorusunu gündeme getirdi.
Deniz Zeyrek’in “Sıcak patates” yargının kucağında kaldı” başlıklı yazısı şöyle oldu:
“Kırmızı Pazartesi” isimli romanı bilirsiniz.
Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in 1981’de yayınlanan yedinci romanı.
Marquez’in 1982’de aldığı Nobel Edebiyat Ödülü’nün belki de en önemli dayanağıdır.
Özünde namus cinayeti kavramı işlenmiştir ama romanı ünlü yapan, katilleri de maktulü de suçu da (cinayet) önceden bilen bir toplumun suç karşısındaki kayıtsızlığı olmuştur.
Pablo ve Pedro Vicario kardeşlerin Santiago Nasar’ı öldüreceğini belediye başkanı dahil herkes bilmektedir ama kimse Vicario kardeşleri engellemez ve (en azından) Santiago’yu uyarmaz. Neticede cinayet gerçekleşir.
★★★
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Sedat Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçi” açıklamasıyla gündeme gelen olay da Kırmızı Pazartesi’ndekine benzer bir hal aldı.
Malum, suç örgütü liderleri siyasetçilere para verirse öyle sosyal yardımlardaki gibi “alan el veren eli bilmez” tarzında olmaz.
Parayı veren alanı bilir, alan vereni bilir.
Sedat Peker dolarları kime verdiğini biliyor. Alan siyasetçi, o dolarların nereden geldiğini biliyor.
O ismi Peker hakkında soruşturma yapan polisler de onların bilgilendirdiği polis amirleri, müdürleri biliyor.
Haliyle Süleyman Soylu biliyor.
Sedat Peker, kaydedip yayınladığı bir telefon konuşmasında sıkça “Metin Abi” ifadesini geçirerek o ismin kim olduğuna dikkat çekiyor.
Haliyle Soylu’nun televizyondaki röportajını ve röportajla ilgili haberleri izleyen/okuyan milyonlar o ismin kim olduğunu biliyor.
TBMM’deki AK Parti grubu, AK Parti yönetimi, teşkilatları ve tabanı biliyor.
Yani herkes veren eli de alan eli de biliyor ve sohbetlerde birbirine “Metin Külünk” ismini telaffuz ediyor.
Ancak kimse bu ismi çıkıp ulu orta söylemiyor.
★★★
Önceki gün TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu konuyu görüştü. Görüşme bir buçuk saat sürdü. Görüşme çok uzun olunca Şentop’a “TBMM Başkanı ile İçişleri Bakanı olarak mı görüştünüz yoksa iki arkadaş gibi mi” diye sordum. “İkisi de” dedi.
Görüşmenin içeriğini öğrenmek için çok zorladım, çok soru sordum ama itiraf edeyim sık sık sohbet ettiğimiz Şentop’u ilk defa bu kadar ketum gördüm.
Şentop’un kameraların önündeki açıklamalarından Soylu’nun o ismi savcılara verdiği sonucunu çıkarmıştım. Ancak Adalet Bakanlığı’ndan sorunca Soylu’nun herhangi bir savcıya isim ya da bilgi vermediğini öğrendim.
Zaten savcılar da İçişleri Bakanı’ndan kafalarına göre isim soramazlar.
★★★
Peki Soylu savcılara isim vermemişse savcılar o ismi nereden öğrendi ve Şentop neden “O isim savcıda” dedi?
Araştırırken bu sorunun yanıtını öğrendim:
İsmi savcıya veren Bakan Soylu değil, kolluk kuvvetleri.
Polis Peker ve örgütüyle ilgili birkaç soruşturma yürütüyordu. Bu soruşturmalardan birinde, ellerine bir elektronik mesaj geçti. Mesajda Peker’in AK Parti’den bir isme para ödediği yazıyordu.
Polis olsanız ne yapardınız?
Tabii ki onlar da amirlerine, müdürlerine bildirdiler. Müdürler ise Bakan Soylu’ya.
Bu noktada karar vermek gerekiyordu?
O delil soruşturma evrakları içinde yer alacak mıydı? Yer alırsa bu AK Parti’ye zarar verir miydi? AK Parti’ye zarar verirse bunun faturası kime kesilirdi?
Soylu televizyonda olayı açıkladıktan sonra başka seçenek kalmadı. O delil, soruşturma dosyasına girdi. Bakan Soylu da polis de kucağındaki sıcak patatesi yargının kucağına bıraktı.
Artık sıcak patates Soylu ve polisin değil, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve savcıların kucağında.
Hukukun gereği yapılırsa o isim resmi olarak teşhir olur.
Bu da olay yokmuş gibi hareket eden AK Parti’ye büyük zarar verir.
O zararın faturası da Gül’e ve yargıya kesilir.
Milletin payına da suç örgütünden parayı alanın değil, alanı teşhir edenin sorun yaşayacağı bir düzen düşer.
Öyle olmasın diye, izlemeye, araştırmaya ve yazmaya devam!