Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “İktidar, kendi bekasını çatışmada ve kaosta görüyor. Aynı günlerde de sıcak para için düne kadar ‘katil, diktatör, zalim’ dediklerinin kapısını aşındıran bu iktidar, sıcak savaşı körüklüyor. Bu sayede de yurttaşlarımızın ‘Geçinemiyoruz’ çığlıklarını bomba sesleriyle milliyetçi, militarist sloganlarla bastırmak istiyor” dedi.
Erkan Baş, bugün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Baş, özetle şunları söyledi:
“Geçen hafta, yine sözlerime başlarken Taksim İstiklal Caddesi’ndeki saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı anarak başlamış ve yaralılara geçmiş olsun dileyerek tamamlamıştım sözlerimi. Maalesef bu hafta da ölüler ve yaralılarımız var. Gaziantep’te sınırın öbür tarafından yapılan saldırı nedeniyle biri öğretmen, biri çocuk iki yurttaşımız hayatını kaybetti. Bu saldırıyı gerçekleştirenleri ve arkasındakileri en şiddetli şekilde kınıyorum. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum. Yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
BİZ, ARTIK DAHA FAZLA KAN AKMASIN, DAHA FAZLA GÖZYAŞI OLMASIN İSTİYORUZ
Bir hava harekatı gerçekleştirildi. Sınırın diğer tarafından da ölüm haberleri geliyor. Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği bilgisi var. Ölenler arasında sivil halktan kişilerin olduğu iddiaları ve Suriye resmi haber ajansının da Suriye askerlerinin de hayatını kaybettiği bilgisi var. Ben buraya gelmeden kısa bir süre önce Tayyip Erdoğan, grup toplantısını gerçekleştiriyordu ve bir kara harekatı yapılacağını bir kez daha açık bir şekilde ifade etti. Tüm bu tablonun özeti aslında çok açık. Yine bir seçim dönemine giriyoruz. Yine savaş çığırtkanlığı başladı. AKP iktidarı, iktidarda kalabilmek için önümüzdeki günleri savaşçı politikalarla geçireceğini açık bir şekilde ilan etmiş durumda. O yüzden biz de çok açık bir şekilde ilan etmek istiyoruz. Çatışma, savaş, yalnız ve yalnız, bütün seçenekler tüketildiği durumda ve savunma amacıyla yapıldığında anlaşılabilirdir. Bunun dışında masum insanların, çocukların öldüğü hiçbir savaş, haklı ve meşru sayılamaz. Bizim ülkemiz insanlarının savaşa değil barışa ihtiyacı var. Ülkemizde, bölgede, dünyada akan her damla kan, sadece ve sadece egemenlerin çıkarınadır. Biz, artık daha fazla kan akmasın, daha fazla gözyaşı olmasın istiyoruz ve bunun için siyaset yapıyoruz. Ancak üzülerek görüyoruz ki iktidarın, çatışmacı bir anlayışla bölgede gerginliği azaltan değil artıran bir yaklaşımla hareket etme konusunda bir kararlılığı var.
SEÇİM ÖNCESİNDE HUKUKU TAMAMEN RAFA KALDIRMAK İSTİYORLAR
İstiklal Caddesi’ndeki saldırının hemen ardından ortaya dökülen bir yığın kafa karıştırıcı bilgi ve belgeye rağmen iktidar cenahı hemen suçluyu ve adresi tespit etti, ilan etti. Ardından interneti kestiler. Konunun konuşulmasını, sorgulanmasını engellemeye çalıştılar. Failin ÖSO ile ilgili bağlantılarını soran herkes teröristlikle itham edildi. Üzerine de ‘Hesap zamanı’ diyerek alelacele bir sınır ötesi operasyona başladılar. Bu yaklaşım, bize bir şeyi gösteriyor. İktidar, ‘bölgede savaş, yurtta baskı’ mantığıyla hareket ediyor. İktidar, kendi bekasını çatışmada ve kaosta görüyor. Aynı günlerde de sıcak para için düne kadar ‘katil, diktatör, zalim’ dediklerinin kapısını aşındıran bu iktidar, sıcak savaşı körüklüyor. Bu sayede de yurttaşlarımızın ‘Geçinemiyoruz’ çığlıklarını bomba sesleriyle milliyetçi, militarist sloganlarla bastırmak istiyor. Kamu çıkarlarını ve huzurunu değil, kurdukları ağır sömürü düzeninin selametini düşünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Açık söyleyelim; zerre kadar ülkemizi, zerre kadar halkımızı düşünmüyorlar. Sadece ve sadece koltuklarını, ceplerini düşünüyorlar. Onlar için işçi çocuklarının, yoksul çocuklarının kanı çok ucuz. Üzerinden siyaset yapması en kolay olan alan. Seçim öncesinde de antidemokratik uygulamalarını artırmak, hukuku tamamen rafa kaldırmak ve muhalefetin sesini kısmak için her fırsatı sonuna kadar değerlendirmek istiyorlar.
UYARIYORUZ
Tam bu nedenle TİP olarak uyarıyoruz. Seçim öncesi yaşanacak her olaydan şüphe duyulmalıdır. Uyarıyoruz; kendisi bizatihi suç makinasına dönüşen bu iktidarın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. İstiyorlar ki terörle mücadele düdüğü çalsınlar ve onlar ‘terörle mücadele’ dediği anda herkes hemen hazır ola geçsin ve kimse hiçbir şeyi sorgulamasın. Sorgulanmayan her savaş, ahlaksız savaştır. Sorgulanmasının önüne geçenler de kandan beslenenlerdir.
BİR TEZGAH KURULUYOR
İktidar, ‘Kimin terörist, kimin yerli ve milli olduğunu ben belirlerim’ diyor ve herkesin bu hizaya geçmesini bekliyor. Hayır kardeşim. Biz, bunu kabul etmiyoruz. Bir kere, bu iktidarın kendisi meşru değil ki. Bizim, halkın, muhalefetin meşruiyet sınırlarını belirlemesine neden izin vereceğiz? Bakın, geride kalan süreçte Geziciler, öğrenciler, akademisyenler, neredeyse tüm siyasi figürler, mesela Erdoğan’ın yeniden aşk tazelediği Sisi ile görüşmesini destekleyenler, herkes ama herkes bu memlekette darbeci ilan edilmedi mi? Aylardır Türkiye’ye bakan herkesin gördüğü bir senaryo vardı. ‘AKP, seçimi kaybedeceğini gördüğü zaman her şeyi yapabilecek bir partidir’ diyorduk. Şimdi, aylardır herkesin bir tehlike olarak gördüğü senaryo hayata geçiriliyor. Bir tezgah kuruluyor. Yapılması gereken şey, oyunun bozulmasıdır. Çünkü bu tuzağın hedefi, bu ülkede yaşan milyonlarca yurttaşımızdır. Hepimiziz.
BUNUN DIŞINDAKİ TÜM YOLLAR TÜKENMİŞTİR
Buradan tüm muhalefete ve halkımıza, bu oyunu bozmak üzere açık bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin, hep birlikte basit ilkeleri olan bir barış mutabakatı oluşturalım. Bölgede gerginliği artıran, savaşı körükleyen tüm politikaların karşısında duralım. Hem iç barışımızı hem de bölge barışını merkeze alan sorumlu bir siyaset anlayışıyla hareket edelim. Bölgesel sorunların savaşla, çatışmayla değil diyalog, müzakere ve diplomasi ile çözülmesi için sesimizi yükseltelim. TSK’nın başka ülkelere asker göndermesine de ülkemizde yabancı asker bulundurulmasına da karşı duralım. Sınırlarımızın içinden veya dışından düzenlenmiş her türlü askeri, terör kaynaklı saldırıyı, ülke sınırları dışına düzenlenecek her türlü operasyonu, cihatçı örgütlere verilen açık-örtülü desteği, ülkemizde ve bölgemizde demokratik siyasete darbe girişimi olarak ilan edelim. Bu tür eylemlere Meclis’te de sokakta da karşı duralım. Halkın özgürlüğü, demokrasiyi savunması için kitlesel direnişini hep birlikte örgütleyelim. Ülkemizin kaderini, ancak hep birlikte yüksek sesle ‘barış, barış, barış’ diye haykırarak değiştirebiliriz. Bunun dışındaki tüm yollar tükenmiştir, çaresizdir. İktidarın koltuğunu koruma pahasına memleketimizi ateş çemberine çevirme oyunlarına geçit vermemeliyiz.”