Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, sendikalaşma hakkının ve sendikal hakların kullanımının önünde bulunan yasal ve fiili engellerin kaldırılması gerektiğini belirterek “Son olarak Birleşik Metal-İş Sendikamızın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru üzerine mahkeme verdiği kararda yetki davalarının uzun sürmesinin sendikal hak ihlali olduğunu tespit etti. Sonuç olarak anayasal hakkımız yargıya takılıyor, geçen süre işverenlere yarıyor. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararının gereği yapılmalı ve toplu iş sözleşmesi mevzuatı bir an önce demokratikleştirilmelidir” dedi.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, konfederasyon genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Türkiye’de sendikalaşma hakkının ve sendikal hakların kullanımının önünde ağır yasal ve fiili engeller olduğunu belirten Çerkezoğlu, “Bu engellerden en önemlisi toplu iş sözleşmesi yetki prosedürünün kendisinin toplu sözleşme ve sendika hakkını ortadan kaldırmasıdır” dedi.
ANAYASAL HAKKIMIZ YARGIYA TAKILIYOR
Anayasa Mahkemesi’nin çalışma yaşamına ilişkin son kararı hakkında bilgi veren Çerkezoğlu, “Daha önce bazı sendikalarımızın kararlarının yanı sıra, son olarak Birleşik Metal-İş Sendikamızın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru üzerine mahkeme verdiği kararda yetki davalarının uzun sürmesinin sendikal hak ihlali olduğunu tespit etti. Sonuç olarak anayasal hakkımız yargıya takılıyor, geçen süre işverenlere yarıyor. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararının gereği yapılmalı ve toplu iş sözleşmesi mevzuatı bir an önce demokratikleştirilmelidir. Bakanlığın olumlu yetki tespitlerine karşı işverenler tarafından açılan davaların toplu iş sözleşmesi prosedürünü durdurmasının önüne geçecek yasal düzenlemeler derhal yapılmalıdır” diye konuştu.
80 DARBESİNİN ÜRÜNÜ OLAN YASAKLAR HALA KORUNUYOR
Sendikal hakların kullanımının önündeki engellerden birisi de ikili baraj sistemi olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, bu konuda şunları söyledi:
“Dev Sağlık-İş Sendikamızın iş kolu barajını aşmasına rağmen rakam oyunlarıyla baraj altı gösterilmesi ve bu konudaki hatada ısrar edilmesi fiili engellerin son örneğidir. Ülkemizde sendikal haklar ağır kısıtlamalarla yüz yüzedir ve kâğıt üzerinde kalmaktadır. Anayasal ve evrensel bir hak olan sendikal hakların önünde çok sayıda yasal ve fiili engel vardır. Toplu iş sözleşmesi hakkı kanuni ve fiili engellerle kullanılamaz haldedir. Grev hakkı ise ‘erteleme’ adı altında yasaklamalarla yok ediliyor. Anayasa’da ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan sendikal haklar, yasal ve fiili engeller nedeniyle kullanılamıyor. Sendikal faaliyetlere ilişkin 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olan yasaklar halen korunuyor.”
Sendikalaşmanın önünde yargı engelinin olduğunu ve sendikalaşan işçilerin de toplu iş sözleşmesi haklarını kullanamadıklarının altını çizen DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, şöyle devam etti:
“2012 yılında büyük iddialarla çıkarılan 6356 sayılı yasa da işçilerin sendikalaşmasının önünü açmadı. 6356 sayılı yasanın 12. yılında işçilerin sendikalaşma haklarının önündeki ağır engeller varlığını sürdürüyor. 6356 sayılı yasa, 2821 ve 2822 sayılı eski sendikal yasalarda var olan temel zihniyeti sürdürdü. Sendikalaşma hakkı ve sendika seçme özgürlüğü ile grev ve toplu iş sözleşmesi yapma hakkı halen kullanılamaz durumdadır. Evrensel ve anayasal bir hak olan sendikalaşma hakkı Türkiye’de bir yandan 6356 sayılı kanundaki anti demokratik hükümler bir yandan da işverenlerin keyfi tutumları nedeniyle engellenmeye devam ediyor. İş güvencesi hükümlerinin yetersiz olması nedeniyle sendikalara üye olan işçiler baskı ve işten çıkarma uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyor. Sendikalaşabilen işçiler de toplu iş sözleşmesi hakkını kullanamıyor. İşveren uzlaşmaya yanaşmıyor veya iş yerini kapatıyor. İşten çıkarılan işçilerce açılan davalarda bu fesihlerin sendikal nedenle ve haksız olduğunun tespit edilmesine karşın verilen caydırıcı olmayan cezalar işverenlerin sendikasızlaştırma tutumlarını teşvik ediyor. İşverenler anayasal bir hak olan sendikalaşma hakkını ‘bedelini ödeyerek’ ortadan kaldırıyor. Bir diğer ifadeyle işverenler parasını vererek anayasayı çiğniyor. Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) suç olarak düzenlenmesine rağmen savcılıklar ya dava açmıyor veya etkili soruşturmalar yapılmıyor. Sendikal hakları ihlal eden failler cezalandırılmıyor. Cezalandırılan az sayıdaki işverenin cezasının açıklanması da geri bırakılıyor. TCK 118 fiilen uygulanmıyor.”
SENDİKALAR KANUNA ADETA ‘SENDİKASIZLAŞTIRMA KANUNU’ HALİNE GETİRİLDİ
Mevcut yasalardaki anti demokratik engelleri aşan ve barajı geçen sendikaların fiili engellerle karşı karşıya kaldığını dile getiren Çerkezoğlu, açıklamasını şöyle tamamladı:
“Sendikalaşmaya karşı en önemli yasal engel ikili baraj sistemidir. 6356 sayılı kanuna göre yüzde 1 iş kolu barajı bir ön koşul niteliğindedir. Bu barajı aşamayan sendika, bir işyerinde işçilerin tamamını örgütlese dahi toplu pazarlık yetkisine sahip olamamaktadır. İş kolu barajının ardından ise işyeri ve işletme barajı gelmektedir. İkili baraj sisteminin varlığı, uzun süren yetki tespiti davaları ve grev yasakları, Sendikalar Kanunu’nu adeta ‘Sendikasızlaştırma Kanunu’ haline getirdi. Mevcut yasadaki antidemokratik engelleri aşan, barajları geçen sendikalar ise fiili engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Dev Sağlık-İş sendikamızın iş kolu barajını aşmasına rağmen rakam oyunlarıyla baraj altı gösterilmesi ve bu konudaki hatada ısrar edilmesi fiili engellerin son örneğidir. Türkiye’de sendikal barajlar ve antidemokratik toplu iş sözleşmesi yetki sistemi ile teşmil mekanizmasının uygulanmaması nedeniyle toplu iş sözleşmesi kapsamı oldukça düşüktür. Avrupa ülkelerinin aksine ülkemizde toplu iş sözleşmesi kapsamı sendikalaşma kapsamından daha düşüktür. Toplu iş sözleşmesinin yetki sürecinde yaşananlar ise bu hakkın kullanılmasını ortadan kaldıracak bir niteliktedir. Özellikle yetki tespit davalarında yaşanan sorunlar toplu pazarlık hakkını kullanılamaz hale getirmektedir. Üye sendikalarımızdan gelen bilgilere göre yetki tespit davalarının yargı süreci 8-10 yıla kadar uzayabiliyor. İşverenler, SGK ve e-devlet kayıtları gibi resmi kayıtlar üzerinden yapılmasına rağmen olumlu yetki tespitlerinin tümüne itiraz ediyor. Üstelik, yetki tespit itirazlarına ilişkin davaların yüzde 40’ı etik dışı biçimde yetkisiz mahkemelerde açılıyor. Bu gibi hileler ile davalar ortalama 3 yıla kadar uzuyor. Yetki tespit işlemlerinin haksız ve yersiz itirazlarla uzaması işçilerin toplu iş sözleşmesi hakkına ulaşmasını engelliyor. Bu süreçte işçilerin önemli bir bölümü işten çıkarılıyor, sendika üyeliği düşüyor”
KAYNAK: ANKA