CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Olay TV’de Murat Yetkin’in konuğu oldu.
Yetkin’in sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, “Parayı gereksiz, israfı da olağan karşılayan bir yönetimle karşı karşıyayız” diyerek, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un 4 farklı kurumdan aldığı maaşı “hayır ve hasenat işlerine bağışlıyorum” sözlerine tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Devletten elde ettiğiniz haksız gelirle hasenat işi mi olur, bu ahlaki değil. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarında bir evi polis bastı, ayakkabı kutularında dolarlar gördüler. ‘Ben bu paralarla imam hatip okulu yapacaktım’ dedi. Haram parayla okul mu yaptırılır? Rüşvetten yakalanıyorsunuz, ben dini amaçla kullanacağım diyorsunuz. Bu, Allah ile aldatmak” dedi.
Kılıçdaroğlu, konuk olduğu programda şu başlıklara değindi:
“Havuz medyası iktidarın gölgesi altında devleti soyuyor”
Havuz medyası beyan ettikleri kadar satmıyor. Bütün gazeteciler biliyor. 250-300 bin TL tirajımız var diyorlar ama 25 bin TL tirajları bile yok. 350 bin TL tiraj üzerinden basın-ilan kurumunu soyuyorlar. Fuat Oktay’a hangi gazetenin gerçek tirajı nedir onu denetletin diyoruz. Biz de gerçekten görelim. Havuz medyası iktidarın gölgesi altında devleti soyuyor. Devlet dediğimiz kurum, yani Saray, buna çanak tutuyor. Fakir fukaranın parası yeniyor.
“5 saat kimse Erdoğan’a ulaşamadığı için arama yaptılar”
Doğu Akdeniz’de Libya’ya giden bir gemiyi durdurdular Ankara’dan 4 saat haber alamadılar. Roma Büyükelçisi’nin ricasıyla 1 saat daha beklettiler. 5 saat kimse Erdoğan’a ulaşamadığı için arama yaptılar. Bu, Türkiye için hayati bir konu. Erdoğan, kibirli bir insan.
“Halkın, şehit aileleri için yaptığı 52 milyon TL bağışa ne oldu?”
Beşiktaş katliamında hayatını kaybedenlere, şehit ailesine bağlanan yardım 192 lira 50 kuruş. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bundan habersiz. Halk, şehit aileleri için 52 milyon TL bağış yaptı. O paraya ne oldu? Devletin bilgilerine hakim değiller. Emekli sandığının bağladığı maaştan haberleri yok. Devlet nedir bilmiyorlar çünkü Saray’da oturuyorlar. Liyakatli bir bürokrasi anlayışını tamamen bıraktılar. Tek adam rejiminde her şey bir kişiye soruluyor.
“Cumhurbaşkanı, devletin sigortası olarak sınırlı yetkilerle Türkiye’yi temsil etmeli”
Erdoğan’ın demokrasiye inanması lazım. Hukukun üstünlüğüne inanması lazım. Her şey benden sorulur anlayışını bırakması lazım. Devlette kesinlikle liyakati egemen kılması lazım. Bu anlayışı ben kabul ediyorum derse reform yapılır tabi. Yani onlar geldi de efendim biz güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyoruz. Bakanlar parlamentoya gelmeli her türlü hesabı vermeli, bütçe sorgulaması yapılabilmeli, devletin rakamları doğru dürüst açıklanabilmeli, başbakan parlamentoya karşı sorumlu olmalı. Cumhurbaşkanı sadece devletin sigortası olarak sınırlı yetkilerle bütün Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edebilmeli.
“Hukuk reformu yaptınız mı ki ekonomi reformu olsun?”
Yabancı sermaye, can güvenliği olmadığı için gelmiyor. Hükümet ekonomi reformu yapamaz. TUSİAD ve TOBB, hepsi “can ve mal güvenliğimiz yok” demiştir. Konuştuğum çok sayıda iş insanı bunu söylüyor. Hukuk reformu yaptınız mı, düşünce, medya özgürlüğünü sağladınız mı ki ekonomi reformu olsun?
“Rüşvet aldığı bilinen kişileri Büyükelçiliğe atadınız; bu, bir yüz karası işlemdir”
Bir ülkenin yönetiminin ekonomide başarılı olup olmadığını belirleyen temel unsur, istihdam yaratıp yaratmamasıdır. Ekonomi politikaları istihdam yaratıyorsa ülkenin ekonomisi büyür. Ekonomi birileri için çok hızlı büyüyor. Yol, köprü, dolar garantili paralar… Peki esnaf? Esnaf perişan vaziyette. Ekonomide reform yapacaksanız, liyakatli kadroları bulup yetiştireceksiniz. Siz öyle yüz kızartıcı bir iş yaptınız ki, rüşvet aldığı bilinen kişileri getirdiniz, Büyükelçiliğe atadınız. Bu bir yüz karası işlemdir.
“Ülkenin geleceğini planlayamıyorsanız, neyin reformunu yapacaksınız?
Devlet Planlama Teşkilatı’nı ekonomide yeniden inşa etmeyeceklerse, ne reformu yapacaklar? Ülkelerin 5 yıllık 10 yıllık 20 yıllık hatta 50 yıllık planlaması yapılır, bizde planlama kalmadı. Devlet Planlama Teşkilatı’nda toplumun en yetkin insanları gelir görüşme yaparlardı. Sivil Toplum Kuruluşları ile, meslek kuruluşlarıyla tartışmalar yapılırdı. Bir ülkenin geleceğini planlayamıyorsanız, liyakati sonlandırmışsanız siz neyin reformunu yapacaksınız?
“Anayasa, askıda ekmek gibi askıda; hakim talimatı alıyor, gereğini yapıyor”
Yargı reformu ne demektir? Yargının siyasi otoritenin veya bir başka otoritenin etkisinde olmaması demektir. İrfan Fidan’ı, bir Yargıtay kararında dahi imza atmamış bir kişiyi, Anayasa Mahkemesi’ne göndermek için 101 Yargıtay üyesi imza atıyor, bir merkezden aldıkları talimatla. Benzer olay FETÖ döneminde de yaşanıyordu. Orada, bir kanun çıkardılar, 101 militan atadılar. Aynı tablo bugün de var. İrfan Fidan iddianamelerinde intihal yaptı. Suçlu olan bir adamı, Anayasa Mahkemesi gibi bir makama nasıl getiriyorsunuz? İradelerini Saray’a kiralayan insanlar bunu yapıyor. Anayasa’ya göre, hiç kimse hakime talimat veremez. Ama, Anayasa, askıda ekmek gibi askıda. Hakim talimatı alıyor, gereğini yapıyor.
“Reformdan kastettiği; benim dediğimi yapacak hakimler gelecek”
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, ‘Cendere’ kitabında açıkça anlatıyor. Erdoğan’ın hakimleri nasıl özel bir yere götürüp ‘kararı önce biz görelim belki düzeltiriz’ diye açıklamalar yaptığını. Cumhurbaşkanı avukatları neden yargıya bu kadar giriyorlar? Anayasa Mahkemesi kararını uygulayamayan hakimler neden el üstünde tutuluyorlar? Hukuk reformu yapacak olanlarda önce bir adalet duyusu olması lazım. Reformdan kastettiği “benim dediğimi yapacak hakimler gelecektir” demek. Reform demesinin tek nedeni var: Avrupa Birliği bize yaptırım uygulamasın.”