Sözcü gazetesi yazarı Uğur Dündar, bugünkü köşesinde emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın bilinmeyen hikayesini yazdı. Dündar, Doğan’ın cezaevine gitmeden hemen önce eşine sarılıp söylediği sözleri de köşesinden paylaştı.
Dündar’ın bugün kaleme aldığı yazısı şöyle:
Balıkesir’in Susurluk ilçesinde dünyaya geldi. İlkokulu tek sınıflı, tek öğretmenli bir okulda bitirdi. Çok sevdiği annesini genç yaşta kaybetti. Kurtuluş Savaşı’nı destansı başarılarla kazanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına duyduğu hayranlık nedeniyle o da asker olmak istiyordu.
★★★
Ortaokuldan sonra babasıyla birlikte Bursa Askeri Lisesi’nin yolunu tuttu. Ancak boyunu biraz kısa ve bedenini de çelimsiz buldukları için kaydını yapmak istemediler. Ama şansa bakın ki gözleri yaşlı bir çocuğun babasıyla birlikte çıkışta beklediğini gören okul komutanı yanlarına gelip ilgilendi. Babası, niçin beklediklerini soran komutana “Oğlum asker olmayı çok istiyor ama boyu kısa ve çelimsiz diyerek almadılar” deyince, komutan çocuğa birkaç soru yöneltti. Hiç düşünmeden verdiği doğru cevapları alınca da “Bunda istikbal var. Siz onu bize emanet edin, karavana iyi gelir, büyür ve gelişir” diyerek hayallerine ulaşacağı kapıyı açtı.
★★★
Silah arkadaşları ondan hep “Doğru bildiğini sakınmadan söyleyen, yurtsever, sol görüşlü, dürüst ve çok çalışkan bir asker” olarak söz ettiler. Bazı komutanlarının “Sol görüşe sahip olman nedeniyle önün kesilir, ilerleyemezsin” demelerine rağmen, gece-gündüz ayrımı yapmaksızın çalışması ve üstlendiği görevleri büyük başarıyla yerine getirmesi nedeniyle Orgeneralliğe ve Ordu Komutanlığı’na kadar yükseldi.
44 yıllık askerlik hayatında Gaziantep (İslahiye), Diyarbakır, Van, İzmir, Ankara ve İstanbul’da görev yaptı. İngiltere ve Belçika’da Türk Silahlı Kuvvetleri’ni başarıyla temsil etti.
★★★
Zorlu askerlik hayatının getirdiği stres ve sıkıntıları ailesi ve yakın çevresine hiçbir zaman yansıtmadı.
Örneğin Güneydoğu’da, Bölge Asayiş Komutanı olduğu dönemde, bir operasyon sırasında, parkasından giren bir kurşun, göğsünü koruyan çelik yeleğe saplandı ama bunu eşi ve çocuklarına hiç söylemedi. Onlar bu gerçeği seneler sonra yaverinden tesadüfen duyup öğrendiler. Neden kendilerinden sakladığını sorduklarında da “Biz askerliğe başlarken vatan uğruna şehit düşmeyi göze almış insanlarız. O nedenle söyleyip sizi endişelendirmek istemedim” cevabını aldılar.
Yine yanında çalışan subayların anlattıklarına göre; Güneydoğu’daki hiçbir operasyonu geri plandan komuta etmedi, hep askerlerinin yanında, hep ön saflarda bulundu.
Ama hiçbir zaman da bu özelliğiyle övünmedi!..
★★★
Cesur, başarılı ve entelektüel kişiliğinin yanı sıra, mesai arkadaşları onu konuksever ve ikramı seven bir komutan olarak tanıdılar. Eşinin anlattığına göre; bir restorana gidildiğinde -eğer yanlarındaysa- önce makam şoförü ve korumalarını bir masaya oturtur ve “Bu delikanlılara ne istiyorlarsa getirin, bizden önce onların karınlarını doyurun” dermiş. Buna rağmen içi rahat etmez, sık sık masadan kalkıp, yeterince yemek yiyip yemediklerine bakarmış. Hatta bir defasında arka masada oturan askerin önünde tuz olmadığını fark edince kendi masasındaki tuzluğu alıp, askerin yediği mısırı kendi eliyle tuzlamış. İkramcılığını biraz aşırı bulan kızı, bu özelliğinin başka kimsede görmediği kadar verici olan yapısından kaynaklandığını söylüyor ve çarpıcı bir örnek veriyor:
İtalya’da NATO görevi yaparken, her ay dolar olarak alınan maaşları lirete çevirmek gerekiyormuş. Napoli şehir merkezinde bulunan döviz bürolarındaki kur, genelde daha elverişli olduğu için maaşlarını orada bozdururlarmış. Bir aybaşı maaşını çevirmeye giderken, subay arkadaşlarından biri “Benimkini de çevirir misin?” diyerek maaş zarfını vermiş. Ancak şehre indiğinde döviz bürosundaki kurun o gün pek de elverişli olmadığını görmüş. Yine de iki maaşı lirete çevirdikten sonra, kendi zarfındaki paranın bir miktarını arkadaşınınkine aktarmış. Geri dönünce de “Bugünkü döviz kuru çok iyiydi” diyerek kabarık olan zarfı uzatmış. Sevinen arkadaşı teşekkür etmiş. Eve dönüp bunu anlattığında eşi, “Aktardığın o parayla bir hediye alırdık, bizden olduğunu bilirlerdi” deyince, “Olur mu, o zaman yaptığım iyiliğin ne anlamı kalırdı?” demiş.
★★★
Üniversite için evden ayrılana kadar çocuklarına kahvaltılarını hep kendisi hazırlamış. Emekli olduktan sonra sadece kahvaltı değil, üç öğün yemeği pişirmeye başlamış. Silivri Cezaevi’nde Balyoz kumpasından yatarken, yağını akıtmak için muslukta yıkadığı yemeklere, taze domates, biber ve baharat ekleyip, semaver buharı üzerinde tekrar pişirerek, koğuş arkadaşlarına servis edermiş.
★★★
Okumayı, denemeler yapmayı, şiiri çok seviyor. En çok da Nazım Hikmet’in vatan hasretiyle yazdığı şiirlerini… Eşi ağladığına iki kez tanık olmuş. İlki babasını kaybettiği, değeri ise Uğur Mumcu’nun teröre kurban gittiği gün…
★★★
Değerli okurlarım,
Bilinmeyen yönleriyle anlatmaya çalıştığım 81 yaşındaki Mustafa Kemal’in askeri, yurtsever, emekli Orgeneral Çetin Doğan şimdi, bir yığın hastalıkla cezaevinde.
Demir parmaklıkların ardına gitmek için evinden çıkarken eşine sarılıp şunları söylemiş:
“Biz askerliğe başlarken vatan uğruna şehit düşmeyi göze almış insanlarız. Sakın ağlama!..”