İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği kurucusu ve eski başkanı, Keyveni Yönetim Kurulu Başkanı Sadık Çelik Gıda enflasyonunun sektöre etkisini Hizmetix Dergisi’ne anlattı. Gıda fiyatlarında önlenemez artışın uzun bir süredir sektöre darbe vurduğunu belirten Çelik, tabldotta acilen taban fiyat belirlenmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Sadık Çelik, röportajda sektörün sorunlarını anlattı:
Türkiye’de gıda fi yatlarında artışın önüne geçilemiyor. Bu durum hazır yemek sektörünü nasıl etkiliyor?
Türkiye’de maalesef TUİK’in açıkladığı gıda fi yat artış oranı ile gerçek enflasyon rakamları birbirini doğrulamıyor. Halkın, pazarın enflasyonu ile TUİK’in rakamları arasında yüzde 100’e yakın bir fark var. Bu durumdan hem üreticiler hem de tüketiciler mağdur oluyor.
Maalesef tüketiciler ve hazır yemek sektöründeki üreticiler, gerçek gıda enflasyonunun açıklanması konusunda gerekli baskıyı kuramıyor. Enflasyon sepetine baktığımızda ise içerisinde gereksiz diyebileceğimiz birçok ürün bulunuyor.
GIDA ENFLASYONU CANIMIZI YAKIYOR
Gıdada yaşanan fi yat artışının doğru olarak açıklanması sektör için büyük önem taşıyor. Yemek üreticilerinin giderlerinin yüzde 60’ını gıda harcaması oluşturuyor. Etten süt ürünlerine, meyveden sebzeye kadar yaşanan fi yat artışları canımızı yakıyor. Bildiğiniz gibi
senelik sözleşmeler ve kontratlar enflasyona göre belirleniyor. Gıdadaki enflasyonun TUİK tarafından gerçek rakamlarla açıklanmaması, sektörü zora sokuyor. Sektörden hizmet
alan firmalar, gerçek fi yat artışını değil, açıklanan verileri esas alıyor ve bu sebeple tabldot için olması gerektiğinden düşük fi yat veriyorlar. Ancak TUİK’in aksine şu an
gıdada son bir yılda yaşanan fi yat artışı yüzde 70 civarında. TUİK’in rakamları ise bunun 3’te biri. Bu durum, hem hazır yemek sektörünü mağdur ettiği gibi sektörün gelişip
büyümesine de engel oluyor.
Bu durumdan hizmeti alanlar da sorumlu o zaman…
Evet. Burada suç hem alan hem de satandadır. Ucuz fi yata dayatılan yemek alımıyla yemek üreten firmalara aslında şu denilmek isteniyor; “Sen suç işleyebilirsin, vergini kaçırabilirsin, SSK’nı eksik ödeyebilirsin, çalışanlarını mağdur edebilirsin, tedarikçini dolandırabilirsin, kalitesiz malzemeyi alıp işleyebilirsin, sağlıksız gıdalarla yemek yapabilirsin… Ancak bunlar beni ilgilendirmez.” Yemeği gerçek maliyetinin altında almak isteyen firmalar, sektörde merdiven altı üretime sebep oluyorlar. Bunun açıklaması budur. Bugün 9-11 liraya 4 çeşit bir tabldot yemek alınıp satılıyorsa bir suç işleniyor.
Bu, hem sektöre hem üreticilere hem de tüketicilere karşı işlenen bir suçtur. Bu fi yatlara iddia ediyorum ki sağlıklı yemek sunulamaz. Tekrar yineliyorum ki, bu durumun önüne geçmek için sektör olarak yüzleşmeye ihtiyacımız var. Ayrıca kamunun da bu işe el koyması, müdahale etmesi gerekiyor. Çünkü söz konusu toplumun sağlığıdır.
Sektörü temsil eden dernekler bu sorun karışışında neler yapmalı?
Türkiye, en düşük sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi kapsamına sahip ülkelerden biri. Ülkemizde sendikalaşma oranı yüzde 10’nun altındadır. Bu sendikal örgütlenme sorunu, sektörün üretim kalitesini de etkiliyor, çalışanların iş güvenliğini de etkiliyor, toplumun sağlığını da etkiliyor, gıda güvenliğini de etkiliyor, yani zincirleme bir reaksiyon söz konusu. Ben, taban fiyatı konusunu 2011 yılında İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği Başkanı seçildiğimde gündeme getirdim. Öncelikle standart yemek menüsü oluşturulmalı ve bu menüye göre de taban fiyat belirlenmesi gerektiğini belirttim. Taban/standart fiyat konusu, kongrede bizim 62 maddelik bildirgemizde oylamaya sunulmuş ve kabul edilmişti. Ancak bu durum kimsenin işine gelmedi. Daha başkanlıkta bir yılımı doldurmadan beni istifa etmek mecburiyetinde bıraktılar.
İNSAN SAĞLIĞI HİÇE SAYILIYOR
Kayıt dışılığın da en temel nedeni Türkiye’de sendikal örgütlenmenin olmamasıdır. İkinci sebebi, denetimlerin yetersizliğidir. Üçüncü olarak da tüketicilerin bilinçsizliğidir. Son olarak güçlü bir meslek örgütünün olmayışıdır. Sendikayı işverenler bir zulüm olarak görüyor ancak, aksine sürdürülebilir üretimin güvencesidir sendikal örgütlülük. Hem işçi hem de emek kalitesidir sendikalaşmak. Kısa vadeli düşündüğümüzden dolayı uzun vadede kaybediyoruz. Kısa günün karına bakıyoruz.
Peki, işini doğru şekilde yapmak isteyen catering firmaları şu an ne durumdalar?
Hazır yemek sektöründe merdiven altı üretim yüzde 70’e ulaşmış durumda. Bu sorunu çözmek için devlet tarafından lisans zorunluluğu getirilmesi gerekiliyor. İşini doğru yapmak isteyen namuslu üreticiler, hangi koşullarda ve nerede yemek ürettiği belli olmayan firmalar ve uluslararası tekeller arasında adeta eziliyorlar, yok ediliyorlar. Burada söz konusu olan insan sağlığı. Hem toplum sağlığıyla oynanıyor hem devlete katma değer üretilmiyor hem de sektöre yazık ediliyor. İnsan sağlığı, sadece kâr payı peşinde koşan şirketlere bırakılmamalıdır. 200 gram bir ekmek 2 TL iken 4 çeşit bir tabldotun 9-11 liraya verilmesi ne kadar mümkündür? Burada insanların sağlığını hiçe sayan, kabul edilemez bir durum vardır. Ekmekte olduğu gibi tabldot için de taban fi yat belirlenmeli. Öncelikle insancıl bir menü belirlenip, 4 çeşit bir tabldot için belirli bir standart getirilmeli. Örneğin “Tabldota bir çeşit çorba koyacaksın, 100 gram kıymadan köfte yapacaksın, yanına pilav ve tatlı vereceksin ve bu 4 çeşit yemeği 20 TL’nin altında satamayacaksın.” denilmeli.
HAZIR YEMEK SEKTÖRÜ SAHİPSİZ
Bunu söyleyebilmek için de az önce de belirttiğim gibi güçlü sendikal örgütlenmeye ihtiyaç var. Maalesef sektörü temsil eden derneğimiz güçlü değil. Konfederasyonun adı var, kendisi yok. Sektörümüz sahipsiz. Güçlü bir STK’mız ve kitlesel bir örgütlülüğümüz olsa bu sorunu iktidarlar da muhatap alır. Ben, başkan seçildiğimde sorunu kitleselleştirmek istedim. Bütün üyelerin söz ve karar sahibi olduğu bir yapı oluşturmaya çalıştım. Ama maalesef olmadı. Bunu hazmedemediler. Bunu bir başka bahara bıraktık.