Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın hazırladığı Basın Kartı Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin yürütmesi, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) açtığı dava sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından durduruldu. Bugün, ÇGD Genel Başkanı Can Güleryüzlü ve Başkan Yardımcısı Kenan Şener konuyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Güleryüzlü, “İki yıl önce 15 bin 206 basın kartlı gazeteci varken 2020 sonunda bu sayı 15 bin 148’e düşmüştür. İki yıl içinde artması gerekirken bu sayının 58 kişi azalması neyin sonucudur?” dedi. ÇGD’nin avukatı Onur Can Keskin’in de Danıştay kararının hukuki boyutlarını anlattı.
ÇGD Genel Başkanı Can Güleryüzlü, bugün Zoom üzerinden basın toplantısı düzenledi. Güleryüzlü açıklamasında şunları söyledi:
“Bugün sizlerle birlikte olmamızın gerekçesi de işte bu baskı araçlarından biri haline dönüştürülen basın kartlarına ilişkin bir yargı kararıdır. Yaklaşık iki yıl üç önce yürürlüğe giren yeni Basın Kartı Yönetmeliği’ne karşı, ‘gazeteciliğin Resmî Gazete yayıncılığına, gazetecinin de memura” dönüştürülmek istediği tepkisini gösterip, yasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağımızı duyurmuştuk. Çünkü bu yönetmelik gazetecileri belli bir kalıba sokma, adeta deli gömleği giydirerek zapt etme amacı taşıyordu. Yani İletişim Başkanlığı istediğine kart vermeyecek, istediğini ömür boyu kart başvurusu yapamayacak şekilde reddedecekti. Bu kabul edilemezdi. Açtığımız davada önce Danıştay 10. Dairesi, basın kartı için getirilen sigorta primlerinin basın iş yasasına göre yatırılması şartını kaldırdı. Dilekçemizde yürütmesinin durdurulmasını talep ettiğimiz diğer hükümlerin reddedilmesi üzerine, avukatımız aracılığıyla İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde itirazda bulunduk.
Ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, yani ülkenin en yüksek idari yargı mercii, kararında basın özgürlüğü tarifi yaptı, mevcut yasalar ve Anayasa uyarınca idareyi, hukuka uymaya çağırdı.
Danıştay bu kararında özetle şunları söylemiştir:
- Basın Kartı vermemek basın özgürlüğünü, gazetecinin çalışmasını engellemektir.
- Basın Kartını komisyon kararı olmadan iptal etmek hukuki değildir.
- Gazeteci, bazı davranışları “alışkanlık haline getirmesi” gibi muğlak ifadelerle engellenemez.
- Gazetecinin kartını keyfi olarak iptal edemezsin, ‘ömür boyu başvuru yapamaz’ diyemezsin.
- Basın ve ifade özgürlüğü vazgeçilmezdir, bunun için memura değil gazeteciye kart verilmelidir.
“VAN’DA MESLEKTAŞLARIMIZ KÖYLÜLERE İŞKENCE İDDİALARINI HABERLEŞTİRDİKLERİ İÇİN HAKİM KARŞISINA ÇIKIYOR”
İletişim Başkanlığı’nı hukuka uymaya çağırıyoruz ve soruyoruz: Hukuki olmadığı tescil edilen bu yönetmelik hükümleriyle kaç gazetecinin basın kartı keyfi olarak engellenmiştir, idare kaç gazeteciye kart vermeyerek hukuk dışı işlem kurmuştur?
Bu sorular çok önemlidir, çünkü bu hukuk dışı işlemler mahkemelerde meslektaşlarımızın karşısına çıkıyor, önlenemez sonuçlar ve mağduriyetler yaratıyor. Örneğin bugün Van’da 4’ü 6 aydır tutuklu 5 meslektaşımız köylülere işkence iddialarını haberleştirdikleri için hâkim karşısına çıkıyor. Savcılık, meslektaşlarımızın basın kartı taşıyıp taşımamalarına bakarak karar veriyor. Ancak bu durum hukuki dayanak olmaktan çoktan çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi, geçen ay verdiği Beyza Kural kararıyla, meslektaşımızın basın kartı sahibi olmamasına karşın gazeteci olduğunu belirtmiştir. Yine Yüksek Mahkeme Şubat 2020’de verdiği kararla basın kartı olmayan meslektaşlarımızın da gazetecilik faaliyeti yürüttüğünü ve yıpranma hakkından yararlanması gerektiğini belirtmiştir.
Hatta İletişim Başkanlığı bile açtığımız davaya verdiği savunmada ‘…gazetecilik faaliyetinde bulunmak için basın kartı’ şart değil demiştir ve ‘Kişiler, basın kartı sahibi olmaksızın da gazetecilik yapabilir, fikirlerini ifade edebilir. Nitekim basın kartı sahibi olmayan pek çok basın mensubu bulunmaktadır’ diye yazmıştır.
Ve tüm bu karar ve açıklamaları, son Danıştay kararı ile birlikte düşündüğümüzde çok açık ki basın kartı uygulamasında hukuksuzluk, belirsizlik, tutarsızlık vardır.
“İLETİŞİM BAŞKANLIĞI SAYILARI AÇIKLAMAK ZORUNDA”
Demokrasinin daraldığı ülkelerde devletler önce gerçek verilere ulaşımı engeller. Türkiye’de de aynı durumla karşı karşıyayız. Kaç gazetecinin basın kartı iptal edildi, kaçı başvuruya rağmen bekliyor, kaçının başvurusu reddedildi. Bunların hiçbiri idare tarafından açıklanmıyor. Hatta bireysel dilekçeler bile İletişim Başkanlığınca ‘Kart durumunuz inceleniyor’ yanıtıyla geçiştiriliyor. Basın kartı ya da sürekli basın kartı verme işlemi sınırsız bir keyfiyetle yürütülüyor.
“2 YILDA BASIN KARTI OLAN GAZETECİ SAYISI 58 KİŞİ AZALDI”
Tek bilgi kaynağımız muhalefet milletvekillerinin soru önergelerine verilen yanıtlar ama onlar da biliyorsunuz keyfi olarak ya hiç yanıtlanmıyor ya da kısmen yanıtlanıyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtladığı son soru önergesine göre iki yıl önce 15 bin 206 basın kartlı gazeteci varken 2020 sonunda bu sayı 15 bin 148’e düşmüştür. İki yıl içinde artması gerekirken bu sayının 58 kişi azalması neyin sonucudur? İki yıldır beklemede olan 600’e yakın kart başvurusuna ne yanıt verilecektir?
“BASIN KARTI KOMİSYONU’NDA MESLEK ÖRGÜTLERİ OLMALI”
Bilindiği üzere Basın Kartı Komisyonu, kart vermekle görevli bir yapı. Tüm üyeleri İletişim Başkanlığı tarafından belirlenen bir komisyon. Bu bile komisyonun göstermelik olduğunun kanıtıdır. Basın kartları basın meslek örgütleri dışlanarak verilemez. Bizim sendikalarımız var, cemiyetlerimiz, derneklerimiz var. Yurt çapında örgütlü gazetecileriz, ama kimin gazeteci olduğuna hayatında bir gün bile gazetecilik yapmamış memurlar karar veriyor. Ülkenin tüm medya ekosistemini kontrol altında tutan bir yapıyla karşı karşıyayız. Bir ahtapot gibi tüm basın camiasını kuşatan bu karanlığa karşı hukuki yollarla hakkımızı aramak, mücadele etmek zorundayız.
“BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ”
İnternet basınında binlerce meslektaşımız gazeteci sayılmadan çalışmaya devam ediyor, yasal olarak hiçbir hakları yok. İşte mevcut Basın Yasası böyle hukuksuz, anti demokratik yönetmeliklerle işletiliyor. Danıştay kararı da göstermiştir ki önümüzdeki en önemli sınav yeni Basın Kanunu ve bu kanun için birlikte mücadele olacak. Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak, atanmış memurların değil gazetecilerin yazacağı yeni bir basın kanunu için tüm meslek örgütlerini ve meslektaşlarımızı ortak mücadeleye çağırıyoruz.”
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin avukatı olan ve konuyu İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşıyan Avukat Onur Can Keskin ise olayın hukuki durumunu şöyle açıkladı:
“GAZETECİLERE BASIN KARTI VERİLMİYOR, KAMU GÖREVLİLERİNE BASIN KARTI VERİLİYOR”
“Basın kartının malum gazetecilere verilmediği bir dönemi yaşıyoruz. Ama yönetmelikte personele, yani kamu görevlilerine basın kartı verilmesine dönük maddeler vardı. Bunlar 14. maddenin 1. fıkrasının a ve b bentleriyle 15. maddenin 1. fıkrasının c bendiydi. Burada, Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatında en üst yönetici tarafından belirlenecek kişilere, bakanlıklarda da bakanın belirleyeceği kişilere, İletişim Başkanlığı’nda ise başkanlıkça personelden uygun görülen kişilere basın kartı verilebileceği düzenleniyordu. Buna Danıştay güzel tespitlerle karşı çıktı ve en temelde şunu dedi: ‘Gazeteciler için bir sürü koşul arıyorsun ama personel için sadece bakanın olur demesini yeterli görüyorsun.’ Buna Danıştay’ın en üst mercii olmaz dedi. Şimdilik yürütmesini durdurdu.
“DANIŞTAY, ‘GAZETECİLER KENDİLERİNİ BASKI VE ENDİŞE ALTINDA HİSSEDEBİLİR’ DEDİ”
Danıştay’ın belki de verdiği en önemli karar 25. maddenin, 29. maddenin ve buna bağlı 30. maddenin bazı fıkralarını iptal etmek oldu. 30. madde, gazetecinin basın meslek onurunu zedeleyecek işler yaptığı ve davranışlarda bulunduğu veya alışkanlıklar edindiği hallerde sürekli basın kartını iptal ediyor. Bu, sürekli basın kartının mantığına da aykırı bir şey. ‘Alışkanlık’ ve ‘davranış’ gibi son derece belirsiz, kimin neye göre karar vereceğinin yönetmelikte açıklanmadığı deyimler kullanmış. 29. maddede de yine basın meslek onuruna atıf yapıyor ve ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni gibi kavramları da kullanarak bunlara aykırı davranışta bulunanların da basın kartı almasını engelliyor. Bu milli güvenlik kavramları 82 Anayasası’ndan beri tartışılan son derece sıkıntılı torba kavramlardır. Bunun dışında başka sıkıntılar da var. ‘Ben karar verdim. Böyle demişsin’ demek yönetmeliğe göre yeterli. Aslında Danıştay buna dikkat çekiyor. Danıştay, ‘Sen buna bir mahkeme kararı aramıyorsun. Hatta gazetecinin savunmasını dahi almayı gerekli kılan hukuki bir düzenleme bile yapmamışsın’ dedi ve basın kartlarının teslim edilmemesine meşru gerekçe oluşturabilecek maddeye dur demiş oldu. Danıştay daha açık bir tespitte bulundu ve dedi ki ‘Bu düzenlemenin varlığını sürdürmesi halinde yetkiler keyfi kullanılabilir’ dahası, ‘Bunlar devam ederse basın mensupları kendilerini baskı ve endişe altında hisseder’ dedi.
“FAHRETTİN ALTUN’UN AÇIKLAMALARI TEKNİK OLARAK HATALI”
Burada şöyle bir not düşmek lazım. Dün Fahrettin Altun Twitter’dan açıklama yaptı. Orada iki tane teknik hata vardı. Birincisi ‘yönetmeliğin maddelerinin iptal edildiğini’ söyledi. İptal edilmedi. Ona Danıştay 10. Dairesi karar verecek. Şimdilik yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Sanki bu maddelerin yürütülmesi durdurulunca her isteyenin basın kartı alabileceği gibi bir şey de söyledi ama bu da doğru değil. Yönetmelikteki terörle ilgili ya da devletin güvenliğine karşı, anayasal düzene yönelik suçlarla ilgili ceza kanunu hükümlerine yönelik atıflar hâlâ duruyor. Danıştay bunlara dokunmadı.
“İLETİŞİM BAŞKANLIĞI’NIN GAZETECİLER HAKKINDA YENİDEN DEĞERLENDİRME YAPMASINI MÜMKÜN KILAN MADDE KALMADI”
Bundan sonraki aşamada basın kartının muhatabı olan bütün gazetecilerin yani henüz almamış ya da başvurusu reddedilmiş olan bütün gazetecilerin tek tek başvurmasında fayda görüyorum. Çünkü İletişim Başkanlığı’nın elinde somut olarak basın kartını alma hakkına sahip olanlar hakkında yeniden bir değerlendirme yapmasını mümkün kılan bir madde kalmadı artık.”