68 devrimci gençlik önderlerinden Arslan Kılıç, ‘Denizler’in idam edilişlerinin 50’nci yılında kapsamlı bir değerlendirme kaleme aldı.
Arslan Kılıç’ın, yazısının “DENİZ GEZMİŞ DEVRİMCİLİĞİNİN SOSYALİZM BOYUTU VE KEMALİZM’DEN GEÇEREK SOSYAİZM’LE BULUŞAN KUŞAĞIN TEMSİLCİSİ OLARAK DENİZ GEZMİŞ” başlıklı ikinci bölümü şöyle:
Deniz Gezmiş devrimciliğinin özünü oluşturan iki bileşenden ikincisi, kuşkusuz ki, sınıfsız, sömürüsüz; insanların eşit ve hür (özgür) olacağı; emeğin, refah içinde, eğitimli ve kültürlü bir yaşamı mümkün kıldığı bir toplumsal sistemi savunan dünya görüşüne sahip olmasıydı. Kısacası sosyalist olmasıydı.
Ama o Sosyalizm’e, bu devrimci ideoloji ile 1960’lı yıllarda buluşan aydınların ve gençlerin büyük çoğunluğu gibi, Kemalist devrimcilikten geçerek gelmişti.
Esasen, içinden çıktığı ve önderlerinden olduğu 1968 Devrimci Gençlik Hareketinin öncüleri, bir devrimci kuşak olarak aynı süreci yaşamıştı: Kemalizm’den geçerek Sosyalizm’le buluşmuşlardı.
En önemlisi de, bu geçişin bir reddiye olarak değil; ideolojik bakımdan bir aşma ve siyasi bakımdan Kemalist Devrim’i tamamlamanın güvencesi olarak yaşanmasıydı.
TÜRKİYE SOSYALİZMİNİN KEMALİZMLE İLİŞKİSİ ve BU İLİŞKİNİN KESİŞME NOKTASINDA YER ALAN DENİZ GEZMİŞ DEVRİMCİLİĞİ
Biraz önce belirttiğimiz iki gerçeği altını çizerek vurgulamak ve belirginleştirmek gerekiyor.
Bu gereklilik, hem konumuz bakımından Deniz Gezmiş devrimciliğinin, hem de devrimci Deniz Gezmiş’in 2000’ler Türkiye’sinde milli kahraman konumuna yükselmesinin özünü doğru kavrama ihtiyacından kaynaklanıyor.
Bu gerekliliği doğuran üçüncü bir ihtiyaç olarak, Türkiye Sosyalizminin, özellikle Küreselleşme liberalizmi yıllarında çok topa tutulan; topa tutulmak için de çok çarpıtılan Kemalizm’le ilişkisini doğru değerlendirme ihtiyacını da saymak gerekiyor.
Bu yazıda Türkiye Sosyalizmi’nin altını çizme gereği duyduğumuz iki gerçeğine, Deniz Gezmiş solculuğunun Türk halkının gözündeki meşruiyeti çerçevesinde değinilecektir.
BİR- Türkiye’de 1960’lı yıllarda Sosyalizmle buluşan aydınların hemen hemen tamamı, siyasi yaşama Kemalist Devrimci olarak gözlerini açmış; ama sosyalist olarak devam etmiş ilerici ve devrimci aydınlardı.
O yıllara kadar Türkiye sosyalist hareketini 50 yıl süreyle temsil etmiş TKP’nin ve siyasi mücadeleye TKP çatısı altında doğrudan sosyalist olarak başlamış aydınların savunduğu program da özünde Kemalist Devrim’i tamamlama (Milli Demokratik Devrim/MDD) programıydı.
Bu durum ve Milli Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak bütün bir Atatürk dönemi boyunca Türk milli ve demokratik devriminin Kemalist önderliği ile sosyalist Rusya ve Sovyetler Birliği arasındaki dostluk ve dayanışma ilişkisi, devrimci Türk aydını için Kemalizm’den Sosyalizm’e geçişi kolaylaştıran bir etmen olmuştu.
İKİ- İdeolojik olarak Kemalizm’den Sosyalizm devrimciliğine geçiş, Kemalizm’i reddiye temelinde değildi. Ondan, siyaseten ve program olarak kopma temelinde gerçekleşmedi.
Tam tersine ve çok önemli: Bu geçiş, Kemalist Devrimi tamamlamanın ancak sosyalizmi hedefleyen bir devrimcilikle mümkün olacağı gerçeğine dayanıyordu. 20. yüzyılın başında bir dünya sistemi haline kapitalizm, sistemin merkezlerinde (Avrupa, ABD) gericileşmiş; Türkiye gibi kenar ülkelerde ise, üstten emperyalistleşmiş ve gericileşmiş merkezin; alttan, tasfiye edilmemiş kendi Ortaçağ yapılarının kıskacı arasında devrimci yeteneklerini büyük ölçüde kaybetmişti.
Bu kıskacı, başta köylülük olmak üzere, Ortaçağdan ve emperyalist baskıdan kurtulmak isteyen emekçi sınıfları peşine takarak kırabilir ve devrimci rolünü oynayabilirdi. Ama bu noktada ise, peşine takarak siyaset sahnesine çekeceği emekçi sınıfların bir süre sonra, dünyada ortaya çıkmış emekçi iktidarları seçeneğinden de etkilenerek kendini aşağı korkusuna kapılıyordu.
Sonuç olarak, 1930’lar Türkiye’sinin zayıf Türk burjuvazisi, karşı karşıya olduğu kıskaç ve yaşadığı korku içinde, önderlik ettiği milli devrimi, sonuna kadar götüreceği bir burjuva demokratik devrimle taçlandırmaktan yan çizmeye başlamıştı.
Bu noktada devrimi ilerletmek ve tamamlamak ancak, daha da ilerisini hedefleyen bir devrimci yeteneğe, enerjiye ve bakış açısına sahip olmakla mümkündü.
Bu gerçeği Atatürk’ün kendisi de görmüştü ve önderlik ettiği devrimin başarısı için “arasız devrimler” öngörüsünde bulunmuştu.
Gerçekten de, daha 1930’ların sonlarından başlayarak Kemalist Devrim’in atılım döneminin yerini önce duraklama evresine; 1945 sonrasında da geriye dönüşe terk etmesinin siyasi nedeni, “arasız devrimler” ufkunun ve anlayışının kaybedilmesiydi.
Atatürk’ün kişi olarak aştığı milli burjuva devrimciliğinin bu ufuktan yoksun olması; devrimin önderi mili burjuvazinin, Mihri Belli ağabeyin deyişiyle, sınıf olarak “devrimci barutunu tüketmesi”ydi.
CHP’de 1940’larda başlayan ve son yıllarda varacağı son istasyona varmış olan gerileme, 27 Mayıs’a karşı tutumu ve sol’un 1960’lardaki yükselişi deneyi içinde açıkça görülmüştü.
Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk başta olmak üzere Kemalist Devrimin tamamlanması mücadelesinden vazgeçmeyen Atatürkçü aydınların bu yıllarda sol’a yönelmeleri, bu gerçeği görmelerinden kaynaklanıyordu.
Doğan Avcıoğlu 1960’ların ve 70’lerin dünyasında geriye dönüşü önlemenin ve zamanla Kemalist Devrimi tamamlamanın güvencesini, Atatürk’ün vasiyetine de dayanarak, ideolojik Sosyalizmle, siyaseten dünya sosyalizm güçleriyle ittifakta görüyordu.
DENİZ GEZMİŞ DEVRİMCİLİĞİNİN HALKIN BİLİNCİNDE KAZANDIĞI MEŞRUİYET
1960’lı yılların sol yükselişinde sosyalist olan aydınlar ve 68 Devrimci Gençlik Hareketinin öncüleri olan genç devrimciler, “Kemalist Devrimi tamamlamak için Sosyalizm’le ittifak” anlayışı ve tutumunu da aştılar ve daha köklü bir devrimcilik olarak Sosyalizm’i benimsediler. Hedefe ulaşmayı sağlayacak güç ve etkinlikte bir “devrimci ittifak”ın emekçi-sosyalist ayağını oluşturmaya yöneldiler.
Bu yönelişte aynı zamanda, Kemalist Devrim’i (MDD’yi) tamamlayacak güç ve perspektifte bir Kemalist-Sosyalist ittifakı yaratabilmek için de hatırı sayılır bir emekçi-sosyalist güç yaratmak gerektiği bilinci vardı.
Deniz Gezmiş, devrimcilikte sosyalistleşirken, bu süreci bilincinde en net şekilde yaşayan 68 önderlerindendi. Kemalist devrimcilerin örgütü TMGT çevrelerinde ve 1967’nin FKF’si ile TİP saflarında yapılan devrim stratejisi ve programı tartışmalarını içinden izlemişti. O bu bilince, eylemciliğini hızla deneyime dönüştürdüğü yeteneği ile, bu tartışmalar içinde ulaşmıştı.
Bu bilinçte olduğu için de, önderlik ettiği 1968 devrimci gençlik eylemlerinde büyük öğrenci kitlesini Kemalist Devrim talepleri temelinde birleştirmeyi esas aldı ve bu çizgisinde, dostun düşmanın teslim ettiği bir başarıya ulaştı.
Bu bilinçte olduğu için, 1971’deki yargılanmasında hakkındaki ölüm kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi önünde yaptığı savunmasını, tarihe kayıt düşen bir temele oturttu. Deyim yerindeyse, Sıkıyönetim yargıçlarının başı üzerinden, 45 yıl sonrasının Türkiye’sine seslendi.
Savunduğu devrimci siyasi çizginin bilincinde olarak, Türkiye’nin, ABD’nin BOP planları gibi planlar içinde parçalanmayla karşı karşıya geldiğinde değerinin anlaşılacağından emin olduğu Kemalist Devrim’i savunmada kararlı bir tutum içinde oldu. Kendi sözleriyle, o mahkemede yargılananın, “birey olarak Deniz Gezmiş olsa da, siyasi olarak gerçekte Kemalist Devrim olduğunu” söyledi.
Deniz’in devrimciliğinin Kemalist Devrim ve Milli Kurtuluş Savaşı ile bu ilişkisi, daha yaşıyorken ona, 1970-72’ler Türkiye’sinde, Türk halkının önemli bir bölümünde, özellikle öncü kesimlerinde büyük bir sempati yarattı.
Eylemleri, emperyalizme bağımlı ve yarı-feodal yapılarla sarmaş dolaş sistemin yasaları tarafından “yasa dışı” ilan edildiğinde bile, milletin önemli bir kesiminin gözünde meşru sayılıyordu.
Bu meşruiyeti yaratan, yazının girişinde açıkladığımız eylemlerinin tarihsel bakımdan Kemalist Devrim’e dayanması, siyasi bakımdan Türk halkının özlemlerine denk düşmesiydi.
Daha yakalandığı ve yargılandığı günlerden başlayarak ve idamının hemen ardından hakkında türküler yakılması, hedefi ve amaçları bakımından halkın gönlünde kazandığı bu meşruiyetin sonucuydu.
Yazıyı, bu türkülerin en sıcağı sıcağına yakılanlarından biri ve en içten olanı ile bitiriyoruz.
Şarkışla’ya düşürmesin oy oooy
Allah sevdiği kulunu oy!
Gemerek’te çevirmişler
Deniz Gezmiş’in yolunu
Nolayıdım nolayıdım, oy ooy
Okuryazar olaydım oy!
Deniz mahkemeye düşmüş
Avukatı ben olayıdım
***
(●Türkü ve yakılma tarihi: Şarkış’lalı halk ozanı Mevlüde Günbulut-1973