Amerika’da yapılan bir araştırma, kapalı alanlarda virüs bulaşmasının, açık havadakinden 19 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak bu, dışarıda virüs bulaşmayacağı anlamına gelmiyor. Bilim insanları, hasta olmak için ne kadar virüs solumak gerektiğini, etik olmadığı için, ölçemiyorlar ama virüsün solunum yoluyla tek seferde değil, belli bir süre içinde geçeceğini biliyorlar. Bu nedenle de bulaşma riskini azaltmanın yolları konusunda kafa yoruyorlar. Biliyorsunuz virüs havada Aerosol yani küçük parçacıklar halinde yayılıyor. Sigara dumanı gibi olduğunu düşünün. Açık havada parçacıklar her yöne doğru dağılıyorlar. Ne kadar çabuk veya hangi yöne dağılacağı hava sıcaklığına, nemine ve rüzgâra bağlı. Dolayısıyla buluştuğunuz kişi ile hangi konumda sohbet ettiğiniz de önemli. Eğer hareket etmiyor ve araya mesafe koymuyorsanız ve rüzgâr da yoksa, açık havada bulaşma riski daha büyük demektir. Çünkü duran kişinin etrafında bir Aerosol bulutu birikiyor. Uzmanlara göre, bu durumda güneş de fazla işe yaramıyor. Yine yapılan bir araştırma, Ultraviyole ışınlarının güneşli bir günde 20 dakika içinde virüslerin %90’ını öldürdüğünü ortaya koydu. İşte bu 20 dakika bir risk teşkil ediyor. Buluştuğunuz kişi veya kişilerle bir masada oturmak yerine yürümek ya da belli sürelerle, rüzgârın yönüne göre yer değiştirmek sizi koruyabilir. Mesafeyi ve konumunuzu buluştuğunuz kişilerin parfüm kokusunu alıp alamadığınıza göre ayarlayabilirsiniz.
Toplu taşıma araçları riskli değil mi?
Yine Almanya’da yapılan bir araştırma, toplu taşıma araçları ile yolculuk yapmanın, otomobil ile hareket etmekten çok daha riskli olmadığını ortaya koydu. Koronavirüs geçirmemiş ve aşı olmamış 681 deneğin yarısı, bir ay boyunca toplu taşıma aracı, yarısı da özel araç ve bisiklet kullanarak işe gitmiş. Denekler nereye gittikleri, kimlerle buluştuklarının listesini de yapmışlar. Ve tabii profesyonel maske takıp mesafe kuralına da uymuşlar. İki grupta da neredeyse aynı sayıda kişi Koronavirüs’e yakalanmış. Ancak 2 milyon euro ayrılarak yapılan bu araştırmanın sonuçlarını, genelleştirerek, “Toplu taşıma araçları riskli değil” demek, denekler kısa bir süre yolculuk yaptıkları için mümkün değil. Araştırma, havalandırma, maske ve mesafe kurallarına uymanın riski azalttığını gösteriyor. Tabii toplu taşıma araçlarında mesafeyi korumak mümkün olabilirse. İşe gidip dönme sırasında Almanya’da bile metro ve otobüsler tıklım tıklım dolu oluyor.
Çöpe giden aşılar milyonları buluyor
Almanya’da doktorlar sırf kurallara uygun hareket ettiği için çok sayıda doz aşı çöpe gidiyor. Evet yanlış duymadınız çöpe gidiyor. BioNTech aşısının her ampulü aslında 7,5 doz aşı içeriyor. Ama Avrupa İlaç Ajansı, sadece 6 doz kullanılmasına izin veriyor. Hatta salgının başında bu 5 doz idi, artırdılar. Uzmanlar aşılarda rezerve bırakılmasının normal olduğunu söylüyorlar, tabii sıradan günlerde. Koronavirüs salgını gibi kriz durumlarında, dünyanın büyük bir kısmı aşıya erişemezken bu rezervin çöpe atılması kulağa hiç de ahlaki gelmiyor. Sadece Almanya’da, bugüne dek kullanılan BioNTech aşısının %15’i çöpe gitmiş. Bu yaklaşık 1 milyon doz aşı, yarım milyon kişiyi korumak demek. Diğer aşıları da hesaba katarsanız küçük bir ülkeyi aşılamanız mümkün. Allah’tan bu kuralı, işlerinden uzaklaştırılma riski olsa da delen sağlıkçılar var. Bazı eyaletler göz yumarken, bazı eyaletler hala resmi bir yazı bekliyor. Ne yazık ki, bazı Afrika ülkelerinde de aşıların çöpe gittiğini biliyoruz. Kimi ülkeler aşı için alt yapı oluşturmakta geç kaldığı, kimi ülkeler de aşıların zamanı geçtiği için çöpe atmak ya da başka ülkelere göndermek zorunda kaldılar. Belli ki, aşı patent haklarının askıya alınması için mücadele eden Dünya Sağlık Örgütü’nün bir an önce aşıların çöpe gitmesini engellemesi gerekiyor. Tabii sözü dinlenirse…