İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) ve Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bilinmelidir ki, bizler seçimle iş başına gelmiş yerel yöneticiler olarak her türlü baskının, antidemokratik uygulamanın, belediye başkanlarına yönelik şafak operasyonlarının itibarsızlaştırma aracı olarak kullanılmasının kime yapılırsa yapılsın karşısında olacağız. Kayyum uygulaması ile sadece belediye başkanlarının yerine bir atama yapılmamakta, aynı zamanda belediye meclisleri ile belediye encümenin işleyişi de sekteye uğratılmaktadır. Halkın iradesiyle seçilmiş ve oluşmuş, birbirini denetleyen organların yerine, bir kişi tarafından herhangi bir denetime tabi tutulmaksızın ve hesap vermeyen bir yönetim modeline geçilmiştir. Tek adamcı bu model kabul edilebilir değildir. Türkiye bu zihniyetten bir an evvel kurtulmalıdır. Bunun yolu da sandıktır” dedi.
TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bazı belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine kayyum atanması üzerine TBB Encümenini Ankara’da olağanüstü toplantıya çağırdı. Türkiye Belediyeler Birliği Encümeni, İBB ve TBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığında genel merkez binasında 09.00’da toplandı. Yaklaşık bir saat süren toplantıda belediye başkanları için görevden uzaklaştırma kararı ve yerlerine kayyum atanması konuları ele alındı.
Toplantının ardından açıklama yapan İmamoğlu şöyle konuştu:
“Hakkari ve Esenyurt Belediyelerinden sonra 4 Kasım 2024 tarihi itibarıyla Mardin Büyükşehir Belediyesi ile Batman ve Halfeti Belediyelerine de kayyum atandığı açıklanmıştır. Bu kararla bir kez daha hukukun temel ilkeleri, en temel insan hakları pervasızca çiğnenmiştir. Bugün demokrasimiz bir kez daha derin bir yara almıştır.
Anayasamıza göre mahalli idarelerin karar organları, kanunda gösterilen usulle ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulmakta, mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olmaktadır. Anayasamızda İçişleri Bakanı’na verilen görevden uzaklaştırma tedbiri, yalnızca mahalli idare organlarının görevleri ile ilgili bir suç işlemeleri halinde kullanılabilecek istisnai bir yetki olarak sayılmıştır. Belediye Kanunu’nda da kayyum atamasına dayanak yapılan hükümde İçişleri Bakanı’na görevden alma yetkisi tanınmamıştır. Ülkemizin imzalayarak yürürlüğe koyduğu ve Anayasamızın 90’ıncı maddesine göre kanun gücünde olan uluslararası anlaşmalar, yerel düzeyde seçilmiş temsilcilerin görev koşullarının, görevlerini serbestçe yerine getirilmesine emretmektedir.
YAŞANANLAR DEMOKRASİNİN ASKIYA ALINDIĞI DARBE DÖNEMLERİNİ HATIRLATMAKTADIR
1930 yılından bu yana elde ettiğimiz yerel yönetim tecrübesinin geliştirilerek ilerletilmesi ülkemiz menfaatinedir. Kayyum uygulaması yerel demokrasinin Anayasa ile teminat altına alınmış en önemli göstergesi olan halk iradesini ortadan kaldırmaktadır.
Bu uygulama sadece başkan ataması ile sınırlı olmayıp seçimle oluşan belediye meclisi, encümeni ve meclis komisyonlarının çalışması imkanını da ortadan kaldırmaktadır. Nitekim kayyum olarak atanan kişinin çağrısı olmadıkça belediye meclisi toplanamamaktadır. Meclisin, encümenin ve komisyonların görev ve yetkileri, encümenin atanmış memur üyeleri tarafından yürütülmektedir. Bu kararlara imza atan iktidar yüzünden Türkiye muasır medeniyet düzeninden kopmakta, totaliter rejimler ligine taşınmaktadır. Hukuktan uzaklaşarak atılan bu adımlar ülkemizi seçimli demokrasi olmaktan çıkarmaktadır. Ülkeyi yönetenler, seçilebiliyorlarsa bunu millet iradesi saymakta; seçilemiyorlarsa kayyumları devreye sokmaktadır. Yaşananlar demokrasinin askıya alındığı darbe dönemlerini hatırlatmaktadır. Bu kararların sonuçları salt siyasi değildir. Demokrasiden uzaklaşmak, dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri olmamıza yol açmaktadır. İşte bu yüzden emeklisinden öğrencisine herkes ağır bir geçim sıkıntısı içindedir. Gençlerimiz o yüzden umudu başka ülkelerde arıyor. Söz verildiği halde kaldırılmayan mülakat sistemi nedeniyle, gençlerin alın teri emeği yok sayılıyor. Ülkemiz kurumları çökmüş bir devlet, sınırları denetimsizce suçlulara dahi açık bir vatan haline ne acıdır ki getirilmiştir.
MERKEZİ HÜKÜMET, SEÇİMLE KAZANAMADIĞI BELEDİYELERİN YÖNETİMİNİ İDARİ İŞLEMLE GASP ETME YOLUNU SEÇMİŞTİR
Sistematik hale gelen uygulamalarla, demokrasinin en temel unsuru olan seçme ve seçilme hürriyeti yok edilmiştir. Tüm modern çağdaş devlet düzenlerinin kabul ettiği yerinden yönetim modelinin altının merkezi idare tarafından dinamitlendiği, Türkiye demokrasinin yok edilmeye çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Halkın demokratik usulle temsilcilerini belirlediği yerel seçimlerin üzerinden sadece sekiz ay geçmiştir. Yerel yöneticiler belediyelerini nasıl yöneteceklerinin planını henüz yapmışlardır. Belediyeler bütçelerini ve beş yıllık stratejik planlarını yeni hazırlamışlar, belediyeyi yönetmeye yeni hazır hale gelmişlerdir. Kayyum uygulaması ile yerel halkın vergileriyle, katkılarıyla oluşturulan bütçe, bu yetkinin meşru kullanıcısı yerel yönetici yerine, İçişleri Bakanlığı’nın bir memuruna teslim edilmiştir. Merkezi idare, belediyelerin hiyerarşik amirine dönüştürülmüştür. Son sekiz yıldır alınan kararlar, yapılan uygulamalar ülkemizde keyfi vesayet yönetimini açığa çıkarmıştır. Merkezi hükümet, yerel yönetimleri idari ve mali olarak baskılamaktan sonuç alamamıştır. Belediye başkanlarımız ve meclis üyelerimiz tüm imkansızlıklara rağmen halka hizmet için canla başla çalışmaktadır. Son seçimlerle dahi iktidar baskısına rağmen halkın teveccühü iktidardan yana olmamıştır. Artık merkezi hükümet, seçimle kazanamadığı belediyelerin yönetimini idari işlemle gasp etme yolunu seçmiştir.
TEK ADAMCI BU MODEL KABUL EDİLEBİLİR DEĞİLDİR
Bilinmelidir ki, bizler seçimle iş başına gelmiş yerel yöneticiler olarak her türlü baskının, anti-demokratik uygulamanın, belediye başkanlarına yönelik şafak operasyonlarının itibarsızlaştırma aracı olarak kullanması uygulanmasının kime yapılırsa yapılsın karşısında olacağız. Demokrasiye olan inancımızı sürdüreceğiz. Kayyum uygulaması ile sadece belediye başkanlarının yerine bir atama yapılmamakta, aynı zamanda belediye meclisleri ile belediye encümenin işleyişi de sekteye uğratılmaktadır. Halkın iradesiyle seçilmiş ve oluşmuş, birbirini denetleyen organların yerine, bir kişi tarafından herhangi bir denetime tabi tutulmaksızın ve hesap vermeyen bir yönetim modeline geçilmiştir. Tek adamcı bu model kabul edilebilir değildir. Türkiye bu zihniyetten bir an evvel kurtulmalıdır. Bunun yolu da sandıktır. Milletin iradesidir.
Bu bakımdan; belediye başkanlığının sona ermesi, Meclis feshi, görevden alma gibi konulardaki usuller Anayasa ve Belediye Kanunu’nda bellidir. Daha sonra Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen istisna hükümlerine ihtiyaç bulunmamaktadır.
Masumiyet karinesi ceza hukukun en temel ilkelerinden birisidir. Bu ilkelere uygun hareket edilmelidir. Suç gibi ceza da bireysel olmalıdır. Tümden bir kuruma kayyum atanması, Meclisinin dahi kapatılması doğru değildir. Bu durum, Devlet geleneğimize, hizmetlerin devamlılığı ilkesine aykırılıklar içerir.
Olağanüstü koşullarda getirilmiş kayyum düzenlemesinin olağan dönemlerde de kullanılması uygulamasına son verilmelidir.
Belediye başkanlığının boşalması halinde, kayyum uygulaması dahil meclisin kendi üyeleri arasından başkan veya başkan vekili seçme uygulamasının kanunda belirtilen temel ilkeler çerçevesinde istisnasız sürdürülmesi gerekmektedir.
TBB olarak bu antidemokratik uygulamaların sona erdirilmesi amacıyla siyasi partilerle en güçlü şekilde istişareler yapılması için bugün itibarıyla harekete geçiyoruz.
Ulusal ve uluslararası platformlarda izah edilemeyen uygulamalara meydan verilmemesi bakımdan kayyum düzenlemesinin kaldırılması ve seçim kanunlarının gözden geçirilmesi için TBMM’nin harekete geçmesi şarttır. İfade ediyoruz ki; egemenlik kayıtsız şartsız milletimizindir”
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan İmamoğlu, “AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler’e kayyum uygulamaları soruldu ve ‘devam edecek’ dedi. Bununla ilgili değerlendirmeniz olur mu” sorusu üzerine şu yanıtı verdi:
“AK Parti TBMM Grup Başkanvekili arkadaşın ‘Bu uygulamalar devam edecektir’ tavrı ve tarzı o kadar yakışıksız ki o kadar çirkin ki milletin iradesiyle oraya gelmiş bir milletvekilinin tümüyle normalde, normal bir akışta yargının işi olan devletin kurumlarının işi olan bir hususta irade beyan etmektedir. Benim de şahsen yargılandığım bir davada hukuki bir karar vermesi öngörüldüğü bir halde sürülen bir hakimle ilgili İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bir yine grup başkanvekili ya da sözcüsünün ‘O hakimi niçin sürdüğümüzü biliyoruz’ cümlesindeki cevap gibi. Birisi, bu uygulamalar devam edecektir hükmünü, iradesini ortaya koyuyor. Diğeri de ‘Hakimi niye sürdüğümüzü biz biliyoruz.’ Yani ‘sürdüm’ diyebilecek kadar bir şahsım devleti anlayışı ve ifadeleri ortaya çıkmaktadır. Ben bu söylemi kınıyorum. Hukuka aykırıdır. Hukukçu kimliğiyle hele hele bunu ifade eden bir kişinin kendi hukuki bilgisini ve görgüsünü gözden geçirmelidir.”
TBMM KURULDU KURULALI İLK KEZ BÖYLESİ GÜÇLÜ BİR HAMLEYİ ORTAYA KOYUYOR
İmamoğlu, “Olası kayyumlara karşı eylem planınız var mı ve hangi partilerle görüşmeniz olacak” sorularını da şöyle yanıtladı:
“Bence bugün harekete geçirdiğimiz, uzun yıllardır hatta Türkiye Belediyeler Birliği kuruldu kurulalı ilk kez böylesi güçlü bir hamleyi ortaya koyuyor. Tabi bu burada biter mi? Asla. Zaten siyasi partiler kendi hatlarında hukuk mücadelesini ve aynı zamanda toplumu bilgilendirmeyi, milletimizi bilgilendirmeyi ve bu sürecin bitmesiyle ilgili eylem planlarını yürütüyor. Başta CHP olmak üzere. Ama aynı zamanda Türkiye Belediyeler Birliği olarak sadece toplanmak ve bir beyanda bulunmak değil bugün TBMM’de özellikle milletvekili olanlar başta olmak üzere partilerin bir çoğuyla ilgili irtibata geçilmiştir. Daha sonra da başka partilerle de irtibata geçilme konusunda bir sınırımız olmayacaktır. Bugün itibarıyla netleşen CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’le, Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Gültekin Uysal’la, DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan’la, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’yla, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu’yla, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamolluoğlu’yla ve Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ’la görüşme takvimi verilenmiştir. Diğerleriyle ilgili büyük bir kısmı şehir dışında olduğu için görüşme ortamı sağlanmamıştır. Ama ilerleyen vakit diliminde tekrar görüşme girişimlerimiz sürecektir. Aynı zamanda Türkiye’deki millet iradesinin tam karşımızda duran en büyük gücünün bulunduğu çatısının olduğu TBMM Başkanı’ndan da görüşme talebimiz olmuştur. O da yurt dışı seyahatinden ötürü olamayacağını, dönüşte görüşmek istediği yönündeki fikrini bizimle paylaşmıştır. Dolayısıyla bu işlerin kökten düzelmesi için yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi, bir takım yönetmelik ve uygulamaların gözden geçirilmesi hususundaki görüşlerimizi ve taleplerimizi bütün siyasi iradelerle paylaşacağız. Bugünkü uygulamayı siyasi çerçevede başka mecralarda, platformlarda tartışabiliriz. Ama Türkiye Belediyeler Birliği çatısındaki bakışımız ve duruşumuz bu işin tümden birisinin iki dudağı arasından değil, hukukun, yasanın hükümleri üzerinden sağlıklı bir şekilde işletilmesi gerçeğini ortaya koymak ve bunu sağlama mücadelesidir. Bunu sağladığımız zaman zaten siyasi olarak kim hangi manevra yaparsa yapsın böyle bir uygulamayla Türkiye karşı karşıya kalmayacak anlamına gelir. Çabamız bu yönde. Bunun dışında hem hukuki yönüyle hem ulusal hem uluslararası anlamda da Türkiye Belediyeler Birliği’nin farklı komisyonlar ile çalışmaları sürüyor. Zaman içinde bunlar da sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Yargıyla ilgili bir görüşme talebimiz yok. Şu anda siyasi iradeyle görüşmeyi daha doğru buluyoruz.
YARGIYLA İLGİLİ BİR GÖRÜŞME TALEBİMİZ YOK
İmamoğlu, “Yargıtay Başkanı’yla randevunuz oldu mu” sorusunu da “Yargıyla ilgili bir görüşme talebimiz yok, şu anda siyasi iradeyle görüşmeyi daha doğru bulduk” diye yanıtladı.
UĞRAŞMAYA DEVAM EDİYORUM, BUNDAN SONRA DA DEVAM EDECEĞİM
İmamoğlu, “Bundan sonraki eylem planınız CHP ile beraber ne olacak” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Benim zaten eylem planım bu. Yani Türkiye Belediyeler Birliği’nin başına aday olmakla da başlattığımız eylem planı bu. Bundan sonra da nedir? Hukuksuzluğa karşı mücadele, bu ülkede otoriter akla karşı mücadele, baskıcı davranışlara karşı mücadele, milletimizin adil ve eşit ortamda yaşamasını sağlamak, her bir ferdinin kendisini mutlu, huzurlu ve güvende hissettiği bir ülke var olmasını sağlamak. Benim mücadelem bu. Dolayısıyla meseleyi bir adaylık tarifiyle köşeye sıkıştırmaya çalışanlara e ben Allah akıl versin diyorum. Ben zaten mücadelenin içerisindeyim. Uğraşmaya devam ediyorum. Bundan sonra da devam edeceğim. Bu Türkiye Belediyeler Birliği hattındaki mücadelem, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı hattında da mücadelem var. CHP’li Ekrem İmamoğlu mücadelem de var. Vatandaş Ekrem İmamoğlu mücadelem de var. Dolayısıyla bu mücadelem, bu bahsettiğim unsurlara karşı duran bu az önce söylediğim o hukuki zemindeki prensipleri engelleyen kim varsa, hangi kurum varsa, hangi kuruluş varsa onlara karşı dimdik ayakta ve en sert mücadelemi vermekte hani o konuşmamda söylediğim gibi onlarla uğraşmakta kararlı bir kişiliğim var. Bundan da geri adım atmayacağım. Onun için hani beni engellemeye çalışıyorlar. Adaylık madaylık vesaire onlar hepsi detay konular. Benim mücadelem devam ediyor. Hadi buyursun engellesinler o zaman.
ENCÜMENİ TOPLANTILARIMIZA AHMET TÜRK BAŞKANIMIZI DAVET ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Ahmet Türk’ün encümen üyeliğinin düşüp düşmeyeceğinin sorulması üzerine de İmamoğlu, “Hukuki süreçler elbette takip edilir. Arkadaşlarımın Türkiye Belediyeler Birliği bünyesindeki kurumsal hukuki kurumlar, birimler vardır. Ama ben ve arkadaşlarım Türkiye Belediyeler Birliği encümeni toplantılarımıza Ahmet Türk başkanımızı davet etmeye devam edeceğiz” yanıtını verdi.
BÖLGE ZİYARETİ DÜŞÜNÜYORUM
İmamoğlu, “Bölge ziyaretleriniz olacak mı” sorusuna da “Bölge ziyareti düşünüyorum. Ama önce şu siyasi iradeyle olan bir süreci tamamlayıp ardından bölgeyi de ziyaret etmek düşüncem var. Hızlıca onu da gerçekleştireceğim” yanıtını verdi.
BARİKAT KURARAK EDEREK POLİSİMİZİ BU ZOR DURUMA DÜŞÜREN BÜTÜN YÖNETİCİLERİ KINIYORUM
İmamoğlu, Esenyurt Belediyesi’nde yaşanan olayların sorulması üzerine de şu yanıtı verdi:
“Esenyurt’ta belediye meclis üyelerinin yani düşünsenize daha komik yerden başlayalım. Yani bir kayyum atanıyor. Sanki çok önemli bir iş yapılmış gibi çok gururlu ve keyifli bir iş yapılmış gibi bence ‘utanmadan’ kelimesini ekleyeceğim bir fotoğraf çektirilip basına ve kamuoyuna servis ediliyor. Ben bunu yapmam. Bakın ben yapmam diyorum. Ben bürokrat değilim ama ben yapmam. Öyle bir görevi almam ve yapmam. Birincisi bu ikincisi geliyor ve uygulamaya bakar mısınız? Yani benim polisimi halkla, milletle karşı karşıya getirmek için bütün hamleler yapılıyor. Ya polisin orada vatandaşı, seçilmiş belediye meclis üyesini belediyeye sokmamak gibi bir bariyer oluşturmasının anlamı ne? Belediyede o önünde kurulan barikat olmasa vatandaş elini kolunu sallayacak gayet insanın tepkisini koyacak. Barikat kurarak ederek polisimizi bu zor duruma düşüren bütün yöneticileri kınıyorum. Polisimize bizim milli güvenlik unsurlarımızdan biri olan ayağına taş değmesin diyeceğimiz o polisimizi vatandaşla niçin karşı karşıya getirirsiniz? Seçilmiş meclis üyesini belediyeye sokmamak aklı kime ait? Bu akılsız akıl kime ait? Çok merak ediyorum. Yani ben utançla Mısır’da Birleşmiş Milletler Habitat toplantısında o görüntüleri gördükçe utançla başım öne eğildi. Dünya huzurunda. Bunu kime anlatabilirsiniz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bu yakışır mı? Bizim polisimizi o zor duruma düşürmek bir yöneticiye yakışır mı? Adı ister vali olsun ister emniyet müdürü olsun ister kaymakam olsun buradan onlara sesleniyorum. Yarın utanacağınız, başınızı öne eğeceğiniz, hayat boyu pişman olacağınız işleri yapmayın. Ben açıkça şuna inanıyorum. Yani devletin aklı bu değil. Herhalde birileri bugünkü mevcut durumdan hani tabiri caizse kraldan fazla kralcı olma peşinde koşmalarıdır diye de düşünerek belki süreci hafifletme zihnim var bilmiyorum. Böyle düşünüyorum. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Bırakın meclis üyeleri görevlerini yapsın bari. Bir hata yaptınız. Bırakın meclis üyeleri görevlerini yapsın. Komisyonlar kurulsun çalışsın. Denetlesin. Yarın da hesap versin. Bu millet onları seçti. Yüz binler, milyonlar yazık. 101 yıldır bu ülke Cumhuriyet ve demokrasiyi daha iyi hale getirmek için mücadele veriyor. Dönem dönem birileri arkasından asılmıştır. Ama milletin mücadelesi hep iyileşmesi içindir. Milletimize güveniyoruz.”
KAYNAK: ANKA