Vatan Partisi MYK Üyesi Arslan Kılıç, sosyal medya sayfasında yayınladığı yazısında “Bugün KKTC konusunda her siyasi gücün “müjdesi”, dayandığı sınıf ya da sınıfların “fıtratı”na bağlı öncelikleri tarafından belirlenmektedir.” diyerek Erdoğan’ın “müjde”sini değerlendirdi.
“Sayın Cumhurreisinin, “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirme” projesini “müjde” olarak nitelemesi, bireysel “fıtrat” kaynaklı bir anlayış olarak görülebilir. Ama çürüme ve asalaklık aşamasının doruğunu yaşayan bir sistemde, milletin çok dar bir zümresini temsil eden milletten kopuk dar bir yöneticiler kadrosunun “fıtratının” da, sefası sürülen sistem tarafından belirlendiğini ve değiştirildiğini biliyoruz.” diyen Arslan Kılıç’ın “HERKESİN MÜJDESİ FITRATINA GÖRE” başlıklı yazısı şöyle:
Sayın Cumhurreisi Tayyip Erdoğan 16 Temmuz günü, Ayasofya’da kıldığı Cuma namazı sonrasında basına yaptığı açıklamada, Kurban Bayramında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olacağını ve orada KKTC ile ilgili bir müjde açıklayacağını söyledi.
Yandaşı ve muhalifi, yerlisi ve yabancısı ile bütün medya, Cumhurreisinin “müjdesi”ni, KKTC’nin tanınması ile ilgili olumlu bir gelişme olduğu tahmin ve beklentisine göre haberleştirdi.
Çünkü Doğu Akdeniz’de suların ısındığı son bir yıldır KKTC ile ilgili Batı ablukası ve tecridi bunaltıcı boyutlara ulaşmış; bu duruma bağlı olarak son bir yıldır Türkiye’nin Doğu Akdeniz siyasetinin bir boyutunu da, dost ülkelerin, KKTC’ye yönelik ambargo ve tanımama siyasetini etkisizleştirecek adımlar atmasını sağlamaya dönük çabalar oluşturmuştu.
Üstelik son haftalarda bu konuda Azerbaycan’dan, Pakistan’dan olumlu işaretler de gelmeye başlamıştı.
KKTC’NİN TANINMASI SORUNU YAKICI HALE GELMİŞKEN KİMSENİN AKLINA GELMEYEN “İHTİŞAMLI KÜLLİYE MÜJDESİ”
Medyanın “müjde”nin ne olacağı ile ilgili beklenti ve tahminini, işte bu koşullar ve işaretler belirledi.
Bu koşullar ve işaretler altında kimsenin aklına “müjde” olarak, “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirmek” gelmedi.
Dahası, Türkiye iki yıldır, ihtişam ve şatafatı seven, bu uğurda israftan kaçınmayan Cumhurreisini bile “kamuda tasarruf” kararnameleri yayınlamaya zorlayan derin bir ekonomik kriz yaşıyordu.
Gerçi bu kararnameler Sayın Cumhurreisi ile onun Külliye’deki üçer beşer yüksek maaşlı maiyetini ve diğer çok maaşlı AKP “seçkinlerini” bir türlü kapsamadı.
Ama devlet hazinesinin verdiği devasa açıklar; işsizlikteki büyük artış ve buna yol açan üretim ve yatırımdaki düşüşler, “itibar”la “tasarruf”u birbirine karşıt şeyler olarak değerlendiren Sayın Cumhurreisini bile “tasarruf kararnameleri” yayınlamaya zorladı.
Sayın Cumhurreisi “KKTC müdesi”ne ilişkin ilk açıklamasından 2 gün sonra Kıbrıs’ta merakla beklenen müjdesini de açıkladı: “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirmek” (Bkz: Aşağıdaki 2’inci haber).
Saydığımız dış ve iç koşullarda kimse, ama hiç kimse, en yandaşlar bile, KKTC ile ilgili “müjde”nin, Türkiye bütçesinden yapılacak tahsisatla oraya da “ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirme” olacağını tahmin edemedi.
Sayın Cumhurresimizin, hem ihtişama düşkünlüğünü, yani bu ve benzeri konulardaki “fıtratını” bilen; hem de bu “fıtratı” başta “Ulu Hakan Abdülhamit Han” olmak üzere “Osmanlı padişahı atalarımıza layık özellik” diye öven geniş bir yandaş medya “filosu” olduğunu biliyoruz.
“Müjde” konusunda Sayın Cumhurreisi, bu besleme medyayı bile ters köşeye yatırdı.
“MÜJDE” Mİ, DÜŞÜŞ GÖSTERGESİ Mİ?
Gerçi Külliye kulislerinin “kulağı delik” ve “sahibinin sesi” medya yorumcularının, kamuoyunda 2 günlük bile olsa “milli müjde” beklentisi yaratmanın “gündem saptırma” ve “propaganda” tekniği bakımından başarı olduğunu söyleyerek, bu gafı da övecekleri konusunda bir şüphe yok.
Başvurulan yöntem onların iddia ettiği gibi bir sonuç verse bile, kazanılacak “başarı” sonuçta, “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirme müjdesi”ni 2 günlüğüne, “KKTC ile ilgili uluslararası bir başarı müjdesi” gibi algılatmaktan ibaret. Yani söz konusu olan, olsa olsa bir “algı operasyonu” başarısı.
Bu durum, siyaseti bir “gündem saptırma” oyunu olarak gören; gösteriş eylemleriyle milleti oyalama ve kandırma oyunu sanan çok maaşlı Külliye maiyeti için bir başarı olabilir.
Ama gerçekte, ömrü 2 gün sürecek bir balon beklenti yaratmaya muhtaç duruma düşmek, bir başarı değil; çok açık bir düşüş göstergesidir.
Üstelik yaşanan derin ekonomik krizin milletin üretici, emekçi, dar gelirli çok geniş kesimlerini bunalttığı koşullarda, “ekmek paramız yok, ama cümle âleme kremalı pasta yediğimizi gösterelim” türünden bir gösterişçiliği “müjde” diye sunmanın geri tepeceği ve burnundan soluyan milleti daha da karşıt saflara iteceği açıkken, bu gerçeği görememek de bir “milletten kopma ve düşüş” göstergesidir.
İHTİYAÇ OLAN MÜJDE ve NAYLON MÜJDE
Bugün KKTC konusunda Türkiye halkının da, Kıbrıs Türkünün de beklediği müjde, “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirmek” değildir. KKTC ile ilgili ve KKTC üzerinden Türkiye’yi de hedef alan Batı ablukası ve tecridini kıracak başarılardır.
Bu başarıların ilk ve en önemli halkasını ise, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmasını sağlayacak başarılar oluşturmaktadır.
KKTC’yi tanıyabilecek Avrasya devletleri ise, bu konuda, KKTC’nin ihtişamlı bir Cumhurbaşkanlığı ve parlamento binasına sahip olup olmadığına değil; Türkiye’nin izlediği siyasetlere ve gösterdiği gayretlere bakmaktadır.
Örneğin, KKTC’yi tanımaya en yatkın ve en stratejik devletler olarak Abhazya, Abhazya üzerinden Rusya, Rusya dolayımından Türk cumhuriyetleri ve İran bu konuda, öncelikle Türkiye’nin izlediği Suriye, Ukrayna, Kırım, Gürcistan siyasetlerine göre tavır belirlemektedir. Şimdi bunlara Afganistan siyaseti de eklendi.
MİLLETE KKTC İLE İLGİLİ VERİLECEK “MÜJDE” KONUSUNDA İKİ TUTUM-İKİ SİYASET
“Müjde”ye ilişkin birinci tutum ya da siyaseti KKTC ziyaretinde Cumhurreisi açıkladı. Bu siyaseti, “İhtişamlı Külliye yaptırma siyaseti” olarak adlandırabiliriz. Bu “müjde”nin, KKTC üzerindeki Batı ambargosu ve tecridini kırma bakımından etkisiz, deyim yerindeyse “naylon” bir “müjde” olduğunu, ayrıca açıklamaya bile gerek yok.
“Müjde” konusunda ikinci siyaseti, Vatan Partisi’nin 2020 yılı Haziran ayında ilan ettiği “Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı (KADBP)” oluşturmaktadır. Bu siyaset, bugünkü dünya ve bölge koşullarında KKTC’nin uluslararası planda devlet olarak tanınmasını sağlamada başarı getirecek biricik siyasettir. KKTC’nin devlet olarak tanınması ise, onun üzerindeki Batı ablukasını kırmanın en etkili yoldur.
HERKESİN MÜJDESİ “FITRATINA” GÖRE
Sayın Cumhurreisi ve Külliye kadrosunun, KKTC ile ilgili müjde konusunda bugün, bu konuda alacakları tavır stratejik önemde olan yukarıda adlarını saydığımız devletleri kazanmaya dönük siyasetlere değil de, “ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası”na öncelik verdiği anlaşılıyor.
Bilindiği gibi, kendisi de yoksulluktan gelme Sayın Cumhurreisi, insanlarımızın yaşadığı dünyevi eşitsizlik ve mahrumiyetleri; örneğin yüksek ölümlü iş kazalarını, eğitimli genç nüfusun çok geniş bir kesiminin işsizliğini, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini, bu sorunların “fıtratı” (doğasında var olan özellik) ile açıklamaktadır.
Bu toplumsal sorunların bir “fıtrat” (yaradılış) sorunu değil de, sosyo-ekonomik sistem sorunu olduğu açıktır. Eğer ortada bir “fıtrat” sorunu varsa da, bu “fıtrat”, bu sorunları yaratan sosyo-ekonomik sistemin “fıtratı”ndan başka bir şey değil.
Sınıflı toplumlarda yönetenlerin “fıtratını” ise, yönettiği sistemin “fıtratı” belirlemektedir. Daha doğrusu sisteme egemen olan sınıfın, hatta onun daha da dar bir zümresinin ekonomik, siyasi, ideolojik ve kültürel “fıtratı” belirlemektedir.
Türkiye’nin, emekçisi başta olmak üzere üreticiyi ve üretici sektörleri ikinci üçüncü plana itmiş, borçlanma, rant ve kara para ekonomisine dayanan sistemi, iki yıldır gittikçe derinleşen bir kriz yaşıyor. Kriz, ekonomi başta olmak üzere, siyasi, idari, hukuksal, ideolojik, ahlaki, kültürel her alandadır.
Yaşanan kriz, sistemin kendini yeniden üretmesinde tıkanmalara yol açmaktadır. Ekonomide yaşanan tıkanmadan, Türkiye’yi 20 yıldır yöneten Sayın Cumhurreisi ve Külliye kadrosunun temsil ettiği zümre de payını almaktadır.
İmar-inşaat ve devlet ihale-özelleştirme rantlarından büyümüş bu zümrenin yaşadığı tıkanmayı aşmadaki öncelikleri, Türkiye’nin Azerbaycan ve KKTC ile ilişkileri ve siyasetlerine de damga vurmaktadır
Sayın Cumhurreisi ile ikişer üçer yüksek maaşlı “AKP seçkinleri” kadrosunun siyasi “fıtratı”nı, özellikle ekonomi temelli siyasetlerde, bu zümrenin ihtiyaçlarının belirlediğini söyleyebiliriz.
Bugün KKTC konusunda Kıbrıs ve Türkiye kamuoyunun BEKLEDİĞİ müjde”nin başka; “fıtratında” külliyeler, saraylar, ihtişamlar düşkünlüğü olan Sayın Cumhurreisi ve maiyetinin vermeyi UYGUN GÖRDÜĞÜ “müjde”nin başka olmasının nedeni budur.
Sonuçta, örneğin KKTC konusunda da herkesin “müjdesi”, siyasi “fıtratına” göre olmaktadır.
Sayın Cumhurreisinin, “KKTC’ye ihtişamlı bir Külliye ve parlamento binası inşa ettirme” projesini “müjde” olarak nitelemesi, bireysel “fıtrat” kaynaklı bir anlayış olarak görülebilir.
Ama çürüme ve asalaklık aşamasının doruğunu yaşayan bir sistemde, milletin çok dar bir zümresini temsil eden milletten kopuk dar bir yöneticiler kadrosunun “fıtratının” da, sefası sürülen sistem tarafından belirlendiğini ve değiştirildiğini biliyoruz.
Kısacası, bugün KKTC konusunda her siyasi gücün “müjdesi”, dayandığı sınıf ya da sınıfların “fıtratı”na bağlı öncelikleri tarafından belirlenmektedir.