Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Karamollaoğlu, şunları kaydetti:
Bu sene de Ramazan ayının başlamasıyla, İsrail de zulümlerine tekrardan başladı. Zulüm, İsrail’in adeta karakteri ve mübarek günlerimizde saldırılarıyla canımızı yakmayı da huy edindi. Doğu Türkistanlı kardeşlerimize de Çin acımasızca zulmediyor. Birileri bu zulmü; iftiradır, yalandır diye görmezden geliyor. Hatta ‘Çin onları eğitiyor’, diyenler bile var. Doğu Türkistanlıların bütün insani hakları ellerinden alınıyor kültürü, dili ve dini yok ediliyor. Biz bu elim hadiselere üzülüyorken, iktidarın sessizliği bizi daha da derinden yaralıyor… Myanmar, Arakan, Keşmir, Suriye… İslam coğrafyasında hiç olmadığı kadar kan ve gözyaşı dökülmektedir. Kültürüne, medeniyetine ve tarihine sahip çıktığını göstermek için Özbek Çadırı’nda iftar yapanların, kültürünü ve inancını yaşayamayan kardeşlerimizin acılarını görmezden gelmesi bizi hakikaten üzüyor. Aynı kültüre, medeniyete, tarihe sahip olduğumuz kardeşlerimize böyle sahip çıkılmaz! Bu zulümlere daha fazla sessiz kalınamaz, kalınmamalıdır. Doğu Türkistan, Filistin, Suriye, Arakan, Myanmar ve yeryüzünün tüm mazlumları için elimizden gelen bütün gayreti Saadet Partisi olarak ortaya koyacağız. İktidara ve herkese çağrıda bulunuyorum gelin tüm mazlumlara hep birlikte sahip çıkalım.
“Artan vaka sayılarının sorumlusu olarak 84 milyonun gösterilmesini doğru bulmuyoruz”
1990’larda Pentagon Dergisi’nde yayınlanan harita bizim için çok önemli. Türkiye’nin bölündüğünü gösteren bu haritaya karşı ufacık bir tedbir veya tepkiye rastlamadık. ABD’nin bölgemizdeki tavırlarını daha dikkatli okumalıyız. Vaka artışında adeta şampiyonluğa doğru gidiyoruz. Durumumuzu gösteren grafikler yetersiz kalıyor. Bütün sıkıntılara rağmen vatandaşlarımız pandemi kurallarına en ileri noktada uymuştur. Artan vaka sayılarının sorumlusu olarak 84 milyonun gösterilmesini doğru bulmuyoruz. Covid, günümüzün vebası, geçim sıkıntısı ise kolerası gibi oldu! Vatandaşımız veba ve kolera arasında seçim yapmaya zorlanıyor. Bugün konuşmamız gereken şey açıklanacak destek paketleridir. Pandeminin başında yaptığımız teklifimizi tekrarlıyoruz. İktidar her bir vatandaşımıza 1000 lira destek vermelidir. Yeri geldiğinde parayı basıp milyarları devreye nasıl sokuyorsanız, vatandaşa destek olmak için de çareler üretebilirsiniz.
“128 milyar birilerine gitmiş”
128 milyar birilerine gitmiş. Merak edilen o birileri kim? Para ne oldu değil, kime gitti? Sürekli birbiriyle çelişen farklı kişiler üzerinden açıklamalarda bulunmak yerine çıkın tek bir ağızdan olup bitenleri tüm gerçekliğiyle anlatın. 128 milyar kime satıldı, hangi süreçler işletildi, o zaman kur oranları neydi, şimdiki durum nedir? Kamuoyunun bu soruları sormaya hakkı vardır. 128 milyar bir tarafa bunları da sormak istiyorum. Adalet ve ahlak nerede? Liyakat ve istişare nerede? Şeffaflık ve denetim nerede? Plan ve program nerede? Özet olarak soruyorum, vicdan nerede? 2000’li yılların başında fabrikalar yıkıldı ve satıldı. Oradan gelen paralarla yol ve inşaat yaparak kalkınıyoruz havası oluşturuldu. Ancak bugün artık borç almak da borcu ödemek de mümkün değil? Çıkmaza girdik. 2013 yılında kişi başına düşen milli gelir 12 bin 582 ABD doları iken 2020’de bu rakam 8 bin 599 dolar olmuş. Üretimi bütünüyle terk ederseniz içine sürüklendiğimiz bu durum kaçınılmaz olur.
Kanal İstanbul’la uğraşacağınıza üretimle, ithalat ihracat dengesini düzeltmeyle, işsizliğe çözümle, kendi kendimize yeteceğimiz tarım politikasıyla uğraşın. Güçlendiğini iddia eden bir ülkeden; borç bulamayan, hazinesi tamtakır, Merkez Bankası ekside çalışan bir ülke haline geldik. Bu durum bugünkü iktidarın kabahatidir. Büyümeyi inşaatla, rantla özdeşleştirmiş bir anlayış terk edilmeden ülkemizin ayağa kalkması mümkün olamaz. Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’lara dayandı. Genç işsizlikte rekor üstüne rekor kırılıyor. Anne babalar işsiz, geçimlerini sağlayacak parayı evlerine götüremiyorlar. İnsanımız her geçen gün daha da fakirleştiği, küçük bir azınlığın servetine servet kattığı ancak çoğunluğun kuru ekmeğe, patatese, soğana muhtaç bırakıldığı bir ülke olmamalıydık. Vatandaşımızın derdi geçimdir. İnsanımızın önceliği ekonomik koşullarının iyileşmesidir. Vatandaşın derdine derman olmayı bıraktılar, dert üstüne dert yüklüyorlar. Evine götüreceği ekmeği, çocuğuna alacağı kıyafeti, ay sonu gelince ödeyeceği kirayı ve faturaları kara kara düşünen insanımızın problemlerini görmezden gelen siyaset anlayışını reddediyoruz.