CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) bu yılın ilk toplantısını video konferans yöntemiyle yaptı. MYK’nın ardından CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Sarayın siyaseti: Milletin borcunu arttır, milleti ikiye böl”
Daha yılın ilk günlerinde, huylunun huyundan vazgeçmeyeceğini gördük. Saray siyasetinin, iki temel ayağının bu yıl da süreceği anlaşıldı. İlki milletin refahını değil borcunu artır, ikincisi milleti ortadan ikiye böl. Böylece borçla, nefretle, kinle, milletin fakirliğini ve yarın korkusunu yönet. Oysa, bu toprakların hamurunda kin ve nefret yoktur.
“Testinin içinde ne varsa, ağızdan da o dökülür”
Saray, milletin kendisine vereceği notu anketlerde görmeye başladıkça, sandıkta kendisini nereye göndereceğini idrak ettikçe, artık bâb-ı hükümetten, toparlanıp gitme vakti geldiğini gördükçe, şirazesinden iyice çıktı. Cuma namazı çıkışında dilinin zembereği boşaldı, koltuğunu koruma hırsıyla, milletimizin değerlerini kaşıyıp, kanatarak, partimizde siyaset yapan kadın üyelerimize, yöneticilerimize, kendi partisine oy vermedikleri, kendi partisinde siyaset yapmadıkları için ‘vitrin mankeni’ dedi. Ne demiş atalarımız; ‘testinin içinde ne varsa, ağızdan da o dökülür.’ Sarayın kibirlisi, kadınlara yönelik bakış açısını, pek çok kez ifşa etmiştir. Bu aşağılayıcı dili ilk defa duymuyoruz. Bir değil, iki değildir. Oysa bu Cumhuriyet, kadınlara yönelik ayrımcılığı daha baştan reddederek kurulmuştur. Cumhuriyetimiz, ‘millet erkek ve kadından oluşur, mümkün müdür ki toplumun yarısı toprağa zincirlerle bağlıyken diğer kısmı semaya yükselebilsin’ diyen büyük bir liderin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kuruldu. Bana oy vermeyen, benim partimde siyaset yapmayan kadın, ‘vitrin mankenidir’ diyen bu zihniyet şimdi çıkmış, 2021 yılında reform yapacağını söylüyor. Bu kafayla yapılacak reforma da uygulamaya da kimse inanmaz.
“Barbarlık yapmayın”
Kadın cinayetleri son yıllarda katlanarak arttıysa, nedenleri işte bu barbar zihniyette aranmalıdır. Son 12 yılda, 3 bin 485 kadın cinayete kurban gitti. Kadını vitrin mankeni olarak görenler, bu dışlayıcı dilin sahipleri, kadın cinayetlerini engellemek için tedbir alır mı, alabilir mi? Almadığı gibi kendi imzaladığı, kadına, çocuğa yönelik her türlü şiddeti engellemeye yönelik esasları içeren İstanbul Sözleşmesi’ni bile tartışmaya açtı. Biz bir kez daha söyleyelim; kendinize gelin, ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun, barbarlık yapmayın! Hiçbir kadın vitrin süsü değildir. Kadın, erkek eşittir. Siyaset yapmak, kadın-erkek herkesin hakkıdır. Biz şimdi Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan, AK Parti Genel Başkanı’nın, cuma namazı çıkışında gönlünü kırdığı, bu ülkenin tüm kadınlarından, samimi bir özür dilemesini, helallik istemesini bekliyoruz.
“Milletimiz bu vitrini değiştirecek”
Madem Erdoğan ‘vitrin mankeni’ konusunu açtı; o zaman vitrin süsü arıyorsa, kendi partisinin vitrinine bir bakacak. Vitrinlerinin en nadide köşelerinden birinde, yolsuzluktan aklanmamış, ‘bakara makara’ diyerek, Kuran-ı Kerim’in kelamıyla dalga geçmiş bir eski Bakan, şimdi ülkenin büyükelçisi olarak arzı endam ediyor. Vitrinlerinin bir başka köşesinde, 17-25 Aralık sonrasında, Pensilvanya’ya gidip FETÖ elebaşıyla görüşen, Zaman gazetesinin ortağı olan iş adamı, Katarla anlaşma masasında devlet protokolünde oturtuluyor. Yine vitrinlerinin tam ortasında, Vakıfbank Yönetim Kurulu’na atadıkları sahte diplomalı pehlivan var. Havlusunu da bir dönem, FETÖ kumpaslarının baş savunuculuğunu yapan, Bir AK Parti Grup Başkanvekili tutuyor. Vitrinlerinin bir başka köşesinde, bu milletin iffetli analarına küfredip, milletin vergilerinden, milletin geçmediği tünelin köprünün yolun, uçmadığı havaalanının dolarla, avroyla garantilenmiş ücretini, salgın falan dinlemeden cebe indiren, havuz müteahhitleri oturuyor. Yine vitrinlerinde, bilim yuvası olması gereken üniversitelerde, yetkili kurullarda seçilip seçilmediğine bakmadan liyakati değil sadakati dikkate alıp, rektörlük makamına oturtulan eski milletvekilleri, milletvekili adayları bulunuyor. İşte milletimizin, sizin vitrininizde gördüğü bunlar Sayın Erdoğan. Milletimizin bu vitrine verdiği not da belli, ilk sandıkta size yerinizi gösterecek bu vitrini değiştirecek.
“Verilen zam, kul hakkı yemenin daniskası”
Bugün 2020 enflasyon rakamları da açıklandı. TÜİK ’in makyajlı rakamlarına göre; aralık ayında aylık enflasyon yüzde 1,25 yıllık enflasyon yüzde 14,6 oldu. Türk Lirasının kur sepeti karşısında yüzde 24 değer kaybettiği, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bilançosunun yüzde 27 büyüdüğü; para arzının (M2) yüzde 37 genişlediği bir yılda; enflasyonun yüzde 14,6’da kaldığına kim inanır? Bağımsız ekonomistlerden oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu Aralık enflasyonun yüzde 4,1, 2020 enflasyonun ise yüzde 36,7 olduğunu açıkladı. TÜİK enflasyonuyla, ekonomistlerin hesapladığı enflasyon arasında dağlar kadar fark var. Şimdi çıkmışlar memura ve memur emeklisine, vere vere yüzde 7,36 zam veriyorlar. İşçi ve esnaf emeklilerine verdikleri zam ise sadece yüzde 8,36. Bu kul hakkı yemenin daniskasıdır. Bir yandan havuz müteahhitlerine gidecek köprü ücretlerine köprü ücretlerine yüzde 26 zam yapacaksınız. Millet geçmese de köprü ve otoyol için, vergilerden ödenecek garanti ücretlerini dolara avroya endeksleyeceksiniz. Memura ve emeklinin maaşına gelince komik zamlar vereceksiniz. Asgari ücreti de 3 bin 100 lira bile yapmayacaksınız.
“Kime peşkeş çekildi?”
Çiftçi, esnaf, turizm, millet can çekişiyor. Sadece bir internet sitesinde bin yedi yüz adet satılık otel ilanı var. Oteller bankaların üzerinde kalmaya başladı. Saray hükümeti ise kendi havasında… Ne milletin işini koruyabiliyor ne yeni iş imkânı sağlayabiliyor ne de çalışanlarımızı ve emeklilerimizi koruyabiliyor… Eldeki son barutları da geçen yıl tükettiler. Kamu Bankalarının kredi açmaya takati kalmadı. Merkez Bankası’nın hini hacette kullanılacak ihtiyat akçeleri bitirildi. Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar dolarlık rezerv buharlaştırıldı. Bu dövizler kimlere peşkeş çekildi? Bu para esnafa, çiftçiye, işçiye gitmedi… Peki, nereye gitti? Kim verdi? Hesabı kim verecek?
“Boğaziçi ayakta… Boşuna tek adam demiyoruz”
Ülkemizin göz bebeği bilim yuvası Boğaziçi Üniversitesi ayakta… 1980 askeri vesayet rejiminden sonra ilk kez, bu defa da sarayın vesayet rejiminde, Boğaziçi Üniversitesine dışarıdan bir rektör atandı. Atanan kim? Ak Partili bir milletvekili aday adayı. Biz bu rejime boşuna ‘tek adam vesayet rejimi’ demiyoruz. Atanan kişi hakkında; sahte twitter hesapları açıp, trol gibi davranmasını mı dersiniz, intihal yani akademik hırsızlık yapmasını mı dersiniz, akademisyenlikle bağdaşmayacak pek çok iddia ve itham var. Ama geçmiş uygulamalardan biliyoruz ki, saraya sadakat olduktan sonra, rüşvet yemek, sahte diploma kullanmak, intihal yapmak sarayın vitrinine yerleşmek için engel değil. Ahlaki değerler, liyakat ilkesi, akademik özerklik ve bilimsel özgürlükler nerede?
“Vesayet rejiminin ülkeye bir hayrı kalmadığı anlaşıldı”
Çin aşısı 11 Aralık’ta gelecek dendi. Gelemedi. Şuydu, buydu derken, aşının gelmesi aralık sonunu buldu. Gelen aşılar da tek kaynaktan. Yani Çin’den. Aşıda kaynak ülke çeşitlendirmesini bile yapamadılar. Yerli aşı nisan sonuna yetişecek diyorlardı. Şimdi o tarihi ağızlarına bile almıyorlar. Onun yerine şimdi Rusya ile ortak aşı üretmekten bahsediyorlar. Kafalar karışık. Ama bu arada dünyada 50 ülke vatandaşlarını aşılamaya başladı. Aşısız geçen her gün, insani kayıplarımızı daha da artırıyor. Bu arada mutasyona uğramış virüslerin uğradığı 33 ülkeden biri de Türkiye oldu. Aşıda geç kalmanın ekonomik maliyeti var. İhracatta, turizmde, rakiplerimiz aşılamada bizden önde koşarsa, elimizdeki pazarları korumak giderek zorlaşır. Artık her tarafı dökülen bu vesayet rejiminin bu ülkeye bir hayrı kalmadığı anlaşıldı. Bunu hep beraber yaşayarak gördük.
CHP Milletvekili Süleyman Girgin’in Pınar Gültekin hakkındaki HTS kayıtlarının MYK gündemine gelip gelmediği sorusuna Öztrak, “Gündeme gelmedi. Genel Başkanımız bu konularda çok hassastır. Milletvekilimiz de çok net açıklamalarda bulunmuştur, yarın da mahkemeye başvuracaktır. HTS ve ses kayıtlarını isteyecek ve suç duyurusunda bulunacaktır. Yarın da açıklama yapacaktır” diye yanıtladı.
“Hizan İlçe Başkanı neden görev alındı” sorusuna Öztrak, “Bu konuyla ilgili değil ama Hizan İlçe Başkanı’nın da bu konuyla ilgili hiçbir dahili olmadığını, onun da HTS kayıtlarını isteyeceği ve mahkemelerde gerekli girişimde bulunacağı söyleniyor” dedi.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘Menderes erken seçim deseydi, darbe olmazdı’ ifadelerini değerlendirmesi istenen Öztrak, “CHP olarak askeri ve sivil her türlü darbeye karşıyız. Bunun imasını dahi kabul etmemiz mümkün değildir. 21. Yüzyıldayız” dedi.
“Çocuklarımızın yaşamı, siyaset üstü kalması gereken konudur”
SMA hastaları için başlatılan kampanyaya Sağlık Bakanı Koca’nın ‘kirli kampanya’ demesine ilişkin Öztrak, “Bu ülkenin küçücük çocuklarının hayatı her şeyden önemli. Çocuklarımızın yaşamı söz konusuysa, bu siyaset üstü kalması gereken konudur. Aileler perişan, seslerini duyurmaya çalışıyor. Ailelerin bir kısmı ‘yeter ki izin verilsin’ diye mahkemeye başvurmuş, durdurma kararı verilmiş. Bakanlık mahkeme kararını uygulamamakta ısrar ediyor. Sağlık Bakanı, acılı ailelerin çığlığına kulak verirse görevini yapmış olur. Çocuklar, deney tahtası olmasın’ diyorlar. Tamam olmasın da bu çocukları kaybediyoruz” dedi.
“Fikri Sağlar’ın partiden ihracı gündemde mi” sorusuna Öztrak, “Hiçbir partili Genel Başkanımızın özel gündemini oluşturmaz. Tüzükte kendini bağlı hissetmeyenler gereğini yapmakta özgürdürler” yanıtı verdi.
DP’nin 2023 seçimlerine tek başına girme kararı ve Diyarbakır annelerini ziyaret edeceğine ilişkin de Öztrak, “Biz resmi kanallardan böyle bir açıklama duymadık ama bir partinin iç işlerine de karışmayız. Kararlarına saygı duyarız” dedi.