İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, “Özgürlük ve güvenlik arasında gelecek: İklim, enerji ve uluslararası rekabet” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
T24’te yayımlanan yazısında Kavuncu, ülkelerin uluslararası rekabette attıkları adımları, bunların etkilerini ele aldı.
“Eski çağlardan bu yana rekabetin ana unsurlarından olan askeri güce karşılık, yakın tarihten günümüze devletler arasında rekabet ekonomi üzerinden gerçekleşiyor” diyen Kavuncu, dünyanın sanayileşmesiyle birlikte bu rekabetin daha da hızlandığını kaydetti.
“TÜRKİYE’NİN KÜÇÜK ÇİN MODELİNİ ÖRNEK ALMASI…”
Yazısında, iklim değişikliğinden göçe kadar farklı konulara değinen İYİ Partili Kavuncu, şunları kaydetti:
“Dünyanın her yerinde yükselen ve sınırları aşan huzursuzluk dalgası; birey, devlet ve toplum arasındaki ilişkileri de kökünden dönüştürüyor. Dünyanın en büyük firmalarının sahip olduğu ana değer yazılım ve milyonlarca insanın bu platformlarda yer alışı, veri analizini ve depolamasını da önemli hale getiriyor.
Ekonomik olarak alıştığımız yapıdan bambaşka bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu kritik dönemeçte geleceğin en büyük ayrımı, nihayetinde özgürlük ile güvenlik arasında olacaktır. Özgürlük ile güvenlik ikilemi, pandemi sürecinde daha da görünür hale gelen ve geleceği toplumsal-siyasi düzeyde şekillendirecek bir noktaya evriliyor.
Bu noktada, Daron Acemoğlu’nun IMF özel dersindeki aktarımı dikkat çekici. Acemoğlu, salgın döneminde beceriksizlik ve kurumsal özerkliğe saldırıların bütün dünyada devlete ve kurumlara güveni sarstığını belirterek pandemi sonrası için 4 senaryo sıralıyor: “Alışılageldik Trajik İşler”, “Küçük Çin”, “Silisyum Yönetim” ve “Refah Devleti 3.0”. Küçük Çin modeli çok dikkat çekici: ‘Krizden yanlış bir ders çıkarılarak otoriter bir yönetimin göreli olarak demokrasiden daha iyi sonuçlar verdiği zannına kapılmak.’
Dünyanın yaşadığı bu süreç, elbette Türkiye açısından da belirli işaretler veriyor. Giderek otoriterleşen, hukuktan uzaklaşan, kurumsallıktan sıyrılan bir rejimin, bu yapı içerisinde ekonomik olarak “Küçük Çin” modelini örnek alması, Türkiye gibi demokratik ve kurumsal yapısı uzun ve güçlü temellere dayanan bir kurumsallığın kabul edebileceği bir süreç değil.
Güçlü bir toplum mühendisliği ile despotizme varan uygulamalar, gittikçe gözetim toplumunu güçlendiren ve kış saati uygulaması ile üretim sürecini Sanayi Devrimi Avrupa’sındaki gibi karanlıklara hapseden bir yapı, geleceğin Türkiye’sinde yer almamalı. Makro düzeyde, şu gerçekle yeniden yüzleşmek durumunda kalıyoruz:
‘Çin, demokratik olmayan ülkeler için ekonomik anlamda bir model haline geliyor.’”
Buğra Kavuncu’nun yazısında yaptığı “Küçük Çin” tespiti akıllara, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin sıklıkla kullandığı “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sloganını getirdi.